Gündem
  • 25.7.2005 09:43

BAŞMÜZAKERECİ ÇIKRIKÇILAR''DA

İtiraf etmeliyim ki, Başmüzakereci''nin makamına girdiğimde şaşırdım: Ben yüzlerce uzmanın harıl harıl çalıştığı, havada dosyaların uçuştuğu bir büro ve günden güne eksilen takvim yapraklarının altında kan ter içinde çalışan bir başmüzakereci hayal ediyordum. Oysa sakindi Hazine. Havada bir cumartesi mahmurluğu vardı. Ve Türkiye tarihinin en kritik görevlerinden birine hazırlanan genç adam, koltuğunda, ödevini yapmış bir talebe edasında telaşsız görünüyordu. Çoğu kez yaptığı gibi cuma gecesi de 01.30''a kadar çalışmış, 01.00''de telefonla bürokratlarını uyandırıp bilgi almış, sonra eve gidip her zamanki gibi, kendisi gelmeden uyumayan ve İngilizce''den edebi tercümeler yapan eşiyle kısaca hasbihal edip dosyalarını okumaya girişmişti. Başmüzakereciliğe atanalı tam 2 ay olmuştu. Ve ''''Başmüzakereci'''' 2 ay ısrarla susmuştu. Konuşmak için biraz yol almayı, kamuoyunun karşısına dersini çalışmış olarak çıkmayı beklemişti. ''''Henüz 37 yaşında, Büyük tecrübe isteyen bu iş için çok genç'''' diyenleri, kendisiyle ''''Bebecan'''' diye alay edenleri mahcup edecekti. Fazla kilolar Rahat giyim için sözleşmiştik. Üzerinde bordo tişört, bacağında beyaz kot, ayağında spor ayakkabıyla geldi. Siyasete girdiği günden beri tenisi, kayağı, yüzmeyi ve perhiz yemeklerini kesmiş, 5-6 kilo almıştı. ''''Yürüyüş bandı 18 Kasım 2002''de durdu, bir daha yürümedi'''' dedi. Gezi merakı da iş yoğunluğuna kurban gitmişti. En son geçen sene herkesten habersiz, eskortsuz, korumasız ailece arabayla İskoçya''ya gitmişler, tanınmadan gezmenin keyfini sürmüşlerdi. Onun dışında gece gündüz çalışıyor, ama her pazarı mutlaka 9 yaşındaki oğlu (hani şu, adettendir diye sünnet düğününe sultan tahterevanıyla getirilip bakanı medyanın diline düşüren) Kerem ile 2,5 yaşındaki kızı Fatma Dilara''ya ayırmaya çalışıyordu. Geçen pazarı birlikte Polonezköy''de geçirmişlerdi. Geçen kışı birlikte kayakta... Dingin, güleryüzlü ve samimi görünüyordu. Ayrıntılarını yarın aktaracağım uzun bir mülakatta müzakere stratejisini anlattı. Bir tacir yetişiyor Görüşme bittiğinde O''nu 5 yıl önce kendi işinin başında bir tacir iken şimdi Türkiye''nin geleceğini belirleyecek konuma getiren mekânı, Çıkrıkçılar''ı birlikte gezmeyi teklif ettim. ''''Olur'''' dedi. Daha yürümeyi öğrendiğinde çıkmıştı o yokuşu ilk kez... İsmini aldığı dedesi Ali Babacan, Şereflikoçhisar''dan Ankara''ya taşındığında bu yokuşta 49 numarada dükkân açmıştı. Oğlu Hilmi de aynı dükkânda ticarete atılmış, şirketin adı ''''Ali Babacan ve Oğulları'''' olmuştu. 1967''de doğan torun Ali de çocukluğunu bu dükkânda geçirmişti. Kundak bezinden kefene dek insanın hayatı boyunca ihtiyaç duyacağı her tür tekstil ürününü en uygun yerde ürettirip toptan pazarlıyorlardı. Ali, Kurtuluş ilkokulunda okumaya başladıktan sonra da kopmadı ''''dükkân''''dan... Okul çıkışı oraya gider, vaktinin çoğunu orada geçirirdi. Çıkrıkçılar, Ankara''nın en eski ticaret merkezlerinden biriydi. Burada depodan dükkâna mal taşıdı, fatura kesti, tezgâhtarlıktan mal ürettirmeye kadar her işi yaptı. Biriktirdiği harçlıklarla altın aldı. Orada hem ticareti öğrendi, hem insan ilişkilerini. Ve öğrendikleri, gün geldi kendisine siyasetin kapılarını açtı. ''Yürü ya Kulum'' AKP kurulurken Abdullah Gül''ün davetiyle ve babasının izniyle girdi siyasete. Politikayla birlikte şirketin yönetiminden çekildi; biri bilgisayar, diğeri gıda Mühendisi olan iki kızkardeşi onun yerine geçti ve ondan sonra Allah ''''Yürü ya Kulum'''' dedi. Seçimi kazanınca, ''''hiç beklemediği halde'''' kabinenin en genç bakanı olarak, önce Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı''na getirildi, ardından AB Başmüzakereciliği''ne... Şimdi Çıkrıkçılar''da öğrendiklerini Bürüksel''de uygulayacaktı. Siyasi etik gereği şirketteki hisselerini devretmeyi düşünüyor mu? Evet, düşünüyor; ama henüz karar vermiş değil. ''Bizim Ali'' Dönelim Çıkrıkçılar''a... Yıllar sonra ''''yokuş''''a Bakan olarak geldiğinde oradakilerin iftihar kaynağıydı artık... Güneşin kavurduğu bir cumartesi öğle sonrasında, Ankara''nın tarihi Uludağ''ında yenilen bir iskender üstüne, haber verilmeden gidilen Çıkrıkçılar''da eve dönmüş gibi karşılandı Ali Babacan... Makam arabasından indiği anda, az önce Hazine''de herkesin saygıyla önünü iliklediği ''''Bakan Babacan'''' gitmiş, Çıkrıkçılar''ın ''''Bizim Ali''''si gelmişti. Yan yana sıralanmış onlarca dükkânın kapısına çıkan herkesçe sevgiyle selamlandı: ''''Ali hoş geldin'''', ''''N''aber Ali?'''', ''''Gel otur bir çayımızı iç Ali'''', ''''Baban nasıl Ali?'''' ''''Biraz kilo almışsın Ali...'''' Babacan, bu selamları ''''babacan'''' bir edayla karşılayıp kiminin dükkânında çay, kimininkinde limonata içerek, kiminde öğüt, kiminde şikâyet dinleyerek, ama yüzünden gülücüğü ve dilinden ''''Selamınaleyküm''''ü eksik etmeyerek bir uçtan bir uca kat etti koca caddeyi... Eski dostlarla hasret giderdi, komşularla sohbet etti. Pahalılıktan, hırsızlıklardan dertlenenleri, ''''KDV''yi yüzde 5''e düşür'''' diye akıl verenleri dinledi. Peşinde hayır duaları bırakarak ayrılırken, 37 yılda kat ettiği mesafeyi 10 dakikada katetti: Çıkrıkçılar''dan çıkıp, bakanlığa geldi. 3 haftada evlendi Babacan daha çocuk yaştan alışverişi, yatırımı öğrenmişti. Eve yakın diye gönderilip birincilikle bitirdiği Ankara Koleji''nin 1985 yıllığında kendisi ile ilgili şu satırlar vardı: ''''Arkadaşımız çok güzel alışveriş yapar. Çoğumuzun kazık yediği satıcıların tuzağına düşmez. Nerede kaliteli eşya satıldığını iyi bilir''''. Yıllığa göre bir başka özelliği de 5 vakit namaz kılmasıydı. ''''Bir insanın doğru yoldan çıkmaması için gerekli olan duaları bilir ve ona göre hareket eder''''di. Dindarlık ve tacirlik, kendini bildiğinden beridir kişiliğinin kopmaz iki parçası olmuştu. Bu durum Kolej''den sonra girdiği ODTÜ Endüstri Mühendisliği bölümünde de sürmüş, orada da dersi, işi ve ibadeti bir arada götürmüştü. Evlenirken de Kolej''den mezun olduktan birkaç hafta sonra örtünen bir genç kızı seçmişti. Daha doğrusu kızkardeşlerinin seçtiği Zeynep''le ''''görücü'''' usulü tanışmış, tanıştıktan üç hafta sonra da evlenmişti. Halası, Türkiye''nin ilk başörtüsü eylemcisi olarak İlahiyat''tan kovulan Hatice Babacan''dı. İşin ilginç yanı, hem halası hem karısı daha sonra, bugün imkânsız olan bir şeyi yapıp başörtüleriyle Dil Tarih''te okuyup mezun olmuşlardı. Okul yan uğraş ODTÜ Endüstri Mühendisliği''nin 1989 yıllığının giriş yazısına bakılırsa, yıllığın basılacağı matbaayı Ali Babacan bulmuş ve en iyi fiyata anlaşmıştı. Yıllığın arka kapağında ise ''''Babacan Ticaret Kolektif Şirketi''''nin ilanı vardı. Yıllıkta yakın arkadaşı Can (Akkan) onun için şöyle yazmıştı: ''''Okul yan uğraşıdır. O, esasında bir öğrenciden çok bir işadamıdır. Onun için temel görev, işidir. Okulun ilk 1-1,5 ayı defter kitap yüzü açmaz. Sınavlara ucu ucuna çalışır ama daima en iyi sonucu alır''''. Sınıfından Hürol ise ''''Her geçen gün onu daha büyük başarılara götürecek'''' kehanetinde bulunmuş ve ''''Bu başarıların onda kalmamasını, insanlık yararına sunulmasını'''' dilemişti. Büyükten baston Çıkrıkçılar''da dolaşırken her esnafla onların dilinden konuşup dertleşti Ali Babacan... ''''Geçen geldiğinde eteği 5 liradan satıyordum, 4''e düşürdüm, ucuzluk yaptım'''' diyen satıcıya gülümsedi. Kendisine simit ikram eden simitçiye ''''Bozuk YTL bulup bulamadığını'''' sordu. Ama en ilginci çocukluğunu bilenlerden ak sakallı dedeydi. Bakanı elinde bastonuyla karşılayan tatlı sert dede, gülümseyerek ''''Bana bak'''' diye gürledi: ''''Düzgün çalışmazsan, yersin sopayı!..'''' Güldü Bakan, ''''Siyaset böyle işte'''' dedi: ''''Sopa hep başımızda...'''' Küçüğe öğüt Çıkrıkçılar yokuşunun başında Bakan Babacan''ın önünü kesen sevimli bir oğlan, elini öpüp ''''Ne alırsan 1 milyon'''' diye tezgâhına çağırdı. Tezgâhta küçük hediyelik eşyalar vardı. Bakan tezgâha yönelmeden önce, ufaklığa ticari nasihat verdi: ''''Böyle dersen satamazsın. 6 sıfır attık haberin yok mu?'''' dedi. Burak, konuyu ''''6-0'''' olarak algılayıp ''''Haa şu Fener meselesi'''' dedi önce... Bakan düzeltti: ''''''1 milyon'' dersen alan olmaz, ''1 lira'' dersen herkes alır'''' dedi. (milliyet) Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 12:39

İLGİLİ HABERLER