MEDYA AKLI: Günlerdir medyanın aklı Adalet Bakanı ile İçişleri Bakanı'nı kapıştırıp, ardından çabalarının meyvelerini toplamakla meşgul.
Adalet Bakanı sonunda kıvama geldi. Polise yönelik olarak 'Mazeret üretmek yerine sorunu çözme gayreti içinde olalım' dedi ve sözleri medyamız tarafından 'Mazereti bırak, hırsızı yakala' şeklinde dilimize çevrildi.
Şimdi top İçişleri Bakanı'nda... Bakalım o ne diyecek ve çıngar ne zaman kopacak?
Konu müsait; hırsızlık, kapkaç ve diğer suçlar artmışken kamuoyunda da 'polis yakalıyor fakat adalet salıyor' gibi bir izlenim var.
Tabii durum tam olarak öyle değil... İşin aslı biliniyor ama kimse çözmeye niyetli değil.
Baştan alalım...
İŞSİZ AKLI: İşsizlik yüzde 20'lerde... Hesaba çocuk ve yaşlılar dahil değil... İş yokluğundan başka çalışmamak için hiçbir nedeni olmayan kişiler canlarına tak ettiğinde 'ekmek parası' için suça bulaşıyorlar.
POLİS AKLI: Polis her nasılsa iş bulmuş ama maaşı yetmiyor. Suça bulaşan kişilerle uğraşırken 'Bize de biraz ekmek çıkar mı?' hesabında oluyor. Aralarında suç işleyenlerden çıkar sağlamaya çalışanlar çıkıyor.
* * *
SUÇLU AKLI: Suçlu polisle temas eder etmez, suç işlemekten vazgeçeceğine, polisin de suça iştirak etmekte olduğunu görünce, suça devam etmeye karar veriyor.
DEVLET AKLI: Sık sık af çıkarıyor. Çünkü suçlu sayısı artınca hem cezaevleri yetersiz kalıyor hem de devletin ekonomik imkanları bu kadar insanı barındırmaya yetmiyor. Sorun ancak AF'larla çözülebiliyor.
SABIKALI AKLI: Sabıkalı duruma düşmüş vatandaş, hala iş bulamadığı ve bu konuda devletin aldığı hiçbir önlem olmadığı için yeniden suça yönelmekten başka çare bulamıyor. Ancak artık daha tecrübeli olduğu için, arkasında daha az delil bırakıyor ve mahkemede kendini daha kolay savunabiliyor.
* * *
SAVCI-YARGIÇ AKLI: Delile dayanmayan, tehdit veya korkutma ile alınmış itiraflar kolayca inkar edilebiliyor; o zaman savcı ve yargıç için sanığı salmaktan başka çare kalmıyor.
PROFESÖR AKLI: Ülkemizin havasından mıdır, suyundan mıdır nedir, profesörlerimizin aklı bile bir karış kadar havada oluyor. Büyük bir gazetede kendisine köşe verilmiş bir profesör, esasen çığrından çıkmış olan halkımıza bakın nasıl akıllar-fikirler veriyor:
Aksaray'daki 'My Way' adlı barda, soyulup soğana çevrilmiş İngiliz gazetecinin öyküsü profesörümüz tarafından son derece normal karşılanıyor ve örnek olarak Londra batakhaneleri gösteriliyor.
Anlaşılan kendisi vaktiyle Soho'da bir biraya 120 sterlin ödemiştir.
Şunu demeye getiriyor:
Böyle yerlere giderseniz sizi dünyanın her yerinde soyarlar. Bizim soyguncular da bunu yapmışlardır ve haklıdırlar. Eğer sizi soymuşlarsa veya ileride soyarlarsa, siz haksızsınız!...
