Gündem
  • 7.1.2018 12:02

Erdoğan'dan flaş açıklamalar

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Paris dönüşü Habertürk Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Selçuk Tepeli’nin de aralarında bulunduğu gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan, Fransız mevkidaşı Macron’un AB açıklamasını değerlendirdi

‘ABD’YE DAVA AÇARIZ’

- Hakan Atilla davası kısa sürede tamamlandı. Neredeyse 4 yıl olmasına rağmen Pennsylvania hakkında tek bir adım atılmamış olmasına ne diyorsunuz?

Bu şunu gösteriyor. Pennsylvania’nın arkasında ABD var. Sene 1999 ve 2017; FETÖ’nün elebaşısını ABD’de besleyip ona 400 dönümlük araziyi tahsis eden ABD. Villalar falan her şey korunaklı. İlk etapta 85 koli, ondan sonra yeni yeni sonuçlanan davalar ABD yetkililerine bildiriliyor. Ne yazık ki konu ile alakalı attıkları tek bir adım yok. Ama biz kovalayacağız. Hakan Atilla davasıyla ilgili olarak da gerekirse biz ABD’ye karşı dava açarız; zira şu anda Halk Bankası’nın dava açma yetkisi var. Bu bankamızın uluslararası düzeyde ismi kirletiliyor.

- Obama döneminde ilişkiler kötüleşince Trump’ın seçilmesiyle yeni bir başlangıç düşüncesi hâkim olmuştu. Özellikle YPG ve FETÖ konusunda hayal kırıklığı yaşıyor musunuz? Trump’ın görev süresi içinde Türkiye-ABD ilişkilerinin indiği seviyeden normal seviyeye çıkarılması umudu var mı?

Olay sadece YPG değil. Mesela yargı sistemlerinde yaşananlar var. Bunların en önemlisi FETÖ meselesi. Biz ABD ile terörle mücadelede şu an tümüyle aynı kulvarda koşmuyoruz. ABD kendine göre yaptığı tanım çerçevesinde terörle mücadele ettiğini söylüyor. “Sen teröristsin” kime diyorsa, onu peşinen terörist sayıyor. Onun terörist dediği ülke ve kişilerin terörle alakası da olmayabilir. İran’a, Pakistan’a yönelik açıklamaları bu çerçevede değerlendirmek lazım. Pakistan’ın terörle ne alakası var? Afganistan da bedel ödeyen ülkelerden biri. ABD bunlara “Terörist” yaftasını yapıştırıyor diye bunlara “Terörist” diyebilir miyiz? Bazı ülkeleri bir şekilde sıkıştırmanın ya da içeride parçalanma sürecine girmelerini arzu etmenin ne anlamı var? Bir başka başlık, Rıza Sarraf, arkasından Hakan Atilla meselesi, Halk Bankası meselesi. Bu konu ile ilgili yargı süreci kumpas üstüne kumpaslarla dolu. Süreç tamamen siyasi; adli ve hukuki değil. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Zanlı olan biri “Bana FBI 50 bin dolar verdi” diyorsa sizin adalet sisteminiz çöktü demektir. Bunlara yönelik yapılan bir şey var mı? Yok. Şimdi nisan beklenecek. Tüm bu konular, Türkiye ve ABD arasında hukuki sistemde ikili ilişkileri ciddi manada yaralamıştır.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı Elysée Sarayı’nda çok sıcak ve görkemli ağırlayan Emmanuel Macron’un kırmızı ayakkabı bağcıkları, Türkiye’de gözden kaçtı. Ama artık Habertürk Gazetesi’nin Avrupa kalemi olarak okuyacağınız, Paris temsilcimiz Umur Talu’nun dikkatini çekmiş. “Macron’un ayakkabı bağlarına bak, tabii ayak bağlarına değil!” diye not gönderdi bana. Epey uzun süren heyetler arası ve baş başa görüşmelerin ardından, basın toplantısının yapıldığı salonda benim gözlerim de o bağcıkların peşindeydi. Zira Macron’a dair epey şey söylüyor o kırmızı bağcıklar.

Stil ve detay okumayı iyi bilen Fransız meslektaşım Lucile Bellan, “Macron’un tarzındaki cilveleri keşfediyoruz” diyor: “Fransız cumhurbaşkanlarının klasik lacivert takım alışkanlığına renk katmak için iyi bir detay eklemiş. Farklı olduğunu vurgulayan, bir imzaya dönüşebilecek, dikkat çekici ama gösterişsiz stiline sadık bir aksesuvar... Beğendim.”

Paris, genç Cumhurbaşkanı Macron ile giderek daha canlı, daha renkli oluyor sanki. Söylendiğine göre ekonomide de benzer bir canlanma var. Devlet işleyişindeki klişeleri, sıradanlaşmış yapıları hemen, ama hemen değiştirmek için bu kadar istekli ve gönüllü olması, Fransız medyasının Macron’da bulduğu en dikkat çekici özellik. Ülkenin en büyük gazetelerinden Ouest-France’tan Stephane Vernay gibi pek çok gazeteciye göre “volontarizm” onun felsefesi gibi görünüyor.

Bir de Macron’un belagatinin altı çiziliyor ki söylendiği kadar var. Tabii misafiri de dünyada belagatiyle tanınan liderlerden Cumhurbaşkanı Erdoğan olunca, ortaya küresel çapta ilgi çekici bir buluşma çıktı.

İki lider bu buluşmada, ilişkileri yüzyıllar öncesine dayanan Türkiye ve Fransa’nın son zamanlarda çoğu kez benzer tavırlar sergilediği konuları da ayak bağı olan birkaç konuyu da samimiyetle, yapıcı biçimde ele aldı. İki ülke arasındaki yeni sinerji, gelecek için dünyaya da yarayacak bir potansiyel vaat ediyor. Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ziyaretin dönüş yolunda söze, Paris’te yoğun bir günü değerlendirerek başlıyor:

“2018’in ilk ziyaretini Fransa’ya gerçekleştirdik. İkili ilişkiler, bölgesel konular, Türkiye-AB ilişkilerini Sayın Macron’la ele aldık. Yaptığımız anlaşmalar oldu. Biri Airbus anlaşması. THY’miz, geniş gövdeli uçaklarda tercihinin bir kısmını Airbus’tan yana kullandı. Roketsan ve ASELSAN da EUROSAM ile anlaştı. Hedefimiz, Fransa ile ticaret hacmini 13.5 milyar dolardan 20 milyar Euro’ya çıkarmak.

Fransa’daki Türk ve Müslüman toplumunun sorunlarını da değerlendirdik. 250 kadar camimiz var. Sürekli imamları azaltma yoluna gidiyorlar. Bu, dışarıdan değil Fransa’da yetişmiş din görevlisi istihdamını arzu etmelerinden kaynaklanıyor. Strasbourg İlahiyat’ı devreye almanın yararlı olacağını belirttim. Birkaç yıl içinde mezun olan öğrenciler burada din görevlisi olarak çalışmaya başlayabilirler. Bu konuda mutabık kaldık.

Fransa’da PKK, FETÖ yapılanması ile ilgili mücadeleyi konuştum. Dernek isimlerini de içeren doküman ve belgeleri kendisine verdim. ‘Takipçisi olmanızı istiyoruz, biz de takip edeceğiz’ dedim.

Filistin barış süreci ve iki devletli çözümde aynı şeyi düşünüyoruz. DEAŞ ile mücadele konusunda aynıyız. İran’da yaşanan hadiseleri ele aldık, oradaki bakış açımız da hemen hemen aynı.

Türkiye ve Avrupa ilişkilerinin durumunu ele aldık. Macron’a Türkiye’de tutuklu sözde gazetecilerle ilgili bilgi verdim. Bunların bir bölümünün adi suçlardan, büyük bölümünün de terörden ve terörle iltisaktan içeride olduklarını anlattım. Bana bazı isimler verdi. Ben de o isimlerle ilgili savcıların ne tür iddiaları olduğunu, bilgi paylaşımı çerçevesinde göndereceğim. Neticede, yargı bağımsızdır. ‘Sizin yargınız nasıl saygınsa bizimki de saygındır. Türkiye, insan hakları konusunda Batılı pek çok ülkeden daha hassastır, ileridedir’ dedim. Örneğin Can Dündar denilen sözde gazeteci, Türkiye’de mahkûm olmasına rağmen Almanya’da rahatça dolaşıyor. Biz, suç işlediği sabit, 5 yıl, 10 ay hapse mahkûm edilmiş birine bu şekilde rağbet gösterilmesini ve suçluların iade edilmemesini doğru bulmuyoruz. Paris’teki basın toplantısında bir gazeteci kalktı, malum Gezi olaylarının kahramanı Osman Kavala’yı sordu. Demek ki Fransa’da Kavala’nın avukatları varmış! Gezi olaylarının arkasındaki bütün o işlerin kahramanıdır; Türkiye’nin Soros’udur bu adam. Bu tür insanların hangi çevrelerde nasıl sahiplenildiğini görmek de manidar.”

 

‘FRANSA TUZAĞA DÜŞMEDİ’

- Türkiye-Fransa-İtalya arasında yapılan savunma anlaşması motivasyon olabilir mi? Avrupa’dan, Avusturya’dan da benzer sinyaller geliyor. 2018 Türkiye-Avrupa ilişkilerinin yumuşama yılı olabilir mi?

Temennim odur ki olsun. Zaten siyasetin içinde buna benzer şeyleri çok yaşadık. Yaşadık ama aldığınız tekme tokat yanınıza kâr kalıyor. Avusturya ile benim geçmişte çok farklı görüşmelerim, müşterek adımlarımız olmuştu. Başbakanlığım dönemimde biz Viyana’da mesela AB ile futbol maçı yapmıştık. O denli muhabbet içerisindeydik. Sonra hükümetler değişti, hava değişti, maalesef gerilimler de yaşandı. Özellikle Almanya ile farklı bir süreç yaşandı. Ama mesela Fransa, bu tuzağa düşmedi. Temenni ederiz ki bu süreci geride bırakalım. Biz ilişkilerin süratle toparlanmasından yanayız. Çünkü siyasette düşmanlığı kalıcı kılmak ülke halklarına herhangi bir fayda getirmez.

 - Peki ne değişti de yumuşama sinyalleri geliyor?

Bazı yerlerde iktidarlar değişti. Farklı farklı nedenleri olabilir. Önemli olan sürecin iyileştirilmesidir.

- Macron Türkiye’nin AB sürecinin yeniden yorumlanmasından bahsetti. Biz Türkiye olarak ne anladık? Onun demek istediği şey neydi sizce?

Ben onun tam ne demek istediğini anlamak istemedim. Onların bizi anlamasına odaklanmayı tercih ettim. Ben ne demek istiyorum, o beni anlasın diye düşündüm. Ne demek istediğimizi en iyi biçimde anlatmayı hedefledim. Hem içeride hem de basın açıklamasında buna odaklandım. Temenni ederim bizi anlamışlardır.

- Donald Trump, Filistin konusunda tarafsızlığını kaybetti. Bu safhadan sonra AB ve BM’nin yeni inisiyatif alarak meseleyi sürdürme durumu olabilir mi?

Ben İslam İşbirliği Teşkilatı olarak bir teklifte bulunacağım: “İsrail-Filistin meselesini gelin İİT ve AB olarak müşterek bir çalışma ile ele alalım.” Bakalım bu teklif ne getirir? Göreceğiz.

- “İsrail’e tehdit oluşturacak ülkeler zayıflatılıyor” yorumları var. Şimdi İran’da olaylar var. Şöyle yorumlar geliyor: “Suriye, Irak ve İran’dan sonra hedef Türkiye olabilir mi?” Siz de PKK’nın Suriye’ye yerleştiğini söylemiştiniz. Böyle bir risk görüyor musunuz?

Yorumlara, varsayımlara değil, biz kendi hedefimizin ne olduğuna odaklanmalıyız. Kendinizi zayıf görüyorsanız zaten bittiniz demektir. Ben Türkiye’yi asla zayıf olarak görmüyorum. Biz vurduk mu oturturuz. Ne PKK bir şey yapabilir ne YPG! Hadi, güçleri yetiyorsa, terör koridoru meselesinde yürüsünler. Bu noktalarda evvelallah biz inanıyoruz, inandığımız için de üstünüz. Nasıl biz şu anda 2 bin kilometrekare arazi üzerinde huzur, sükûn getirdiysek, o terör koridoru olarak düşündükleri yeri de onlara mezar ederiz. Bunu herkes bilecek. Bizim medyamızın da bunun bilincinde olması lazım. Konuya ABD değil Türk’ün bakışı ile bakın. ABD, lafa gelince “Biz terör örgütünün karşısındayız” diyor. Sonra da DEAŞ’a karşı yine bir terör örgütü olan YPG’yi yanına alarak mücadele ediyor. Medyadan bazıları da “Ne yapsın ABD, tabii ki onlarla yürütecek bu işi” diyebiliyor. Milli ve yerli olmak, yanlışa düşmemek açısından da önemli.

- Macron, “Türkiye ve Fransa’nın ortak bölgesel çıkarları var” dedi. Bu Ortadoğu mu sadece, yoksa içinde Afrika da var mı?

Şimdi birinci derece koalisyon güçlerinde Fransa yer alıyor. Bu ne demektir? Irak ve Suriye bu işin birinci etabı. Diğeri de tabii dediğiniz gibi Afrika. Biliyorsunuz bunların sömürge ülkeleri var. Hâlâ daha oralardaki kontakları devam ediyor. Özellikle ticari ilişkileri devam ettiriyorlar.

- S-400 füzeleri ile ilgili anlaşmadan sonra, özellikle NATO’nun önemli üyelerinden ABD ciddi tepki gösterdi. Hatta “Yaptırım uygulayalım” denildi. Şimdi EUROSAM ile anlaşmaya gidiliyor. Bu eleştirilerin azalmasını bekliyor musunuz?

Konu ile ilgili zaten NATO Genel Sekreteri Stoltenberg açıklama yaptı: “Buralara müdahale etme gibi bir şey söz konusu olamaz...” Niye bu açıklamayı yaptı? Çünkü Yunanistan S-300 almış. ABD’nin Yunanistan’a karşı sesini duydunuz mu? Sen Yunanistan’a karşı, “Burada S-300’ler var, hadi çıkarın bunları” demeyeceksin. Türkiye’ye kalkıp bunu söyleyeceksin. Böyle bir şey olmaz. Bizim şu an Fransa ve İtalya ile birlikte EUROSAM’da attığımız adım, aslında bir çeşitlendirmedir. Daha güçlü olalım. Hem o olsun hem o olsun. Bakın THY’de sadece Boeing yok. Ama biz iktidara geldiğimizde sadece Boeing vardı. Biz Boeing yanına bir de Airbus koyduk. Kendi uçağımızı da yaptıktan sonra olay çok farklı yere gider.

‘BUNLARIN DAHA DEVAMI VAR’

- Beşiktaş Belediye Başkanı görevinden alındı. Kılıçdaroğlu’nun “AK Parti İstanbul’u alamayacağını anladı, onun için böyle yapıyor” beyanı var, değerlendirir misiniz?

Kılıçdaroğlu gaipten haberler vermeye alışkındır. Daha 14 ay var. “AK Parti bunaldı da bunu yapıyor” falan... Bunların hepsi... Aç tavuk kendini buğday ambarında görürmüş! Biz nerede bir suiistimal, bir yolsuzluk varsa Mülkiye müfettişleri ile gideriz. Vatandaşım korkmasa, çekinmese ortaya daha çok şey çıkar. “Yüzleşmeye, suçüstüne var mısın?” diyorum adama, “Benim işim kalır o zaman” diyor. Yani demese olay çok farklı yerlere gidebilir.

- Beşiktaş Belediyesi ile ilgili işadamlarından çok şikâyet geliyor. Kılıçdaroğlu’na da ulaşmıştır elbette. Orada neden yolsuzluğa karşı önlem alınmadı?

Kılıçdaroğlu’nun en büyük marifeti, yolsuzlukları savunmak. Ataşehir’i nasıl savunduğunu gördük, şimdi de Beşiktaş’ı savunuyor. Gerek Beşiktaş gerek Ataşehir’le alakalı, kendi kızı da olmak üzere hepsini belgeleri ile arkadaşlarımız açıkladı. Düşünün ki torununu, 14-15 yaşındaki çocuğunu SSK’lı yapan birinden ne beklersiniz? Bu adam böyle biri. Beşiktaş’taki olaya yaklaşım tarzının affedilir yanı yok. Bunların daha devamı var.

 CENK TOSUN TRANSFERİ

- Cenk Tosun’un Everton’a transferi gerçekleşti. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, “Bu transfer cari açığın kapanmasına katkı açısından çok önemli bir gelişmedir” dedi. Nasıl değerlendirirsiniz?

Ekonomi Bakanı’mız, Başbakan Yardımcımız böyle dediyse onun üstüne bir şey söylenmez. Az para değil. 27 milyon Euro. Hayırlı, uğurlu olsun.

 

SON 24 SAAT NELER YAŞANDI?

Güncellenme Tarihi : 7.1.2018 12:28

İLGİLİ HABERLER