Gündem
  • 16.4.2007 15:29

ESKİ ÜLKÜCÜNÜN ACILARLA DOLU 11 YILLIK HATIRALARI

YUSUF ZİYA ERARSLAN
ANKARA - Kamuoyunda 'Bahçelievler Katliamı' olarak bilinen ve 7 TİP'linin öldürüldüğü olayda, 7 ölüm cezası alan Abdullah Çatlı ve Haluk Kırcı'nın yakın arkadaşı Ahmet Ercüment Gedikli, suskunluğunu bozarak yıllar sonra ilk kez İHA'ya konuştu.


İdam cezası müebbet hapse çevrildikten sonra 10 yıl cezaevinde kalan ve 1991 yılında aftan yararlanarak dışarı çıkan Gedikli, 12 Eylül olaylarını ve hapiste geçirdiği acı dolu 11 yılı anlattı.

1980 öncesi yaşanan sağ-sol çatışmalarının o dönemin şartlarına göre değerlendirilmesi gerektiğini belirten Gedikli, 'Yaşadıklarınızdan pişman mısınız?' sorusuna, "Birilerinin o dönemleri yaşaması gerekiyordu, nasip bizeymiş" cevabını verdi.

Bahçelievler katliamı davası sonunda dönemin meşhur hapishanesi Mamak Cezaevi'nde 'tek kişilik' hücrede Dev-Yol ve Dev-Sol üyesi 3 sol görüşlü mahkumla birlikte 5 yıl kaldığını anlatan Gedikli, 'Peki aranızda sorun yaşanmıyor muydu?" sorusuna, "Hücrede kavga edecek yer bile yoktu" karşılığını verdi. Gedikli, o dönemleri şöyle anlattı:


"Olayları zamanın şartlarına göre değerlendirmek lazım. Bugünden geçmişe bakıldığında hadiseler çok farklı gözükebilir ama o zamanın şartları onun gerektiriyordu. Ya birileri sizin adına bir şeyleri belirleyecekti ya da kendiniz olacaktınız. Biz kendimiz olmayı tercih ettik. Bunun bir bedeli vardı, biz bu bedeli seve seve ödedik. Yani üniversitede okuyorsan, okula gidebilmek için birileri sana saçını, sakalını, bıyığını nasıl kestireceğini, nasıl giyineceğini, hangi kelimeleri kullanarak konuşacağını dikta ediyor. Ya bunu yapacaktık, ya da karşı koyacaktık. Etki-tepki, yumruk-silah iş bu aşamaya geldi. Bu bir kavgaydı, biz kavgamızı verdik. Kavgada yumruk sayılmaz, 'Sen niye daha fazla vurdun, niye yendin' denilmez. Mesele budur. Silahlı çatışmayı, sokak kavgalarını biz icat etmedik. Ama biz bu memlekette yaşamak ve okumak istedik. Bunun da iki yolu vardı, ya birilerinin dediğini yapacaktık yada kendimiz olmayı seçecektik. Biz kendimiz olmayı seçtik. Sonuçta kavga çıktı ve bizde kavga ettik. Bahçelievler olayından 7 ayrı ölüm cezası aldım. Yargıtay bu cezaları onayladı. İdam dosyası Meclis'e gitti, kanunda değişiklik oldu. İdam cezamız müebbet hapis cezasına çevrildi. Artık bu mevzu üzerine konuşulacak bir şey yok. Biz bu olaydan ötürü ceza aldık, 11 yıl hapiste kaldım. Mamak, Ulucanlar, Eskişehir, Bursa Cezaevlerinde 11 yıl hapis kaldım".

GEDİKLİ'NİN CEZAEVİ GÜNLERİ
Mamak Cezaevi'nde 17 numaralı hücrede kalan Gedikli'nin hapishanedeki en yakın komşusu 15 numaralı hücrede kalan BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'ydu. Bir hücrede kalanın başka hücredeki mahkumla konuşması yasak olduğu için Gedikli ile Yazıcıoğlu, pek fazla sohbet etme ve bir araya gelme imkanı bulamamış. Bunu yaptıklarında ise dayak yemişler. Gedikli o günleri ise şöyle dile getiriyor: "Muhsin Yazıcıoğlu ile o dönemler tanışıyorduk ama çok fazla samimiyetimiz yoktu. Ben 17 numaralı hücrede, Yazıcıoğlu ise 15 numaralı hücrede kalıyordu. Aramızda bir hücre vardı yani. Yazıcıoğlu ile cezaevinde pek konuşma imkanımız olmadı. Çünkü bir hücredekinin diğer hücredeki ile konuşması yasaktı. Buna rağmen zaman zaman konuşurduk, yakalandığımızda ise dayak yerdik." Askeri idarenin elindeki Mamak Cezaevi'nde günün 24 saatinin dayak ve işkence ile geçtiğini söyleyen Gedikli, hem ülkücülerin hem solcuların bu eziyetlerden payını aldığını kaydetti.

Gedikli, cezaevinde geçirdiği yılları şöyle anlattı: "Mamak Cezaevi'nde 5 yılım hücrede geçti. Tek kişilik hücrede 4 kişi kalıyorduk. Hücrede 3 solcu ile birlikte kaldım. Mamak'ta her dakika sıkıntı yaşanıyordu. Bazen arkadaşlarla kendi aramızda, 'bir insan bu şartlarda nasıl dayanır' diye konuşuyoruz. 2 metrelik hücrede 4 kişi kalıyor, kavga edecek yer bile yok. Mamak şartları hakkında çok şeyler yazıldı, çizildi. Günün 24 saati işkence ile geçiyordu. Hem ülkücüler hem sol görüşlüler işkence gördü. Hücreler böyleydi ama koğuşlarda bundan farklı değildi. 20 kişilik koğuşlarda 90 kişi kalıyordu. Yatacak yatak, alacak nefes, içecek su yok. Üstüne üstük dayak ve işkence. Ben idam bekleyen bir mahkumum ve babam da bir subaydı. Babam cezaevinde beni ziyarete gelirdi ve askerler albay olan babamı sıraya sokardı".


Ahmet Ercüment Gedikli, 1991 yılında Süleyman Demirel'in Başbakan, Turgut Özal'ın ise Cumhurbaşkanı olduğu dönemde çıkarılan af kanunundan yararlanarak bir çok mahkum gibi şartlı salıverildi.

4 ayrı cezaevinde geçen 11 yıllık hapis dönemi sonunda şartlı da olsa özgürlüğüne kavuşan Gedikli, tahliye olduktan sonra değişen dünyayı tanıyamamış.

Gedikli, "Sizi bir yere kapatıyorlar, 11 yıl sonra dışarı çıkıyorsunuz. Uzaydan gelmiş gibisiniz. Çevirmeli telefonların yerine tuşlu telefonlar hatta çağrı cihazları çıkmış. Biz içeriye girerken tek kanalda siyah-beyaz yayınlar vardı, çıkınca renkli ekran televizyonlar, özel kanallar yayın yapıyordu" diye konuştu. Gedikli, geçtiğimiz yıl tahliye olan ve tekrar hapse atılan yakın arkadaşı Haluk Kırcı ile ailece görüştüklerini ve birlikte yemek yediklerini belirtti. Gedikli, Abdullah Çatlı için ise, "Gerçek bir vatansever, söz özü bir, gözü pek bir Anadolu delikanlısıydı" ifadelerini kullandı.

"BAHÇELİ ÜLKÜCÜLERİ SAHİPSİZ BIRAKTI"
Gedikli, cezaevinden çıktıktan sonra diğer bir çok ülkücü veya solcunun tam tersine siyaseti hiç düşünmedi. MHP'de 'sade parti üyesi' olmayı tercih eden Gedikli, 2006 yılına kadar 'delege' sıfatıyla oy kullandı.

Gedikli, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve ekibinin, partideki eski ülkücüleri 'tasfiye' ettiğini düşünerek geçtiğimiz hafta MHP'den istifa etti. Eski cezaevi ve dava arkadaşı Yazıcıoğlu'nun daveti üzerine BBP'ye katılan Gedikli, dün yapılan BBP 2. Olağanüstü Büyük Kurultay'da MKYK üyeliğine seçildi. Gedikli, MHP'den neden ayrıldığını ve neden BBP'ye geçtiğini ise şu sözlerle anlatıyor:


"Ben aktif siyasetin içinde hiç olmadım, bundan sonra olmayı düşünmüyorum. BBP'ye siyaset yapmak için değil, tarafımı belli etmek için katıldım. MHP yönetimi bizim tanıdığımız değerlerden uzaklaşmaya başladı. Sonuçta öyle bir yere gelindi ki biz kendi hareketimizi tanıyamaz duruma geldik. Biz diğer partilerden ve siyasi hareketlerden farklıyız. Bizim bir dünümüz, kaldırdığımız şehit cenazeleri, dul ve yetimlerimiz var. Biz siyaset yapmak için siyaset yapan bir siyasi hareket değiliz. Bir yol ayrımına gelindiğini çok önce hissettik. Yavaş yavaş eskiyi reddetme, yeni açılım yaratma çabası ve 'merkez parti' olmaya başladı. MHP'nin görevi 'merkez parti' olmak değil. Çünkü Türkiye'de yeterince merkez parti var. Taban bunun farkında değil. Çünkü böyle gösterilmiyor. Kullanılan sloganlar yine eski sloganlar. Özellikle hareketin geçmişinden gelen insanlar dışlandı. MHP'de 'dava arkadaşlığı' yerine 'yol arkadaşlığı' felsefesi yerleşti. Biz bu kavrama yabancıyız. Devlet Bahçeli, 'Kimsenin ülkücülüğüne bir şey söylemem ama bana yol arkadaşı lazım' diyerek bunu açıkça ifade etti.

2006 yılına kadar parti üst kurul delegesiydim. Son kongrede Bahçeli'ye oy vermedim, zaten listeye de ismim yazılmadı. MHP iktidarında yapması gerekenlerin hiç birini yapmadı, yapmaması gerekenleri yaptı. En önemlisi af konusudur. O dönem çok şeyler yaşadık, hadiselerin nasıl geliştiğini bizzat gördüm. Herşey tamam iken bir anda hazırlanan önergeler geri çektirildi ve af kanunu kamuoyunun bildiği haliyle yasalaştı. Hapishanedeki solcuların tamamı dışarı çıkarıldı ama ülkücüler için hiç bir şey yapılmadı.


Bugün yurtdışından Türkiye'ye gelemeyen çok sayıda ülkücü var. Bugün Türkiye'de yaşayıp ev ve çoluk-çocuk sahibi olduğu halde çocuklarının babasının gerçek ismini bilmediği çok sayıda ülkücü var. Bugün cezaevlerinde 12 Eylül olaylarının cezası çektirilen bir çok ülkücü var. Her an başımıza bir iş gelir korkusuyla sırtında infaz yüküyle dolaşan binlerce ülkücü var. Bizim yani eski ülkücülerin tasfiyesinin başlangıcı bu af kanunudur. Bu af kanunundan o dönem MHP'nin de ortağı olduğu Anasol-M hükümeti döneminde, siyasi olarak cezalandırılan ülkücülerden hiç biri faydalanamadı ama ne kadar solcu varsa yasadan yararlandı. Bizim partimiz iktidardaydı, ama ülkücüler bu kanundan yararlanamadı. Memleketin içinde bulunduğu durum ortadadır, Irak'tan sonra yarın sıranın kime geleceği, İran'a mı, Suriye'ye mi Türkiye'ye mi geleceği belli değil. MHP bu kadrosu ve yönetim anlayışıyla benim için artık çözüm değil. Benim siyaset yapma düşüncem yok ama nerede olduğumu, saffımı belirlemek için BBP'ye katıldım".

Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 20:02

İLGİLİ HABERLER