Dünya Bankası'nın Türkiye raporunu hazırlayan Dünya Bankası ekibinin başkanı ekonomist İsmail Arslan, Türkiye'deki makro ekonomik istikrarsızlıkların, düşük oranlı ekonomik büyümenin ana nedenini oluşturduğu tespitinde bulundu.
Dünya Bankası ve Hazine Müsteşarlığı tarafından Hilton Oteli'nde düzenlenen ''Türkiye-Makro Ekonomik İstikrar ve Sürdürülebilir Büyümeye Doğru'' konulu seminerde konuşan Arslan, mali uyumun da önemine dikkat çekerken, sürdürülebilir bir büyümenin sağlanması açısından da makro ekonomik istikrarın önemli olduğunu kaydetti.
Raporun, Türkiye'yi, İspanya, Portekiz, Macaristan ve Polonya gibi ülkelerle kıyasladığını, ekonomik krizlerin nedenini sorguladığını ve geleceğe yönelik olarak iki senaryoya dayalı politikalar belirlediğini vurgulayan Arslan, birinci senaryonun, mevcut programın uygulanması sonucu gelişmelerin ne olacağı, ikinci senaryonun da eğer Türkiye yapısal uyum programını sürdürmez ise neler olabileceğine ilişkin olduğunu kaydetti.
Makro ekonomik istikrarsızlıkların, Türkiye'nin, karşılaştırıldığı diğer ülkelere göre daha düşük bir büyüme oranıyla, yani potansiyelinin altında bir büyümeyle kalkınmasına neden olduğunu belirten Arslan, Malezya ve Güney Kore gibi gelişmekte olan ülkelerin hızlı kalkınmasına rağmen, Türkiye'nin ortalama büyüme hızının yüzde 4 düzeyinde olduğunu ifade etti.
2001 KRİZİNİN NEDENİ...
İsmail Arslan, 2001 krizinin ana nedeninin, bankacılık sektörü reformu başlatılmadan, kura dayanan bir enflasyonu düşürme programının uygulanması olduğunu belirterek, bu krizlerin arkasından, yeni krizlerin olmaması için yapısal uyum programına devam edilmesi gerektiğine dikkat çekti.
Krizlerin Türkiye ekonomisine etkilerinin, ekonomide daralma, enflasyonun yükselmesi ve yüksek işsizlik gibi sosyal alanlarda olduğuna dikkat çeken Arslan, işsizliğin, bu krizler nedeniyle şu anda bile yüzde 12 düzeylerinde bulunduğunu ifade etti.
İsmail Arslan, krizler sonucunda, kamu borçlanma maliyetinin yükseldiğini vurguladı.
DÜNYA BANKASI TÜRKİYE DİREKTÖRÜ VORKINK...
Dünya Bankası Türkiye Direktörü Andrew Vorkink de, rapordan kısaca bahsederken, bu raporun Türkiye'nin, makro ekonomik istikrarı sağlayarak, adil ve sürdürülebilir bir büyümeyi sağlamasını hedeflediğini kaydetti.
Vorkink, raporun, Türkiye'deki gelişmeleri, uygulamaları ve ülkeyi bekleyen sorunlarla çözüme yönelik politikaları içerdiğini söyledi.
RAPORDAN...
Dünya Bankası raporunda, yeni Hükümet'in, kredibilitesini hızlı bir biçimde tesis etmesinin önemine dikkat çekiliyor.
Raporda ayrıca, faiz hadlerinin, krizdeki zirve düzeylerinden çok aşağıya düşmesine rağmen, çok yüksek bir risk primi içermeye devam ettiği vurgulanıyor.
Türkiye'deki kronik makroekonomik istikrarsızlığın kökünde mali dengesizliklerin yer aldığına işaret edilen Raporda, Türkiye'nin makro ekonomik istikrarına giden yolun, öngörülebilir gelecekte yüksek mali uyum düzeyinin sürdürülmesinde yattığı, mali uyumun yapısal reformlara dayanması ve inandırıcı makro politikalarla tamamlanması gerektiği kaydediliyor.
Sürdürülebilir reform senaryosu ile düşük büyüme senaryosunun kıyaslandığı raporda, ekonominin iç ve dış şoklara daha zayıf hale geleceği, istihdamın sağlanamayacağı bir düşük bir büyüme senaryosunun, Türkiye için sürdürülebilir olmadığı kaydedildi.
Kamu sektörünün finansal hizmetleri sağlamada başarılı olmadığının vurgulandığı raporda, iki büyük kamu bankası Ziraat Bankası ve Halkbank'ın özelleştirilmesini hızlandıracak önemli bir faktörün, bu bankaların boyutlarının küçültülmesi öneriliyor.
Özelleştirme sonrasında, Ziraat Bankası'nın tam hizmet bankacılığına yönelmesi beklendiği için Halkbank'ın KOBİ müşteri tabanıyla rekabet edeceğinin ifade edildiği raporda, her iki bankanın da özelleştirme öncesinde uygulanabilir stratejiler geliştirilmesi gerektiği öneriliyor.
Özelleştirmenin hızlandırılmasının, reformun inandırıcılığını arttıracağı ve özel sektörün gelişmesini destekleyeceği belirtiliyor.
MALİ KRİZLERİN YOKSULLUK ETKİSİ...
Mali krizin sosyal maliyetinin yüksek olduğunun vurgulandığı raporda, 1994 yılında kentsel nüfusun yaklaşık yüzde 6'sının gıda yoksulluk sınırı altında iken, 2001 yılında bu oranının yüzde 17'ye yükseldiğine dikkat çekiliyor.
Yoksullar için başlıca krizle başetme stratejisinin, tüketimi, özellikle de yiyecek tüketimini azaltmak olduğu, eğitim giderlerinin azaltıldığı ve bazı çocukların okuldan alındığı ifade ediliyor.
Özel sektörün istihdam yaratmanın motoru olması gerektiğinin altının çizildiği raporda, istihdam yaratma üzerindeki sınırlamaların da ortadan kaldırılması gerektiği kaydediliyor.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 21:15