YAZIK OLDU ÇGD’YE (1)
27.06.2005
RAHMİ YILDIRIM
Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD), 1978 yılında, “Rüzgârlı’nın barbarları” olarak adlandırılan, sözcüğün gerçek anlamıyla “proleter gazeteciler” tarafından kuruldu. Basında tekelleşmeye ve savaş kışkırtıcılığına karşı duruşuyla, meslek ilkelerine bağlılığıyla tanındı.
ÇGD’nin 17’nci genel kurulu geçenlerde, 12 Haziran’da toplandı. Hemen ardından da kardeş örgüt Parlamento Muhabirleri Derneği’nin (PMD) genel kurulu.
Peşpeşe toplanan ÇGD ve PMD kongreleri, birbirinin tam tersi görüntüler sundular.
Dört ayrı listenin yarıştığı PMD kongresi, Nuri Sefa Erdem’in başkanlığında dirilmenin ve yaşama dönmenin ilk adımını atarken, hiçbir listenin çıkmadığı ÇGD kongresi, ne yazık ki artık derneğin kendi adını bile taşıma gücünün kalmadığını ortaya koydu.
ÇGD kongresi, ilk kez sıradan bir kahvehane toplantısı havasında, dernek lokalinde toplandı. Gerçekten kahvehane toplantısı. Çünkü, kongre resmen açıldığında bile toplantı düzeni almaya gerek duyulmadı. Tek tek saydım, sadece otuz üç dernek üyesi vardı. İki bine yakın üyeyi temsilen 400''ü aşkın delegeden sadece otuz üçü. Bunun üçte biri Ankara dışından gelmişti. Ankara’dan katılanlar da, katılmaları zorunlu yöneticiler dışında derneğin bazı kadim emektarları; Attila Aşut, Selçuk Altan, Özkan Yıldırım, Mehmet Açıktan, Mehmet Öztoprak.
“Ruhunu yitirmiş derneğin zoraki kongresi”
Kadim emektarlardan Attila Aşut’un da yazdığı gibi, “ruhunu yitirmiş bir örgütün zoraki kongresi” idi. Toplantıyı yönetecek heyetin önüne gündem evrakı koymayı akıl edemeyecek derecede canlılığını yitirmiş bir derneğin kongresi.
Dernek bugüne değin on altı kongre toplamış. En güçsüz döneminde bile çalışma raporları basılı evrak olarak delegelere sunulmuş. Çalışma raporu 1990 kongresinden itibaren kitap olarak basılmış. Aradan bunca zaman geçmiş ve 2005 kongresinde basılı bir çalışma raporu yok. Onun yerine, yazıcıdan çıkartılıp fotokopiyle çoğaltılarak dosyalanmış dernek açıklamaları, Genel Başkan Doğan Tılıç’ın kısa sunuşuyla “Çalışma Raporu” niyetine delegelerin ilgisine sunulmuş. Zorunluluk olmasa sarmal dosya raporu da hazırlanmazdı ki, kesinlikte abartı değildir. Çünkü, çalışma raporuna yazacakları bir etkinlikleri olmamış. Tek etkinlikleri, fikir hırsızlığını aklamak. Ama o tek etkinliği rapora yazmaya yüzleri tutmamış.
Kongrede tartışma yok, coşku yok. Genel Başkan Doğan Tılıç ve delegelerde, canlılığı yitirmenin verdiği tepkisizlik ve umarsızlık. Doğan Tılıç, başarılı olamadıklarını kabul ediyor, ama kabahati üstlenmeye yanaşmıyor. Kabahat, 11 Eylül sürecinin. Çünkü, 11 Eylül sürecinde güvenlik kaygısı özgürlüklerin önüne geçti, bu da gazetecilik mesleğini kötü etkiledi. Kabahat tek başına 11 Eylül sürecinin değil, derneğin parasız oluşunu da unutmamalı…
Doğan Tılıç yine de yiğitliğe toz kondurmamaya çalışıyor: “Kendimizi öne çıkarmak yerine başka örgütleri öne çıkardık. Sendikayı omzumuzda taşıdık. Ercan’ı (TGS Başkanı) Birgün gazetesine bizzat götürdüm. Bizim derdimiz üzüm yemek, önde olmak değil.”
Doğan yiğitlik gösterisinden geri durmasa da söylediklerine herhalde kendisi de inanmıyordu. Derneğin önceki Genel Başkanı ve Onur Kurulu Başkanı İsmet Demirdöğen de en az Tılıç ve delegeler kadar mutsuzdu.
Mutsuzlar. Çünkü, Yönetim Kurulu ve Onur Kurulu olarak tek yaptıkları iş, intihali, yani fikir hırsızlığını aklamak. İntihalci, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun oybirliğiyle intihalden suçlu bulduğu Genel Başkan Yardımcısı Can Dündar. Bir önceki kongrede intihalden hükümlü olduğunun bilinmesine karşın yeniden yönetime seçilmiş.
Doğan Tılıç başkanlığındaki Yönetim Kurulu ile İsmet Demirdöğen başkanlığındaki Onur Kurulu, karar vermişler, Can Dündar’ı bu utançtan arındıracaklar. Bunun için şube başkanlarının onayını da almışlar.
İntihal konusunda öteki gazeteci örgütleri ve bilim adamlarının katılımıyla sözümona mesleki içtihat oluşturacaklar. Ama Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Gazeteciler Sendikası, içtihat kurulu numarasını yutmamışlar. Üniversiteler hiç yutmamışlar. Sonuçta intihal utancını aklayacak müçtehit olarak Hıfzı Topuz’u bulmuşlar.
Hıfzı Topuz istedikleri yönde fetva vermiş. İntihalci de böylece “aklandıktan” sonra dernekten istifa etmiş. Tek icraat bu; ama, nedense yöneticiler, gerçekleştirdikleri bu tek icraatı çalışma raporuna koymamışlar. Onur Kurulu ise hiç rapor hazırlamamış.
Attila Aşut, önceki Onur Kurulu’nun 234 sayfalık kitap halinde sunduğu GAZETECİLİK VE AHLAK başlıklı raporu gösterip soruyor:
- Şimdi neden rapor sunmadınız? Savaş kışkırtıcılığı yapan Ufuk Güldemir ve Hakan Aygün hakkındaki şikâyetim neden sonuçlandırılmadı?
Onur Kurulu Başkanı İsmet Demirdöğen sıkıntılı. İntihal fetvası konusunda Doğan Tılıç’ın söylediklerini tekrarlıyor. Ufuk Güldemir ve Hakan Aygün hakkında işlem yapamamışlar! Çünkü, eski Onur Kurulu kendilerine belge vermemiş(!)
Kongreyi “gazeteci” sıfatıyla izleyen eski Onur Kurulu Başkanı müdahale ediyor:
- Doğruyu söyle İsmet! Biz belge vermedik değil, sen almadın.
İsmet doğruyu söylemek yerine, ÇGD Başkanı iken kendisini ve yol arkadaşlarını attığı çukurda debelenmeyi tercih ediyor:
- Huzura çağırıp vermek olmazdı. Bunu foseptik çukuruna atılanların da bilmesi lazım.
Attila Aşut iki tarafı da kırmamaya özen gösteren bir tutumla araya giriyor:
- Anlaşılıyor ki, bazı hassasiyetler nedeniyle yüzyüze gelememişsiniz. Ama derneğin evrakını resmi yazıyla da isteyebilirdiniz.
İsmet’in verecek yanıtı yok. Gerçeği de söyleyemez. Çünkü, “yüksek siyasi muhabir” olarak Türk politikacılarıyla düşe kalka huylarını fazlasıyla kapmış. Gazeteciliğin henüz başında ANKA Ajansı’ndayken tanıdığım devrimci İsmet’in yerini post-modern İsmet almış.
Gazeteci olarak gerçekleri yazma mesleğiyle “iştigal eden” İsmet’in kongrede anlatamadığı gerçek şu:
İki yıl önceki kongrede, GAZETECİLİK VE AHLAK başlıklı raporları reddedilip bir de intihalci dernek yönetimine seçilince, Onur Kurulu üyeleri ve bazı eski yöneticiler, RTÜK tartışmasında sermaye yandaşlığına ve fikir hırsızlığına sahip çıkılmasını protesto etmek için dernekten istifa ettiler. İstifa eden eski Onur Kurulu Başkanı, yeni Onur Kurulu Başkanı İsmet Demirdöğen’e, dernek genel merkezinde devir teslim önerdi. Demirdöğen ise “Seninle yüzyüze gelmek istemiyorum” diye karşılık verdi.
Eski Onur Kurulu Başkanı, “Birbirimize dargın olsak da, Onur Kurulu Başkanı sıfatımızla bu devir teslimi yapalım, teamül budur” diye ısrar ettiyse de, İsmet, “Hakan’a bırak!” diye kestirip attı. (Hakan, derneğin ofis boyu.) Böyle olunca da devir teslim gerçekleşmedi.
Aslında Onur Kurulu’nun bütün evrakı, 234 sayfalık GAZETECİLİK VE AHLAK başlıklı kitap halinde Genel Kurul’a zaten sunulmuş ve delegelere dağıtılmıştı. Devir teslimde yapılacak olan da yeni Onur Kurulu’na imza karşılığı vermekten ibaretti.
(Bu arada, intihal ayıbına ve hatta bir dernek üyesinin çocukken işlediği adi hırsızlığa sahip çıkmak için bin dereden su getiren, fakat düşünce hükümlüsü Nevzat Onaran’ı dernekten ihraç eden İsmet Demirdöğen, son PMD kongresinde Fehmi Çalmuk’un listesinde Onur Kurulu asil üyeliğine aday olmuş ki, Fehmi kardeşime gerçekten geçmiş olsun! ÇGD İstanbul Şubesi’nin eski başkanı Cengiz Erdinç’in demesine göre, intihalci Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu da aklanmak için ÇGD’ye başvurmayı düşünüyormuş! PMD kongresini Çalmuk’un listesi kazanmış olsa ve Alemdaroğlu intihalden aklanmak için Çalmuk başkanlığındaki PMD’nin İsmet Demirdöğen’li Onur Kurulu’na başvursa ne yapardı Fehmi?)
Kongre mi cenaze evi mi?
Kongre cansız ve ruhsuz havada sürerken, sıra seçimlere geldiğinde tam anlamıyla cenaze evi atmosferi hakim oluyor.
Attila Aşut’un yazdığına göre, sıra “seçimler”e gelince, toplantıya bir süre ara verildi. Çünkü ortada aday listesi yoktu! İlk kez bir ÇGD kongresinde, çekilmeye hazırlanan yöneticiler derneği ortada bırakmışlar. Kongreden önceki üyeler toplantısında Doğan Tılıç bir dönem daha görev üstlenmeyi kabul etmiş, sonra akademik çalışmalarını gerekçe göstererek, süreyi bir yıla indirmiş. Kongre günü ise tamamen çekilerek, topu şube başkanlarına atmış, ısrarlar karşısında altı aylığına yeniden görev kabul etmiş.
Attila Aşut’un deyişiyle “Sevgili Genel Başkan, bir hafta içinde görev süresini iki yıldan altı aya indirivermişti! Bu işin artık ciddiyeti kalmamıştı. Daha önce Doğan Tılıç’a destek sözü veren arkadaşlar, bu emrivaki karşısında adlarını listeden çektiler. Yedekteki arkadaşlarla yönetim listesi tamamlandı ve ÇGD tarihinde ilk kez, basılı liste olmadan, açık oyla organ seçimleri yapıldı.”
Derneği çürütenlerden medet ummak
Aşut’un mektubundan anlaşılıyor ki, kadim dernekçiler, derneği canlandırmak için Doğan Tılıç’ın önderliğinde yönetimde görev üstlenmeye gelmişler, ama Doğan Tılıç ve İsmet Demirdöğen ikilisi verdikleri sözden cayınca ortada kalmışlar.
Kusura bakmasınlar, kadim emektarların derneği canlandırma çabası, biraz da teleksçi İsmet’in bankere kaptırdığı parayı aramasına benziyor.
Meslek büyüğüm Varlık Özmenek öykünün birinci elden tanığıdır. Yanlışım varsa düzeltsin.
İsmet, ANKA Ajansı’nın emektar teleksçisiydi. 12 Eylül döneminde Turgut Özal’ın patlattığı banker skandalında birikimini bankere kaptırdı. Sonra 12 Eylül’ün sivil dönemine geçildi. Uyduruk seçimde üç aday yarıştırıldı, Turgut Özal’ı başbakan ilan ettiler.
Bankere parasını kaptıran teleksçi İsmet, seçimde oyunu banker faciasının sorumlusu Turgut Özal’a verdi. Gerekçesi şu:
- Ben paramı kaybettiğim yerde ararım.
Tam bir çarıklı erkanı harp refleksi. Öyküyü dinlediğimde verecek yanıt bulamamıştım.
Derneğin kadim emektarlarının derneği yeniden canlandırma umudunu ÇGD’yi bu hale düşürenlere bağlamaları da İsmet’in banker faciasında kaptırdığı parayı facianın sorumlusunda aramasından farklı değil. Buna da verecek yanıtım yok.
Cenaze ortada kaldı
ÇGD’nin onurlu geçmişine yakışmayan kongrede açık oyla “seçim” yapıldıktan sonra, genel kurul sonuç bildirgesi alkışlarla kabul edilmiş.
Bildiride özetle, 11 Eylül sürecinin gazetecilik mesleğini olumsuz etkilediği, yeni TCK’nin karanlık bir dönemin habercisi olduğu, medyadaki tekelleşmenin sendikasızlığı ve işsizliği körüklediği, sorunların ancak basın emekçilerinin örgütlü mücadelesiyle çözülebileceği, derneğin etik ilkelerinin titizlikle korunup yaşatılması gerektiği, sanal üyelerin ayıklanıp aktif üyelerle yola devam edileceği belirtiliyor. (Katılmamak mümkün değil, ama kim yapacak bunları? ÇGD’nin gerçekten ÇGD olduğu dönemlerde de sanal üyeler vardı.)
Genel Başkan Doğan Tılıç, genel kurul bildirisini, Birgün gazetesindeki köşesinde “ÇGD ve kurumsallaşma” başlığı altında değerlendirmiş! İsmet Demirdöğen’le birlikte derneği ilkelerinden nasıl uzaklaştırdığına, fikir hırsızlığını nasıl akladığına tek satırla olsun değinmediği bir illüzyon yazısı. Bizzat dört yıldır yönetimde ve kurumsallaşma gereğini yeni fark etmiş!
Yine Tılıç, yeni Genel Yönetim Kurulu adına yayımladığı ilk duyuruda, başka bir konuya değinmeden, “bazıları istifa eden, kırgın ve küskün olan ÇGD üyelerinin yeniden dernek çatısı altına çağrılacağını, bunun kongre kararı olduğunu” bildiriyor.
Yeniden dernek çatısı altına çağrılacakların kimler olduğunu doğrusu çıkartamadım. Geri çağrılacaklar, meslek ahlâkına duyarlılıkları nedeniyle istifa etmiş eski ÇGD’liler olamaz herhalde. Çünkü, aradan yıllar geçti ve böyle bir niyet hiç belli edilmedi. Doğan sadece altı aylığına görev kabul ettiğine göre, “Geri dön” çağrısı yapılanlar, örneğin Metin Aksoy, Kemal Balcı, Cengiz Kuşçuoğlu, Ali Tartanoğlu, Bekir Öztoprak, Muzaffer Geçtoğan, Fevzi Argun gibi dernekle yatıp kalkmış emektarlar ise, herhalde cenazeyi teslim etmek içindir.
Geri çağrılanlar bunlar olamayacağına göre, olsa olsa, sözümona aklandıktan sonra dernekten istifa eden intihalci ile RTÜK soruşturması sırasında istifa edenlerdir herhalde.
Yazının bu bölümünü sonlandırırken vurgulamalıyım ki, ÇGD maddi açıdan en güçsüz olduğu, sözcüğün gerçek anlamıyla çantada taşındığı dönemde bile Türkiye’de gazeteciliğin vicdanı idi. Demirdöğen - Tılıç ekibinin yönetiminde “oligarşinin tunç yasası” işledi, ilkelerini yitiren dernek gazeteciliğin vicdanı olmaktan çıkarak medya tekellerinin yörüngesinde bir örgüte dönüştü; son kongrede deyim yerindeyse “ruhunu teslim etti”.
Cinayet taammüden işlendi ve cenaze ortada kaldı.
Yazık oldu ÇGD’ye!
(Devam edecek)
(DORDUNCUKUVVETMEDYA.COM)
Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 12:26