''Nasıl olduğunu, nerden çıktığını anlamadım. Bana tamamen yabancı bir duyguydu. Daha önce hiç bilmediğim bir yaşamdan zevk almama, her an çılgınca şeyler yapabilme ruh hali. Sevdiğim insanla yollarımız ayrılmıştı bir süre önce. Her tarafım ağrıyordu sanki. Sonunda o dayanılmaz mide ağrısıyla acile kaldırıldım. Aslında ''Yardım edin bana'' demek istiyordum ama sanki dilim tutulmuştu. Dilimin söyleyemediğini bedenim anlatıyordu. Hastanelerden oldum olası nefret ederim. Doktorun sorularına cevap veremediğimi hatırlıyorum. Mide ağrısının sebebi bulunamadı. Eve gönderildim. Ama bu sefer de dayanılmaz bir baş ağrısıyla karşı karşıyaydım.''''
Bu sözler hayatının iki yılını depresyonda geçiren bir kadına ait. Yaşadığı ise ''genetik, çevresel ya da hormonal nedenlerle oluşan çökkünlük hali'', yani depresyon:
''''Zaten epey bir süredir uyku düzenim bitmişti. Ne gece olsun istiyordum, ne de gündüz. Ne konuşmak istiyordum ne de yemek yemek. Sadece bir yere büzüşüp gözlerimi kapatmak tek isteğimdi.
Ama yalnız kalınca da kötü hissediyordum. Dünya daralmıştı ve ben arada sıkışmıştım sanki. Üstüne üstlük içimde tuhaf şeyler olurken yakınımdakilerin de desteğinden yoksundum. Çünkü kimse ne olduğunu anlamıyordu. Oysa tahammül gösterilmeye, katlanılmaya sadece o anda ihtiyacım vardı. Başka zaman değil. Derin bir keder duygusu diyebilirim. Böylesi ilkti. Aklım yavaş yavaş gidiyordu benden. Bense hem gitsin hem de kalsın istiyordum. Hani ''Cesur Yürek''te kahraman ''Aklıma ihtiyacım var, yoksa çıldırırım'' demişti ya onun gibi. Yaşamın hiçbir ışığı yoktu bence. Hatta bir ara onu aramaya çıktım. Son bir gayretle üstümü giyip beni hayata döndürecek şeyi aramaya çıktım. Denize yakın bir yerlerde olduğunu düşünüyordum. Güneş de inadına o kadar parlaktı ki. Ama bana bir şey ifade etmiyordu. Kapkara giysilerimi giyip sahile gittim, kumlara uzandım. Bir şey arıyordum. Ama hiçbir şey olmadı. Dalgaların sesini dinledim, gökyüzüne baktım, düşündüm... Ağlayarak eve döndüm. Ertesi gün tesadüfen elime geçen gazetede depresyonla ilgili bir yazı vardı. Belirtileri okudum. Sanırım yüzde 80-90''ı bende mevcuttu. Depresyonda olduğumu öğrenmek neredeyse rahatlatmıştı. En azından neyle karşı karşıya olduğumu biliyordum.''''
Adının baş harflerini bile vermek istemeyen genç kadına göre, hastalığının ne olduğunu bilmek, tedavinin yarısı. Ama ne yazık ki tedavinin diğer yarısı olmadan, iyileşmeden söz etmek zor. O da tedaviyi reddettiği için hastalığı güçlükle atlattığını, zaman zaman intihar düşüncesine kapıldığını, hatta bunun yöntemlerini de araştırdığını ve iki yıllık sıkıntılı bir dönemin ardından nihayet ''normale'' döndüğünü söylüyor.
''''Ciddi depresyonlarda insanlar kendini bunu çekmeye mahkûm hisseder. Hatta cezalandırıldığını düşünür. İnsanlar bu yüzden hayatlarına son veriyorlar. İnsanların doktora gitmelerini engelleyen şeylerden biri iyileşemeyeceklerini düşünmeleridir'''' diyen Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Esat Göktepe, depresyonla ilgili sorularımızı yanıtladı:
Bir insan depresyon geçirdiğini nasıl anlar?
Bedensel ve ruhsal birtakım belirtiler var. Ruhsal belirtilerin başında üzüntü duygusu geliyor. Bu, bildiğimiz üzüntüden daha yoğun ve daha süreğen. Yani uyanık bulunduğumuz tüm süreyi kapsıyor bu üzüntü. Depresyondaki kişi kendini değersiz hisseder, kendini suçlar. Çevresinde olan pek çok şeyden kendini suçlar ve bu konuda sanrı düzeyinde yanlış inancı vardır. Konsantrasyon güçlüğü olur depresyondaki insanlarda. Bir şeye dikkatini veremez. Özellikle kafasıyla çalışan insanları çok etkiler bu durum. Televizyon izleyemez, gazete bile okuyamaz.
Sabahlara dikkat
Bedensel özellikler açısından iştahın kesilmesi, kilo kaybı olur. Örneğin vücut ağırlığının yüzde 5''ini yitirebilir. Hastaların yüzde 10''unda ise kilo artışı görülür. Uyku bozuklukları olur. Depresyon hastaları için en kötü zaman sabah saatleridir. Özellikle içsel sebeplerden kaynaklanan ve ağır olan depresyonlarda bu durumu görüyoruz. Sabahın erken saatlerinde insan yalnızdır, kimse onun ne yaptığını bilmez. Bu zamanlarda daha çok planlayıcı ve gerçekleştirici eylemlerde bulunabilir. İntihar olabilir.
Önce uyku bozulur
Kişi durumunun depresyona doğru yaklaştığını anlayabilir mi ve farkettiğinde durdurabilir mi?
Ön belirtilerden ilki uyku bozukluğu. Ardından normalde yaptığı işleri eskisi gibi yapamıyor. Sabah kalktığında hiçbir şey yapmaya gücünün yetmediğini düşünüyor, yorgun hissediyor kendini. Herhangi bir işi başlatma konusunda isteksizlik vardır. Cinsel isteksizlik söz konusu olabilir. Belirtilere bakıp depresyona girdiğini düşünen insanın yapabileceği en iyi şey ise doktora erken gitmektir. Çünkü depresyon bir kere başladımı şartlar değişmiyorsa o kişinin hayatı daha kötüye gider.
İçimdeki polis
Kişisel bazı özellikler depresyona yatkınlık nedeni midir?
Obsesif kişilik yapısı, yani her şeyin tam olmasını istemek, mükemmeliyetçi olmak, dakik olmak, işi eve taşımak gibi özelliği olanlar yatkındır. Bunu başka türlü tarif etmek gerekirse, adeta kendi içinde bir polis varmış gibi kendisini denetler bu tür insanlar. Kendisini sürekli rahatsız hisseder.
Kimler risk grubunda?
Kimler depresyon açısından risk grubunda?
Acil serviste çalışan doktorlar, sürekli ölümle karşı karşıya gelenler, hemşireler, yoğun bakımlarda çalışanlar, beyin cerrahisinde ciddi tümörlerle vs. uğraşanlar risk grubunda.
İş adamları da sürekli stres altındalar ve ticari kayıplarının olması durumunda depresyon riskiyle karşılaşırlar. İşsizlik, statü kaybı da depresyon yaratabilir. İşsizlik hem depresyonu artırıyor hem de intihar riskini çoğaltıyor. Ev kadınları, eğer hayatları monoton bir şekilde geçiyorsa ve eşleriyle araları bozuksa risk grubundadır. Yalnızlık risk faktörüdür, bu yüzden yaşlılarda da görülebilir. İnsanları diğer insanlardan yalıtan nedenler, örneğin fiziki görünümünün iyi olmadığını düşünmek, kendisini değiştiremeyeceğine inanmak, bazı nedenlerle yaşamını belli bir şekilde yürütmek zorunda kalanlar, koşullarını değiştiremeyenler, hayatlarında esneklik olmayanlar risk grubunda.
Bankacılarda ''salgın'' olmuştu
Depresyon neden kadınlarda daha fazla görülüyor?
Kadınların bazı şanssızlıkları olduğunu söyleyebiliriz. Kadınlar daha çok yaşam olayı yaşıyor. Örneğin erkeklerin başından geçmeyen doğum, âdet olma durumları var. Âdet öncesinde depresyon görülmesi kadınlarda çok sıktır mesela. Ama bu kendini sinirlilik şeklinde gösterir ve o dönemde kadına yaklaşamazsınız. Kadının rollerinin çokluğu da depresyon riski yaratıyor. Çocuk bakımı, ev temizliği, hasta bakımı, hemşirelik vb. gibi zor işlerle uğraşıyorlar.
Eşi veya başkaları tarafından kötü davranılmak, şiddete maruz kalmak da olumsuzluk yaratıyor. Kadın beyni erkeğinkinden farklı ve kadınlar daha duyarlıdırlar. Doğum sonrası depresyon yaşayabilirler veya daha önce yaşamışlarsa bu nedenle tekrarlayabilir.
Evli olmak depresyon açısından risk mi şans mı?
Evli olanlar eğer mutlu değillerse depresyon görülme şansı artabilir. Örneğin çok çocuk sahibi olmak risktir. Özellikle 15 yaşından küçük üç veya daha fazla çocuğu varsa veya 11 yaşından önce bir yakınını kaybetmişse depresyon riski artıyor kadında. Ama depresyonla başa çıkma konusunda evli insanların bekârlara oranla daha şanslı olduğunu söyleyebiliriz.
Türkiye depresyon açısından şanslı mı şanssız mı?
Türkiye''de yapılan istatistikler dünya genelinden fark olmadığını gösteriyor. Depresyonun gün ışığıyla yakın ilgisi var. Yılın 300 günü güneşli geçen bir ülkede yaşadığımız için İsveç, Norveç gibi ülkelere oranla şanslıyız bile denebilir. Ancak kriz dönemlerinde depresyonun görülmesinde artış oluyor. Bu durum özellikle işsizliğin artmasıyla çıkar ortaya. Türkiye''de özellikle bankacılık sektöründe yaşanan sorunlar insanların statü kaybetmelerine neden oldu. Çocuklarının gözünde maalesef çok karamsar bir noktaya geldiler ve hayatları değişemez bir hale geldi. Özellikle o dönemde psikiyatristlere giden çok sayıda bankacı oldu. Tabii ki onların çocuklarında da bu dönem birtakım sorunlar yaşandı.
(radikal)
Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 10:28