Medya
  • 13.5.2005 11:52

ANKARA''NIN YAĞCILIĞIYLA MEŞHUR RESEPSİYON GAZETECİLERİ KİMLER?

Ankara''''nın yüz akı: İşte resepsiyon gazetecileri Ankara''''da gazetecilik yapabilmenin şartlarından birisi de ''''resepsiyon kurdu'''' olmaktır.. O da ne? demeyin.. Resepsiyon kurdu işte! Yani elinde içki bardağı (AKP döneminde genellikle meyve suyu bardağı), ağzını yüzünü şekillendirerek konuşan, gözleri ile politikacı avlayan, askere usulca yanaşıp soru soran, bürokratı duvara dayayan, elindeki küçük kağıda bir şeyler karalayan...terden sırılsıklam olmuş tip... Başkentimizin en önemli resepsiyonları 29 Ekim, 23 Nisan ve 30 Ağustos resepsiyonları ile bir de kuvet komutanlarının devir teslim töreninden sonra karargahta verdikleri resepsiyonlardır Bilhassa 30 Ağustos ve devir teslim resepsiyonları önemlidir, çünkü evsahibi Genelkurmaydır ve davetiyesiz girilemez... Davetiye de öyle herkese gönderilmez... ''''Saygın'''' basın yayın kuruluşlarında yazar-çizer, temsilci vs olmanız gerekir.. Sevilen, saygı duyulan muhabirlere davetiye gönderildiği de olur... Davetiye ''''eşlidir''''.. O bakımdan bu iki resepsiyona yazar-çizer ve temsilci gibi kişiler, yanlarında ''''eş'''' olarak bayan muhabirleri götürürler... Üst düzey kişi elinde teyple koşturmak zorunda kalmasın diye başvurulmuş ve basında gelenekselleşmiş bir durumdur... Bu ortamlarda komutanlar genellikle ''''mesaj verirler''''.. Ağızlarından çıkan kelime ertesi gün manşet olur..''''Kim sormuş acaba?'''' diye merak edilir.. ''''Falanca gazetenin Ankara temsilcisi sormuş'''' denilir...''''Yok canıım, muhabir sormuş aslında..'''' diye bir kaç gün dedikodu yapılır.. ''''Benim sorum üzerine söyledi arkadaşlar!'''' diye ortada dolaşan tipler çıkar... Bu tip resepsiyonlara hükümetten ve muhalefetten katılımın düzeyi, niteliği, niceliği vs önemlidir. Siyaset- ordu ilişkisinin nabzı buralarda tutulur.. Davet edilmeyen gazeteler, (ki bu konjonktüre göre değişir, bir dönem bakarsınız Yeni Şafak olur, bir dönem bakarsınız Yeni Çağ olur) haber atlamamak için, davete giden gazetelerin taşra baskısını ele geçirirler... 29 Ekim ve 23 Nisan resepsiyonları biraz daha ''''halka açık'''' gibidir. TBMM''''de düzenlenir.. Basın kartı olan herkes girebilir.. Bu iki resepsiyona da askerlerin katılımı önemsenir.. Hele ilişkiler biraz limoniyse, gazeteciler pek bir heyecanlanır. ''''Kesin bir şey olacak'''' diye pusuya yatılır... Her durumdan bir mana çıkarılır... ''''Dikkat ettin mi? Komutanlar birlikte gelip, birlikte gittiler...'''' ''''Evet,evet! Bunu ''''notlara'''' yazmak lazım.... (Sanki ayrı ayrı gidip geldikleri görülmüş gibi...) Her resepsiyonda ''''Askerler konuşmayacakmış'''' diye bir söylenti çıkar..Herhalde bu söylentiyi, sinsice yanaşıp soru sormayı kafaya koyarak davete gidenler çıkarır... Bu söylentiye inananlar ''''kaz'''' gibi ortada kalır Çünkü, konuşurlar! Ortalık karışır! ''''Nasıl olsa konuşmayacaklarmış'''' diye eve gidip pijamalarını giyen yazar, temsilci vs. de ertesi gün kuruma mosmor gelir... Genel Yayın Yönetmeni ''''Niye bizde yok?'''' diye sabah sabah hesap sormuştur çünkü... O da hıncını muhabirden çıkarır... ''''Kardeşim, ben size demedim mi diplerinden ayrılmayın diye? Aha, haber atladık işte!'''' şeklinde bağırıp çağırır... Bin kişinin tıkış tıkış olduğu küçücük salonlarda bir uğultudur, bir ciyaklamadır gider.. Ter ve parfüm kokusu birbirine karışır.. Herkes pancar gibi suratlarla dolaşır... Davetli eşleri ile bayan gazeteciler ojeli ellerini yelpaze yapıp, ''''Ay ne kadar havasız burası..'''' diyi kapris yaparlar.. Affedersiniz, kalabalıktan herkesin kıçı birbirine en az bir kez temas eder... Poponuz, bir kişiye bir kez değmişse pek sorun olmaz. Ama, aynı kişiyle dönüp dolaşıp tokuşursanız pek tatsız olur. Bu iki kişi hemen birbirinden ''''gıcık kapar''''... AKP''''nin ev sahibi olduğu resepsiyonlarda (Genellikle TBMM Başkanı olarak Bülent Arınç''''tır), laik hanımlarımız ve hanım kızlarımız, içki bardağını gözünüze soka soka ''''fon dip'''' yaparlar... Normalde içmeyecekleri kadar alkol tüketirler... Böylelikle, ''''ne kadar laik, ne kadar cumhuriyetçi, ne kadar çağdaş olduklarını'''' ilan etmiş olurlar... Bir de bu türün karşıtı vardır.. Onlar da normalde ellerinden kadeh düşürmedikleri halde, AKP''''lilerle ters düşmemek için ''''meyve suyu'''' içerler... Meyve suyu derken, yani portakal suyu içerler. Çünkü vişne suyu, rengi itibarıyla şarapla karıştırılabilir... Göbekli adamlar, şişman kadınlar, sıcaktan akmış rujlar, yapışmış saçlar.. Herkes nasıl da incedir, nasıl da kibardır. Bir o kadar da yapmacıktır... Bütün bu resepsiyonların ortak yönü, yemeklere olan yoğun ilgidir. Dönerler, pilavlar, tatlılar silininip süpürülür. Açık büfeden ''''soğuk'''' almak için sırada beklemek en gıcık şeydir. Herkes, önünde, arkasında durana ters ters bakar. Sıra bir türlü yürümez..Yüzlerce insan beklerken, tabaklarını tepeleme dolduranlara sinir olunur.. ''''Millet yemeklere nasıl da saldırıyor, ayıp yaaa!'''' diye konuşmaktan da geri durulmaz... Bir de kilolu bayanlar ''''diyetteyim'''' adı altında, masada yemedik zeytinyağlı bırakmazlar.. Tabağını alıp köşeye çekilen yer babam yer... Tam yemeği kapmışken, bir köşede Başbakan veya Meclis Başkanı veya Genelkurmay Başkanı konuşmaya başlar. Gözler tabakta kalır... Gazetecilerin en ''''yalaka'''' oldukları ortamlardır resepsiyonlar. Bir köşeye çekilen siyasetçi, bürokrat ne kadar zırvalarsa zırvalasın, kollar birbirine kenetli, suratta bir gülümseme sabırla dinlenir... Bakanların basmakalıp esprilerine kahkahayla gülünür... Diyelim kebap gecikti.. ''''Yahu, koyunları kesmediniz mi daha?'''' ''''Hah hah haa! Ay Sayın Bakanım çok hoşsunuz...'''' Bir de ''''İyi gördüm sizi, gençleşmişsiniz..'''' geyiği vardır.. Karşılıklı diyet listeleri, egzersiz programları alınıp verilir.. Velhasıl, zor iş canım Ankara''''da gazeteci olmak. İnsanın canı çıkıyor valla! (Türktime.com) Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 12:05

İLGİLİ HABERLER