BAYKAL, BAHÇELİ İLE PLOMİĞE GİRMEDİ
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Anadolu’daki yıllardır var olan giyinme anlayışının yerine bir meydan okuma yaklaşımı içinde Türkiye’nin tarihinden, coğrafyasından gelmeyen, ithal edilen bir yabancı menşeli kıyafetin, bir standart üniformanın, İslamiyet’in özü gibi dayatıldığını öne sürerek "Türban, sanki İslamiyet’in temel tarifi... Kelime-i şehadetin yerini türban almış gibi..." dedi.
Baykal, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin CHP’ye yönelik eleştirilerine yanıt verdi. Baykal, "Böyle bir siyasi polemiği uygun görmüyorum. Bu konudan özenle uzak durmaya çalışıyorum. Konu ciddidir, önemlidir. Siyasi partiler arasındaki laf yarışının bir parçası haline dönüştürmemek lazım" dedi.
Baykal, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın kendisine yaptığı ziyaretin ardından basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.
"KELİME-İ ŞEHADET’İN YERİNİ TÜRBAN ALDI"
İslamiyetin özünün, güzelliğinin, değerlerinin kaybolmaya başladığını savunan Baykal, "Kelime-i şehadetin yerini türban aldı. Başörtüsü yeterli değil" dedi.
Baykal, Anadolu’daki yıllardır var olan giyinme anlayışının yerine, bir meydan okuma yaklaşımı içinde, Türkiye’nin tarihinden, coğrafyasından gelmeyen, ithal edilen bir yabancı menşeli kıyafetin, bir standart üniformanın, İslamiyet’in özü gibi dayatıldığını öne sürdü. İslam dininde, insanları kılık kıyafetiyle ilgili mahkum etme anlayışının bulunmadığını, dedikodunun günah, faizin haram olduğunu anlatan Baykal, "Ama türban takmamak günah diye bir tarif yoktur. Bunların hepsi unutuldu. Türban sanki İslamiyet’in temel tarifi... Kelime-i şehadetin yerini türban almış gibi... Türbanlıysa hiç bir şeye gerek yok gibi bir yaklaşım..." diye konuştu.
Bu yaklaşımın İslamiyet’in derinleşmesi, güçlenmesi anlamına gelmeyeceğini ifade eden Baykal, "İslamiyet türbanla güçlenmez. İyi ahlakla, dürüstlükle, Allah inancını samimiyetle yaşayarak güçlendirilir" dedi.
"SEN KİM OLUYORSUN..."
Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın "... Velev ki siyasi bir simge..." diyerek, türbanın siyasi simge olduğunu kabul ettiğini öne sürerek, şöyle devam etti:
"Diyor ki, ’Ben laikliğin güvencesiyim.’ Sen kim oluyorsun? Sen kim oluyorsun da laikliğin güvencesisin? Sen bugün varsın, yarın yoksun.
Laikliğin güvencesi bir kişi, bir kamu görevlisi, bir siyasetçi olabilir mi? Sen dün öyle düşünüyordun, bugün böyle düşündüğünü söylüyorsun.
Yarın kim bilir ne söyleyeceksin? Türkiye’de Cumhuriyetin ilkelerini sana mı emanet edeceğiz? Bir siyasetçi ’laikliğin güvencesiyim’ diyor, biz de tatmin olacağız. Böyle bir şey olur mu? Türkiye’de devletin, hukukun düzeni var. Anayasası var, ilkeleri var. Bir yandan onları tahrip edeceksin, sonra da ’bana güvenin, burayı toparlarım, düzenlerim’ diyeceksin. Hiç bir şey yapamazsın daha da karıştırırsın. Nitekim öyle yapıyor. Bu çok sakıncalı bir süreç. Böyle tehlikeli bir gelişme maalesef hızla gidiyor."