Demokrasi Platformu'nun konuğu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Uzan operasyonu ile ilgili bugüne kadar söylenmeyeni söyledi: "Cem Uzan, Genç Parti'yi, başına bir gün bunların geleceğini tahmin ettiği için kurmuştur. Siyaset şemsiyesinin altına girerek kendisini korumak için kurmuştur. Ülkeye hizmet için kurmamıştır.
Çünkü bu kadar alavere-dalavere yapanlar, ileride bunların başına geleceğini tahmin etmiştir."
Şahin, batık banka patronlarına da açık mesaj gönderdi. Başbakan Yardımcısı, TMSF'ye kamu vicdanını rahatlatacak bir ödeme planı sunmayan patronların da Uzanların akıbetine uğrayacağını kesin bir dille ifade etti. Şahin, "TMSF'den isabetli ödeme planlarını kabul etmelerini bekleriz. Eğer kamu vicdanını rahatsız edecek bir husus, uygulama olursa, yasal sınırlar içinde uyarılarımızı da yaparız" dedi.
ANKARA(Tercüman) Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Uzan operasyonu konusunda çarpıcı açıklamalarda bulundu. Şahin, "Cem Uzan, Genç Parti'yi, başına bir gün bunların geleceğini tahmin ettiği için kurmuştur. Siyaset şemsiyesinin altına girerek kendisini korumak için kurmuştur. Ülkeye hizmet için kurmamıştır. Çünkü bu kadar alavere-dalavere yapanlar, ileride bunların başına geleceğini tahmin etmiştir" dedi. Bakan Şahin, diğer batık banka patronlarını da uyardı: "Aynı akıbet, sizin başınıza da gelebilir."
Demokrasi Platformu'nun bu haftaki konuğu, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Ankara Temsilcimiz Emin Pazarcı ve yazarımız Serdar Arseven'in sorularını cevaplandırdı. Şahin, Uzan operasyonundan Kamu Yönetimi Reformu'na, batık bankalardan yerel seçimlere kadar bir çok konuda önemli açıklamalar yaptı. İşte Şahin'in Demokrasi Platformu'na ilginç açıklamaları:
SORU: Meclis'te görüşülen Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri Hakkındaki Kanun'un üniter devlet yapısı yok edeceği iddiaları var... Kısaca bu eleştiri noktalarından cevaplarınızı istirham edelim.
ŞAHİN: Bu iddiada bulunanlar yerel yönetimleri, yani il genel meclislerini, il özel idarelerini, belediye meclislerini ve belediye teşkilatını kamu idaresinden saymıyorlar. Bu anlam çıkar. "Yerel yönetimlerde görev üstlenecek olan il genel meclisi üyeleri, belediye başkanları, belediye meclis üyeleri bu ülke için tehlikeli kişilerdir" demeye getiriyorlar. "Onlara bunca yetki verilir mi? Dolayısıyla onlar kendilerine fazlaca güvenilmemesi gereken kişilerdir. Dolayısıyla yetkiler, Ankara'da kalmaya devam etmelidir." Biz de diyoruz ki; Ankara'da merkezde görev yapan seçilmiş veya atanmış kişiler ne kadar vatan sever ise, cumhuriyet ve onun ülkeleri konusunda ne kadar hassas ise, ülkenin birliği beraberliği üniter yapısı konusunda ne kadar hassas ise, yerel yönetimlerde görev yapan kişiler de o kadar hassastır.
SORU: Hassas olmazlar ise bir müeyyide var mı?
ŞAHİN: Bunu söyleyenler; "Ülkemizin belirli bölgelerinde uzun yıllardır devam eden bir mücadele var. Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve bu devletin üniter yapısına yönelik amaç taşıyan bir takım hareketler var. Mahalli yönetimlere bazı görev ve yetkileri aktarırsak, onların amaçlarına ulaşmalarını da kolaylaştırmış oluruz" diye düşünerek bunu söylüyorlar ise, buna verilecek cevap şudur: Biz Anayasa'nın idarenin bütünlüğü ve vesayetle ilgili merkezi yönetime tanımış olduğu yetkiyi muhafaza etmeye devam ediyoruz. Yani vilayetlerde vali, ilçelerde kaymakam bütün bu yetkileri elinde bulunduran kişilerdir. Bu nedenle Milli Eğitim Bakanlığı'nın taşra teşkilatlarının il özel idarelerine bağlamaktan vazgeçtik, ileri bir tarihe atadık. Bizim bu tasarımızda özenle il düzeyinde valinin ilçe düzeyinde kaymakamın orada idarenin bir numaralı sorumlusu olduğu açıkça vurgulanmıştır. Bilindiği gibi il genel meclisi halkın oylarıyla oluştur, bizim bu tasarımızda şu anda il genel meclisinin başkanı vali iken, biz il genel meclisi üyeleri arasından başkanın seçilmesini öngörüyoruz. Seçilmiş bir organın başı yine seçimle iş başına gelsin, diye düşünüyoruz. Ancak il özel idaresinin başkanlığını yine vali yürütecektir. O bakımdan üniter yapıyla ilgili eyalet sistemine geçmeyi sağlayacak düzenlemeler var gibi iddiaları, mesnetsiz, gerçek dışı politika icabı söylenmiş sözler olarak değerlendiriyoruz. Kaldı ki eğer CHP'nin yerel yönetimler 2000 adlı raporunda öngördüğü yeniden yapılanma adımlarını atmış olsaydık, işte o zaman üniter yapı ciddi şekilde bozulurdu. Çünkü orada yerel yönetimlerin merkezi idarenin vesayetinden çıkması öngörülüyordu. İl idare meclislerinin onların tabiriyle söylüyorum, valinin denetiminden çıkması öngörülüyordu. En önemlisi de vergi koyma hakkının yerel yönetimlere bırakılması düşünülüyordu. Biz bu tasarıyla bunlardan hiçbirini yerel yönetimlere aktarmadığımız gibi idarenin bütünlüğü merkezde olmaya devam ediyor.
SORU: Bir de bu kanuni düzenlemenin dış dayatmalar sonucu hayata geçirildiği iddiaları var...
ŞAHİN: Bakın bu konudaki ilk çalışmalar 1930'lı yıllarda başlıyor. Elimizde raporlar var. İdarenin yeniden yapılandırılması daha o yıllardan başlıyor. Sanıyorum, Mehtap projesi vardı 1962'de. CHP koalisyon hükümeti vardır ve Başbakan Rahmetli İnönü'dür. Daha sonra Kaya Projesi var. Yani devlet, yerel hükümetler, idarede yeniden yapılanmayı hep gündemde tutmuş. Bunu Türkiye'nin ihtiyacı için, çağdaş gelişmeleri takip ettikleri için yapma lüzumu hissetmişler, ama şu ana kadar somut adımlar atılamamış. Her siyasi partinin programlarında bu konuda vaadlerin dolu olduğunu göreceksiniz. Her iktidarın hükümet programına bakın bunları göreceksiniz. Bizim tek farkımız bu konuda bir irade ortaya koymamızdır. Cumhuriyet hükümetlerinin birikiminin hayata geçirilmesidir. Bu sadece bizim düşüncemiz değildir yıllardır bu konuda yapılan hazırlıklar var, TODAİ'nin projesi var. Bütün bu projeler devletin projeleridir. Bütün bu çalışmalardan, partilerin programlarından faydalandık. Ben, "en çok da sizin programlarınızdan faydalandık" dedim CHP'lilere. Biz de aynısını getiriyoruz. Karakolda doğru söyleyip, mahkemede şaşmak diye herhalde buna diyorlar.
SORU: "Belediyeler görev ve yetkiyi kaldıramayacak olabilir" diyorlar. Ayrıca, "belediyeler arasındaki güç farklılığı daha fazla ortaya çıkacak" da deniyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
ŞAHİN: Biz, bu görev ve yetkileri devrederken, bu kanun tasarısında, kaynaklarıyla beraber devredileceğini özenle yazdık. Nitekim şimdi salı günü (yarın) Belediyeler Kanunu Taslağı'nı TBMM'ye göndereceğiz. Sanıyorum birkaç arkadaşımızın imzası kaldı. Büyükşehir Belediye Kanun Tasarısı, İl Özel İdaresi Kanun Tasarısı imzaya açılıyor. Bunlar da salı günü Meclis'te olacak büyük bir ihtimalle. Sanıyorum bu dizi içinde en önemli yasa tasarılarından biri Belediye Gelirleri Kanunu'dur. Belediyelere bu yetki ve görevi verdiğiniz zaman, "hangi kaynaklarla bunları yürütecekler" sorusunun cevabı son derece önemlidir. O bakımdan, daha önce merkezi yönetim tarafından yerine getirilerek, genel bütçede ödenek ayrılan bu hizmetler, yerel yönetimlere verilince, işte o ödenekler yerel yönetimlere aktarılacak. Dolayısıyla yerel yönetimler bu görev ve hizmetleri yaparken, onları yapabilecek kadar ilave bir ödeneğe de sahip olacaklar. Kuşkusuz bu bir süreçtir, adaptasyon yaşanana kadar bir takım sorunlar yaşanacaktır. Bazı belediyeler daha çabuk uyum sağlayacak, bazıları biraz sıkıntı yaşayacaktır. Zaman içinde bu işin oturacağına inanıyoruz. Çok işlevli bir hale getiriyoruz yerel yönetimleri. Doğrusunu söylemek gerekirse bu noktada çok daha çağdaş bir düzenleme yapmanın yolu Anayasa yolundan geçer. Mevcut Anayasa'yı değiştirmeden ancak bu kadarını yapıyoruz.
SORU: Anayasa'yı değiştirebilseydiniz neler yapılabilirdi?
ŞAHİN: Anayasa'yı değiştirdiğimizde mesela; parlamentonun alt ve üst sınırlarını tayin ettiği ölçüde belediye meclisleri vergi konusunda bir yetkiye sahip olabilirlerdi.
SORU: İşçi sendikalarının yaklaşık 700 bin memurun kıyıma uğrayacağı eleştirisine ne diyorsunuz?
ŞAHİN: Bakın Anayasa'dan başladık. Anayasa, asli ve sürekli nitelikteki kamu hizmetlerinin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütüleceğini düzenlemiştir. Diğer kamu görevlileri, kadro karşılığı sözleşmeli kamu görevlileri ile kadro karşılığı olmaksızın sözleşmeli kamu görevlileridir. Dolayısıyla şu andaki mevcut sistemde de memurun dışında kamu görevlisi istihdamı mümkündür. Bu sayıyı şartlara ve ihtiyaçlara göre, idare tayin eder. Bizim "memur sayısını şuraya indireceğiz" gibi cümlemiz tasarının herhangi bir yerinde yer almamaktadır. Zaten bu tasarı, Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılanma Kanun Tasarı haline getirildi. O bakımdan, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle kamu hizmetleri yürütülecektir.
SORU: Memurlar bu konuda rahat olabilirler mi?
ŞAHİN: Tamamını okumadan affedersiniz, tabirimi hoş görsünler, "amaların fili tarif etmeleri gibi" konuşuyorlar. Herkes bir yerinden tutuyor, orayı tarif ediyor. Bütününü değerlendiren bir konuşmaya rastlamadım. Herkes bir yerinden konuşuyor. Bazı sivil toplum örgütleri, sendikalar ve konfederasyonlar konuya sadece kendi menfaatleri açısından yaklaşıyorlar. "Ben burada üye kazanır mıyım, kaybeder miyim. Aidatlarım azalır mı artar mı" diye konuya yaklaşıyorlar. Burada kurumsal milliyetçilik yapılmaz. Başbakan'ın, bu konuyu Bakanlar Kurulu'na aldığımızda söylediklerini tekrar etmek isterim: "Arkadaşlar, bu konuyu tartışırken, hiçbiriniz kurumsal milliyetçilik yapmayacaksınız. Hiçbiriniz başında bulunduğunuz bakanlığın menfaatleri ve beklentileri açısından yaklaşmayacaksınız. Türkiye'ye ne getirecek ne götürecek? Bu çerçeveden bakacaksınız. Objektif olup, bakan olduğunuzu bir kenara bırakın" dedi. Ben de bu memur sendikaları ve konfederasyonlarına diyorum ki: Biz Türkiye için bir şey yapıyoruz. Eğer bu konuda popülist davransaydık, nalıncı keseri gibi davransaydık, böyle bir tasarıya ihtiyaç duyulmazdı. Mevcut sistem zaten iktidarları daha da güçlü kılıyor. Çünkü tüm yetkiler elindedir. O bakımdan geçici maddelerde hiçbir memuru, kamu çalışanını mağdur etmemek için düzenlemeler ortaya koyduk. Eğer, bir kurumdan başka bir kuruma bağlanıyorsa tüm mali ve özlük haklarının korunma altına alınacağını garanti ettik. "Kanun tasarısı çıkınca memurlar kapı dışına konulacak" deniliyor. Olur mu öyle şey, böyle bir şey yapılabilir mi?
SORU: Bu kanunun, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nı imzalamamız ve Avrupa'ya entegrasyon süreciyle de ilgisi var herhalde...
ŞAHİN: Kuşkusuz, Türkiye, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nı imzaladı. Burada şunu söylüyor: "Merkezi yönetimin yetkilerini tadadi olarak sayın, bunun dışındaki yetkileri yerel yönetimlere bırakın" biz bunu imzalamışız. CHP itiraz ediyor, "Merkezi yönetimin yetkilerini siz nasıl sınırlandırırsınız?" diyorlar. Türkiye, uluslararası bir anlaşmaya imza koymuş. 8'inci Beş Yıllık Kalkınma Planı merkezi yönetimin yetkilerinin tadad edilmesini ve bunun dışındaki yetkilerin yerel yönetime bırakılmasını öngörüyor. Parlamento'dan geçmiş bir plan var. Türkiye'nin altına imza koyduğu, Anayasa'nın 90'ıncı maddesine göre iç hukuk normu sayılan bir uluslararası anlaşma var. Bu sebeple, merkezin mutlaka elinde bulunması gereken yetkileri orada saydık. Türkiye'nin güvenliği, adalet sistemi ve Milli Eğitim Bakanlığı merkezi yönetime bırakıldı. Eğitim birliği ilkesi var. Bu ilkeden vazgeçilmesi mümkün değil. O bakımdan, biz, bu tasarıyı hazırlarken, birçok noktadan ülkenin bölünmez bütünlüğü, üniter yapısı konusunda son derece hassas davrandık. Hatta biz olayı bu hale getirdiğimizde arkadaşlarla tartışırken, "Korkak davranıyorsunuz" diye suçlanabileceğimiz söylendi. Tam aksine eleştiri aldık. Çünkü, çok daha atılım sağlayacak bir düzenleme de yapabilirdik. Bu teker dönmeliydi. Belki şimdi ağır dönüyor, ama ileride bu teker hızlı dönecektir.
SORU: Bir de orada "Temel" ifadesi dikkat çekiyor. Niye temel kanun?
ŞAHİN: Aslında temel kanunla kastımız, Anayasa gibi bir temel kanun değildir. Temel kanun deyince, "sanki Anayasa'nın altında bir başka anayasa varmış, bundan sonra çıkacak olan yasaları da bu temel yasaya göre uyduracaksınız" izlenimi uyanıyor. Türkiye'deki tüm kanunlar Anayasa'ya tabidir. "Siz Anayasa'nın altına kendisine bakılacak başka bir kanun koyuyorsunuz" gibi bir eleştiri aldı. Aslında bizim kastımız temel kurallardı. Nitekim ismini de değiştirdik. Yani Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılanması Hakkında Kanun haline getirdik. Bu konudaki tartışmalar da böylece bitti. Son olarak şunu söyleyeyim; Anayasa'ya aykırılıklar vardı. Sayın Nuri Alan, bu konuda Başbakan ve beni ziyaret etti. Daha sonra biz Danıştay'a arkadaşlarımızı gönderdik. Danıştay Daire Başkanları'nın da bulunduğu bir günlük bir çalışma yapıldı. Danıştay'ın önerileri istikametinde, 11 maddede değişiklik yaptık. Yani idari mahkemelere bakan, bu konuda ihtisas sahibi olan Danıştay'ın bu konudaki hassasiyetlerini de metne taşıdık. O bakımdan, Anayasa'ya aykırı olabilecek hiçbir madde görmüyoruz.
SORU: Cumhurbaşkanlığı Köşkü ile bir irtibatınız oldu mu bu konuda? Çünkü genellikle kanunlar Köşk'e gönderildikten sonra problem çıkıyor.
ŞAHİN: Meclis'e bu kanun tasarısını sevk etmeden önce, ben bizzat giderek Cumhurbaşkanımızı ziyaret ettim. Bu kanun tasarıyla birlikte neyi öngördüğümüzü yarım saat süreyle anlattık. Kendisinin, tavsiyeleri oldu. Mesela Milli Eğitim Bakanlığı ile ilgili tereddütleri olmuştu. Zamana yayılmasını istedi -ki personel sayısının çok fazla olduğunu söyledi-. Biz de yaptığımız değerlendirmede, şimdilik milli eğitimi olduğu gibi bırakmaya karar vermiştik. Temel kanun konusuna Sayın Cumhurbaşkanı da dikkat çekerek, "tartışmalar doğar" demişti. Yurt dışı teşkilatlarıyla ilgili kadroların nerede olacağı konusuna dikkat çekmişti. "Tasarıyı inceleyeyim, diyeceklerimiz olursa bildiririz" demişlerdi. Şu ana kadar başka bir uyarı gelmedi. Tabii Parlamento'da görüşüyoruz. Geçtiği taktirde kendilerinin de önüne gidecek.
SORU: Kıbrıs'la ilgili tartışmalar var. Özellikle de bu tartışmalar Başbakan'ın basın olarak bir otosansür uygulamasına gitmemizin kendisini memnun edeceğini söylemesi ile arttı. "Denktaş ile uyum halindeyiz" deniliyor, ardından da Türk basını toplanıyor ve Denktaş'ın sözlerinin süzülerek yayınlanmasının gerektiği bildiriliyor. Burada bir çelişki yok mu?
ŞAHİN: Sayın Başbakan'ın basın-yayın organları yetkililerini davet ederek söylemek istediği şudur: "Kıbrıs çok hassas bir konudur. Bir taktik savaşı yürütülüyor. Bu bakımdan herkes sorumlu davranmalıdır. Muhataplarımızın işine yarayacak, şimdi söylenmesi gerekmeyen bazı şeylerin söylenmemesi ve yazılmaması KKTC ve Türkiye'nin menfaatleri açısından daha uygundur."
SORU: Türkiye bir yerel seçime gidiyor ama ana muhalefet olmasına rağmen CHP çok iddialı görünmüyor. Bu tablo ne getirir Türkiye'ye?
ŞAHİN: Yerel seçimlerde 3 Kasım'dan daha başarılı bir sonuç alacağımızı düşünüyorum. Türkiye gerçekten bir siyasi istikrar yakaladı. Bu istikrar ortamı, ekonomik dengelerin yavaş yavaş oturmasına yol açtı. Dış politikada Türkiye etkin, sözüne itibar edilir bir ülke konumuna geldi. Bu Türkiye'nin elde etmiş olduğu siyasi istikrarın sonucudur. Ben halkımızın bu siyasi istikrarın devamına yeşil ışık yakacak bir sonucu ortaya koyacağına inanıyorum. Bir de, tabii şu anda yapmaya çalıştığımız yerel yönetimler reformu bağlamında merkezi yönetimler ile yerel yönetimlerin ciddi bir işbirliği yapmasına ihtiyaç var. Bu işbirliğini yaparken frekansların tutmasının önemli olacağını düşünüyorum.
SORU: Özal'ın dediği gibi eli kolu bağlı belediye başkan adayları olmasın mı diyorsunuz?
ŞAHİN: Ben öyle bir şey demem. Çünkü, kanunların hangi partiden olursa olsun yerel yöneticilere, belediye başkanlarına vereceği haklar bizim tarafımızdan verilir.
SORU: Yani, "Biz muhalefete de adil davranırız" mı diyorsunuz?
ŞAHİN: Gayet tabii. Biz kendi elimizdeki yetkilerin bir bölümünü muhalefetten de seçilen belediye başkanlarına veriyoruz. Bunları kendimizde de tutabilirdik. Hatta bize teşekkür etmesi lazım muhalefettin, "yetkilerin bir kısmını kendi arkadaşlarımıza veriyorsunuz, ama vermeyin, bu adamlara güven olmaz. Onlar ne adamlardır" der gibi bir pozisyon içine giriyorlar. Ben netice itibariyle yerel seçimlerden partimizin daha da güçleneceğini bekliyorum.
SORU: Bir oy oranı verebilir misiniz?
ŞAHİN: 3 Kasım seçimlerinden daha fazla oy alacağımızı bekliyorum.
SORU: Sayın Başbakan da aynı şeyi söylüyor ama oy oranına girmiyor.
ŞAHİN: Oy oranı söylemek şu bakımdan yanlış olur: halkımızın tercihini sanki biz ipotek altına almışız da ona yön veriyormuşuz gibi olur, ama halkımızın 28 Mart'ta da 3 Kasım'da olduğu gibi tercihini yaparak bize olan desteğini arttıracağına inanıyorum.
SORU: Uzanlar ile ilgili giriştiğiniz operasyonun buna etkisi olacak mı? Muhalefetteki çevreler, "Hükümet Uzanlar'ı tehdit olarak gördüğü için bu operasyonu düzenledi" diyorlar.
ŞAHİN: Bilindiği gibi el konulan bankalarla ilgili Türkiye'de yasal süreç ve düzenlemeler, hazineye gelen yükün karşılanması konusunda atılan adımlar, bizim hükümetimizden önce de başlamıştı. Sadece İmar Bankası değil, diğer bankalar bağlamında da bu konuda özerk bir kurum olan TMSF çalışmalarını devam ettiriyor. Biz geldikten sonra bu kurumlarda bazı yönetici değişiklikleri oldu, yeni üyeler atandı. Bu üyelerin işbaşına gelmesinden sonra çıkarılan yasalar çok daha sağlıklı, hızlı uygulanır hale geldi. Onlar bizim talimatlarımızla hareket etmezler. Yasaların kendilerine verdiği özerk alan içinde çalışmalarını sürdürüyorlar. İmar Bankası Türkiye'nin sırtına çok ciddi bir yük yükledi. 8,5 katrilyon gibi halkımızın sırtına yüklenen bir yük var ortada. Siz bankanız kanalıyla mevduatları toplayacak, o parayı şirketlerine aktaracaksınız, bankaya el konulunca kasada para olmayacak. Sonra hazine garantisi gereği onu millet yüklenecek. Ne yapacağız biz. Tabii ki yükleneceğiz.
SORU: Şunu diyorlar: "Uzanlar siyasi tehdit unsuruydu. Bir takım başka bankalar da var. Onlar da aynı yükü yarattı. Onların üzerine gidilmiyor."
ŞAHİN: Onların da üzerine gidiliyor şüphesiz. TMSF, Uzanlar'a "gelin bir ödeme planı sunun" dedi. Onlar bu yanaşmadı. Diğerleri, kabul edilir veya edilmez ödeme planı sundular ya da şimdi sunmaya hazırlanıyorlar. Ya ciddi bir ödeme planı sunarlar ya da aynı akıbete kendileri de düşecekler, bu işin kaçışı yok. Hükümet olarak, hazineyi kim zarara uğratmışsa, milletin sırtına bu yükü kim yüklemişse ondan bu paraları almak için elimizden geleni milletimizin adına yapacağız. Sayın Cem Uzan, bu partiyi, başına bir gün bunların geleceğini tahmin edeceği için kurmuştur. Siyaset şemsiyesinin altına girerek, kendisini korumak için kurmuştur. Yoksa siyasi yolla ülkeye hizmet etmek amacıyla kurmamıştır. Çünkü, bu kadar alavere dalavere yapanlar, ileride bunların başına geleceğini tahmin etmiştir. Ben Genç Parti'nin sırf ileride bu tür hesapları vermek durumunda kaldığında, "Ben siyaset yapıyordum, beni tehlike olarak gördüler o nedenle üstüme geliyorlar" diye "Kamuoyunun bir bölümünü acaba arkama alabilir miyim" diye kurulduğunu düşünüyorum. Benim kanaatim budur.
SORU: Ancak ödeme planları hazırlanıyor, son dakikada bundan vazgeçilip, yeni bir ödeme planları sunuluyor. Bunları nasıl karşılıyorsunuz?
ŞAHİN: Bu tamamen TMSF'nin yetkisinde bir husustur. Bizim hükümet olarak "şunu kabul edelim, etmeyelim" gibi yetkimiz yok. O bize verilmez.
SORU: Genel koyduğunuz bir kural var ama...
ŞAHİN: Oradaki arkadaşlarımızın, kamunun menfaatlerini gözeterek, en isabetli şekilde hareket etmelerini, en isabetli ödeme planlarını kabul etmelerini kendilerinden bekleriz. Eğer bu konuda, kamu vicdanını rahatsız edecek bir husus, uygulama olursa, kuşkusuz ki, yasal sınırlar içinde uyarılarımızı da yaparız
SORU: CHP'de birçok yerde seçime giremiyor. TBMM'de grup sahibi olmayan partiler de sizi rahatsız edecek boyutta görülmüyor? Siz bu durumdan memnun musunuz?
ŞAHİN: Rakiplerimizin zayıflığı bizim kabahatimiz değildir. Kişisel fikrim, Anamuhalefet CHP'nin yerel seçimlerden zayıflayarak çıkmamasını diliyorum.
SORU: Niye?
ŞAHİN: Çünkü, Türkiye'de güçlü bir muhalefete ihtiyaç var. Muhalefetsiz demokrasi olmaz. Ben kişisel olarak CHP'nin 28 Mart seçimlerinde başarılı olmasını temenni ediyorum.
SORU: Herhalde fazla değil!..
ŞAHİN: Başarılı olmasını temenni ediyorum
SORU: Siz aynı zamanda spordan sorumlu bakansınız. Anadolu klüplerinin yurtdışındaki başarılarının özel anlamı var mı sizce?
ŞAHİN: Türkiye'de sporun ve Türk futbolunun başarılarının sadece bir ilimizde odaklanmadığını gösteriyor bu. Artık Türkiye'de üç veya dört büyükler yok, tüm klüplerimiz büyüktür, güçlüdür ve Türkiye'yi başarılı şekilde temsil edecek güce sahiptir. Türk sporunun son yıllarda sadece futbolda değil diğer branşlarda da önemli bir sıçrama içerisinde olduğunu gözlemliyorum. Hükümet olarak, Bakanlık olarak ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak sporcularımızın başarılı olmaları için her türlü tedbiri aldık, her türlü desteği veriyoruz. Sanıyorum Olimpiyat'tan 10'dan fazla madalya ile döneceğiz. Şimdi sporcularımızı da ateşlemek için ödülleri de yüzde 200 gibi bir oranda artırıyoruz. Yani altın madalyayı getiren bir sporcumuz döndükten sonra ciddi bir imkana da sahip olacak.
SORU: Nedir o imkan?
ŞAHİN: 2 bin cumhuriyet altını öngörüyoruz. Henüz daha Maliye Bakanlığı'nın ve Sayıştay'ın vizesini almadık. Gençlik Spor olarak hazırlığımız bu noktadadır. Onların onayını aldıktan sonra da. 2 bin cumhuriyet altını aşağı-yukarı 250 milyar gibi bir para eder. -Evini alır, arabasını alır-. Bir sporcumuz olimpiyat şampiyonu olmuşsa, altın madalyayı almışsa hayatını rahatlıkla sürdürebilir.
SORU: Avrupa Şampiyonaları için durum ne?
ŞAHİN: Onları da yükseltiyoruz ama o ayarda değil. Olimpiyat şampiyonluğuna en büyük ödülü vermeyi düşünüyoruz. Çünkü olimpiyat şampiyonu olmak öyle kolay değil.
ŞAHİN'İN UYARISI
Türkiye, Uzanlar Operasyonu ile birlikte, farklı bir sürece girdi. Artık, yapanın yanına kar kalmıyor. Bedel ödeyenler de ortaya çıkıyor. Tabii, toplumun çeşitli kesimlerinde farklı anlayışlar var:
- Sadece Uzanlar mı?
Doğru, problem sadece Uzanlar değil. Uzanlar, koskoca bir bütün içinde küçük
bir parça. Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin de bu gerçeği kabul ediyor. Uzanlar'ı alabildiğine suçluyor, ama diğerlerine de gönderme yapmadan edemiyor:
- Ya ödeme planı sunarlar, ya da aynı akibete kendileri de düşerler. Bu işin kaçışı yok. Bitmedi, dahası var. Mehmet Ali Şahin'e göre, ödeme planı sunmak da yetmez. Şahin açıkça söylüyor:
- TMSF'den isabetli ödeme planlarını kabul etmelerini bekleriz. Aksi taktirde, uyarı görevimizi de yaparız. Bu sözlerin altında yatan anlam son derece açık. Şahin, bazı batık banka patronlarına ciddi bir mesaj veriyor. Başbakan Yardımcısı, şunu ima ediyor:
- Sırf ödeme planı sunmuş olmak için TMSF'ye gitmeyin. Ciddi bir plan ortaya koyun. Bu plan kamu vicdanını rahatlatsın. Ayrıca, sunduğunuz plana da sadık kalın... Tabii, Şahin'in bu sözlerinden gerekli mesajı almayanlar çıkabilir.
Bunu da kendileri bilirler. Çünkü, Hükümet, "Sadece Uzanlar mı?" sorusuna "Hayır, öyle değil" cevabını her an verebilir.
Bizden uyarması!
AK PARTİ NE YAPMAK İSTİYOR?..
Serdar ARSEVEN
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'i yıllardır takip ederiz...
Fatih'ten Belediye Başkanlığı için aday olduğunda...
Seçimi kazandığında...
Başkanlığı, siyasi tasarrufla elinden alındığında...
Meclis'te, hak ve özgürlük ihlallerine karşı yürüttüğü mücadelenin her aşamasında...
Yanındaydık...
Şimdi...
İktidarın en netameli atılımlarının yükünü üstlendiği günlerde...
Farklı sorumlulukları bulunan bir "dost"la...
Gazetecilik mesleğinin bize yüklediği sorumluluğun gereği olarak, kamuoyunun zihninde yer eden noktaların aydınlanmasına katkıda bulunmak üzere bir araya geliyoruz...
Gündemde, Meclis'teki yolculuğunu Sayın Şahin'in öncülüğünde sürdüren Kamu Yönetimi Kanun Tasarısı var...
Ve, bir dizi fevkalade netameli mevzu...
AK Parti ne yapmak istiyor?..
Sorması bizden...H.B.TERCÜMAN
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 21:44