FETÖ Türkeş'ten ve Ülkücülerden neden nefret eder?
Fethullah Gülen vaazlarına devam etti, yeni yurt binaları inşa etti ve 1978 yılında meşhur ağlayan çocuk resmiyle Sızıntı Dergisi yayın hayatına başladı.
Fetullah Gülen Cemaat anlayışından kopmuş, artık kendine çalışmaya başlamıştı.
Konuşmaları çoğaltılarak kaset yapıldı ve dağıtılmaya başlandı.
Bu tavrı cemaati de karıştırdı.
Yeni Asya’nın önde gelenleri Fethullah Gülen’i açıkça eleştirmeye başladı ve yayınlarının dershanelere girişini yasakladılar. Bununla da yetinilmedi sohbetine giden cemaat üyeleri dışlandı.
Fethullah Gülen de Yeni Asya Cemaati’nin; hizmet dışı olduğunu ve siyasi bir grubu dönüştüğünü iddia etti.
Fethullah Gülen Yeni Asya Gazetesine yaptığı itirazların aynısını Milli Selamet Partisi’nin yayın organı Millî Gazete ’ye de yapınca hiç beklemediği ve büyük bir tepkiyle karşılandı.
Erbakancılar Gülen’in Adalet Partisi’ni övdüğü bir konuşmasını açık alanda dinletince, Millî Görüş’ten destekçileri kendini terk etti.
Adalet Partisi’ni Yeni Asya Grubuna, Milli Selamet Partisi’ni de Millî Görüşe kaptıran Fetullah Gülen’in elinde bir tek kendi deyimiyle komandoların MHP’si kaldı.
Fetullah’ın Nur dershanelerindeki adamları, “Başbuğun Risale-i Nur okuduğunu ileride tam bir Nurcu lider olacağı” yalanını yayıyorlardı.
Cemaatin ağır topları ise Türkeş’i ezelden sevmiyordu. Türkeş’i Sait Nursi’nin mezarının ortadan kaybolmasının müsebbibi görüyorlardı.
O günlerde Türkeş’e sık sık Said Nursi'nin mezarıyla ilgili sorular soruluyordu...
23 Mart 1960 yılında Şanlıurfa'da vefat eden Said Nursi'nin Naaşı, 27 Mayıs darbecileri tarafından bir gece Urfa'dan kaçırılmıştı.
O geceden sonra ne naaşından ne de mezarından haber alınamadı.
Kulaktan kulağa iki iddia konuşuldu.
Birinci tabutuyla birlikte denize atıldığı, İkincisi ise; Isparta şehir mezarlığında kimsesizler kısmına gömüldüğü idi...
Nurcular iki iddianın peşine düşmüşken, MHP’ye yakınlığıyla bilinen Haber Ajanda isimli dergide "Muhip Alp" imzasıyla ilginç bir yazı yayınlandı…
- Afyon-Isparta arasındaki çınar ağacı altında meftun bulunan Bediüzzaman’a yolu oradan her geçtiğinde Türkeş uğrayıp dua okudu zaman zaman...
O yazıda geçen bu ifade, tartışmaları iyice alevlendirdi. Ancak kesin bir sonuç alınamadı.
Nurcuların bir kısmı Isparta şehir mezarlığında Said-i Nursi’nin ruhuna Fatiha okuyorlar; Bir kısmı da denize atıldığına inanıp Akdeniz’e bakarak arkasından dua ediyordu.
Yeni Asya Grubunun Süleyman Demirel’e büyük bağlılığı Isparta’dan gelir.
Sait Nursi’nin sürgün hayatı yaşadığı ve mezarının Şehir Mezarlığında gizlendiği Isparta’dan, bir başbakan çıkmasını hocalarının bir kerameti görüyorlardı.
Öyle gördükleri için Demirel Mason çıkmasına rağmen peşini bırakmadılar.
Söz Demirel’den açılmışken size çok ilginizi çekecek bir olay anlatayım...
Rahmetli Özal’dan sonra Demirel Cumhurbaşkanı oldu:
Cumhurbaşkanı olduktan sonra Çankaya Köşk’ünde kendine bir ekip kurdu.
İlk iş olarak farklı kesimlerden onlarca kişiyi kendisine başdanışman yaptı.
Bunlardan birisi de kendisinin sıkı muhalifi olan bir ünlü gazeteci idi.
Demirel’e yıllarca kendisine küfreden bu gazeteciyi niçin başdanışman yaptığı soruldu.
Verdiği cevap tam Demirellikti;
- Karşıda tutup bana havlatacağıma, yanımda tutup karşıya havlatıyorum.
Azılı solcuları bile kendisine danışman alan Demirel, Yeni Asya Grubu’ndan hiç kimseyi yanına almadı.
Yeni Asya tabanı ve üst yönetimi bundan fazlasıyla rahatsız oldu.
Aralarında toplantı üzerine toplantı yapıp istişarelerden bulunduktan sonra Demirel’e çıkıp rahatsızlıklarını iletmeye karar verdiler.
Randevu alındı ve köşkün yolunu tuttular.
Demirel gelen heyeti bir masada karşılıklı oturttu.
Gelenlerin yüzüne baktı ki; yüzler asık ve sallanıyor.
Demirel uyanık adam. Uzatmadan konuya girdi;
- Hayırdır sizin bu yüz asıklığınızın sebebi nedir. Bir mesele mi var?
Heyettekiler birbirine baktıktan sonra birisi söz aldı;
-Var Efendim var… Biz çok üzülüyoruz. Çankaya Köşkü’ne düşmanlarınızı bile aldınız ama bizden bir arkadaşı bile yanınıza almadınız. Arkadaşlar Çankaya Köşkü’nde cemaatimizden kimse yok diye şikâyet ediyorlar.
Adam daha sözünü tamamlamamıştı ki; Demirel masaya iki elini vurup ayağa fırladı.
- “Çankaya Köşkü’nde cemaatimizden kimse yok” da ne demek.
BEN VARIM YA... YETMEZ Mİ?
Demirel’in bu tarihe geçecek sözleri ve beklenmedik tepkisi karşısında gelen heyettekiler, süt dökmüş kediye döndü.
“Biz böyle düşünemedik. Haklısınız. Siz varsınız. Bizi affedin Sayın Reis-i Cumhur Hazretleri” dediler.
3-5 danışmanlık alma umuduyla çıktıkları Köşkten, bir de mahcup olarak ayrıldılar.
Bu olay o yıllarda Ankara’daki kulislerde en çok konuşulan konulardan birisiydi.
Demirel bu... Onunla âşık atılır mı?
Neyse... Biz devam edelim.
Kirazlı Mescit’te toplanan Nurcuların ağır topları, nefret ettikleri Türkeş ve MHP aleyhine bir broşürün hazırlanması talimatını verdi.
Nurcular; Bekir Berk’in araştırıp, Mustafa Polat’ın yazdığı “Tarihi vesikalar ışığı altında İslami Hareket ve Türkeş” adlı bir kitap ortaya çıktı.
Kitap, Zübeyir Gündüzalp ’in talimatıyla Türkiye’nin dört bir yanındaki dershanelere gönderildi.
Çoğu şehirde; “MHP ile uğraşmak cemaate zarar verir” denilerek, kitap paketlerinden çıkarılmadı.
Nurcuların Türkeş hakkındaki bu kitabı, ülkücüleri harekete geçirdi.
Ülkücüler, İstanbul’da MHP broşürün ve kitapların basıldığı matbaaya silahlı baskın düzenledi. Matbaadaki herkesi yere yatırıp, kitapları ve broşürleri alıp götürdü.
Bununla da kalmadılar...
Nurcuların Adalet Partisi’nden büyük paralar aldığını belgeleyip, yayınladılar.
Şimdi size Fetullah Gülen’in nasıl bir rüzgârgülü olduğunu anlatayım
Fetullah Gülen’in en nefret ettiği isimlerden birisi Türkeş’ti...
Başbuğ; 4 Nisan 1997’de vefat etti.
Fetullah Gülen en çok nefret ettiği Türkeş’in cenaze namazını kıldırabilmek için 40 takla attı.
Yetmedi Zaman Gazetesi’ne, “Türkeş’in cenaze namazını Fetullah Gülen Hoca Efendi kıldıracak” şeklinde manşet attırdı.
Dönemin Diyanet İşleri Başkanı olan Mehmet Nuri Yılmaz, Erkan Özben ile Furkan Sin'in yazdığı "Hatıralarla Alparslan Türkeş" kitabında Türkeş'in cenaze töreni ve tören sırasında yaşananları şöyle anlattı...
Alparslan Türkeş'in vefat haberini alınca MHP Genel Merkezi'ne gittiklerini Tuğrul Türkeş'in kendisine "Babamın cenaze namazını kıldırmanızı istiyorum" dediğini aktaran Yılmaz şöyle devam etti:
Ertesi gün sabah kalktığımızda Zaman Gazetesi'nde ‘Alparslan Türkeş'in cenazesini Fetullah Gülen kıldıracak' şeklinde bir manşet atmışlar.
Bende, Tuğrul Bey fikir mi değiştirdi acaba diye kendisine sordum. O da ‘Hayır efendim haber yalan, bir kere benim babam devlet töreni ile uğurlanacak. O kim ki babamın namazını kıldırsın, hangi vasıfla bunu yapacakmış. Biz, sizin kıldırmanızı istiyoruz. Dedi. “Ben de bu sözlere istinaden cenaze günü hazırlandım, Diyanet'in önünden yola çıkacaktık ki Fetullah Gülen karşıdan geliyor.
Kapının önünde bizim Naim Hoca (Naim Gölleroğlu) vardı, o görüp durdurmuş.
Fetullah, Naim Hoca'ya, namazı kendilerinin kıldıracağını söylemiş.
Naim Hoca da ‘Hayır efendim, Tuğrul Bey bize söyledi. Vazife bizim, Sayın Başkan kıldıracak' karşılığını vermiş.
Biz Diyanet'ten çıkarken bu da takıldı peşimize camiye beraber gittik, saflarda da ben vardım. Yanımda Demirel, onun yanında Erbakan, Erbakan'ın yanında da Fetullah vardı.
Türkeş Bey'in cenazesini kıldırmayı çok istemişlerdi artık gayeleri neydi bilmiyorum ama onlara nasip olmadı, biz üstlendik vazifeyi ve namazımızı kıldırdık.
Kocatepe'den Sakarya'ya kadar cemaat vardı. Kıldırdığım en kalabalık cemaatti.
Tuğrul Türkeş, 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra yaptığı bir açıklamada da bir dönem Fetullah Gülen'in babasına ulaşmaya çalıştığını anlatmıştı.
Tuğrul Türkeş "Ölümünden hemen sonra da ailemize çengel atarak babamın cenazesine konmaya çalıştılar" demişti.
Siyasi partilerin tamamını rakiplerine kaptıran Fetullah Gülen, Türkeş’in MHP’sine de yanaşamayınca dımdızlak ortada kaldı.
1980 yılında kendisi açısından tarihi bir karar verdi:
Askerden ödü patlayan siyasiler yerine, askere yanaşmaya karar verdi.
Fethullah Gülen Şubat 1980 tarihinde yaptığı bir konuşmada anarşist ve teröristleri devletin asker ve polisine bildirmeyenlerin Allah katında sorumlu olduklarını belirtti.
O yıl 12 Eylül darbesi oldu.
FETÖ’nün nasıl bir dönek olduğu daha o yıllarda ortaya çıktı.
Fetullah Gülen, 12 Eylül 1980 darbesinin ardından Sızıntı Dergisi’nde yayınlanan ‘Son Karakol’ başlıklı yazısıyla Kenan Evren ve darbecilere olan desteğini açık bir şekilde dile getirdi.
Fetullah Gülen yalakalıkta o kadar ileri gitti ki; Kenan Evren’in cennetlik olduğunu bile söylemekten çekinmedi.
FETÖ lideri, Kenan Evren’in, 12 Eylül sonrası seçmeli din derslerini zorunlu hale getirmekle çok yararlı bir iş yaptığını belirtip; “Bu iş, öyle büyüktür ki doğrusunu Allah bilir – hiç sevabı olmasa da bu icraatı ona yeter. Evren cennete gidebilir” dedi.
Fetullah Gülen’in İslami bütün hükümleri yok sayarak Kenan Evren’i “Cennetlik” ilan etmesi, Evren’i bile çileden çıkardı.
2005 yılında bir gazeteye konuşan Kenan Evren “kimin Cennetlik olduğunu sadece Allah bilir” diyerek cuntaya destek vermek için darbeci generalleri “cennetlik” ilan eden Fetullah Gülen’e ders gibi bir cevap verdi.
Demirel, Erbakan ve Türkeş’ten yüz bulamayan Fetullah Gülen, darbeden sonra iktidara gelen Özal’a yanaşmaya kalktı. Özal FERASETİ ile onun hainliğini daha o yıllarda keşfetti.
Şimdi bütün FETÖ'cülere soruyorum.
Bütün ömrü FIRILDAKLIKLA geçmiş birisi din adamı olabilir mi?
Fetullah Gülen; Ermeni Patriği Kalustyan'a yazdığı mektupta; Büyük Peygamberimiz Hz. İsa’nın çocuklarının Müslüman geçinen cahil insanlar tarafından katledilmesini esefle kınıyorum.” dedi.
Hangi âlim küffara böyle bir mektup yazıp kendi dinini aşağılar?
Resulallah Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bakın ne buyurdu; “Meşhur olmak için ilim öğrenen Cehenneme gider. Allah rızasından başka maksatla ilim öğrenen Cehennemdeki yerine hazırlansın.”
Burada; Fetullah Gülen’in meşhur olmak için yaptığı fırıldaklıklar kastediliyor
Hala dinini, vatanını ve milletini satan Fetullah’ın arkasından gidiyorsanız…
Ben size ne diyeyim?
Ateşe doğru yolunuz açık olsun!..