DEVLET ARIK
ANKARA- Yıllardır bulunduğu konumu ve işlevi tartışma konusu olan Diyanet İşleri Başkanlığı, Avrupa Birliği'ne (AB) uyumlu hale getirilecek. Bu çerçevede kurum öncelikle özerk bir yapıya kavuşturulacak.
58. Hükümet, Diyanet İşleri Başkanlığı'nı yeniden yapılandırmak için kolları sıvadı. Devlet Bakanı Mehmet Aydın, kurumun 'özerk' bir hale getirilmesi için üç koldan çalışma başlattı. Akademisyenlerin üzerinde titizlikle durduğu proje önemli değişiklikleri içeriyor. Buna göre 'din işlerinin devlet eliyle' yürütülmesi dönemi kapatılıyor ve Diyanet 'sivil hizmet' üreten yapıya kavuşturuluyor. Projeyle Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, Anglikan Kilisesi'nin itibarına sahip olması öngörülüyor. Kurumun, İslami düşünce üretme ve ona göre tutum koyma konusundaki etkinliği arttırılacak. Rasyonel ve bilimsel hizmet üretmesi sağlanacak. Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilahiyat fakülteleri arasında da paralellik sağlanacak. Söz konusu fakültelerin Diyanet ile birlikte çalışmalar yapmasını öngören projeye göre, Diyanet İşleri Başkanlığı'nda yaygın din eğitimine yıllarını vermiş bir kişi, birikimini ilahiyat fakültelerine aktarabilecek. Bunun için mevzuatta değişikliğe gidilecek. Aynı şekilde ilmi çalışmalar yapan ve birkaç yabancı dil konuşan kişiler, Diyanet'in merkez teşkilatı ile birlikte çalışacak.
Böylece, İstanbul'u ziyaret eden devlet adamlarının, ünlü kişilerin sadece Rum Patrikliği'ni ziyaret etmesinin önüne geçilecek ve 'özerk ve modern' yapıdaki Diyanet ön plana çıkarılmış olacak. Proje ile ayrıca, klasik eğitim-öğretim faaliyetlerinde bulunan ilahiyat fakültelerine ek olarak dini daha çok psikoloji, sosyoloji, antropoloji, uluslararası ilişkiler ve siyaset açısından araştıran, inceleyen ve bulgularını önce Türkiye'de teoloji sahasına aktaran daha sonra da onları dünyadaki benzer kurumlarla paylaşan merkezler ve enstitüler kurulacak. Özellikle, sosyal bilimlerin okutulduğu üniversitelerde öğrenci almasa da diğer bilimlere katkıda bulunma hizmeti sunan birkaç dini etütler bölümü kurulacak. İlahiyat fakülteleri ile Diyanet İşleri Başkanlığı'nda gerekli değişikliklere gidildikten sonra kurum ve fakülteler arasında organik bir bağ kurulacak.
Pratikte klasik İslami ilimlerin tarihini araştıran programa sahip fakültelerde 'teoloji' bilimine ağırlık verilecek. Yani, bu kurumlarda insanının karşı karşıya bulunduğu önemli sorunlara İslam'ın sunduğu pencereden bakarak çözümler üretilecek.
BAKAN AYDIN'DAN ÇARPICI YORUMLAR
Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydın, bakan olmadan önce kaleme aldığı bir makalesinde, gerçek anlamdaki demokratik bir Türkiye'nin belli bir süre sonra başka İslam ülkelerine de model olabileceğini belirtti.
Aydın, AB'ye girme çabasında başarılı olsun veya olmasın, küreselleşen bir dünyada Türkiye'nin din alanındaki mevcut bilgi birikimini ve kurumsal düzenini yeniden ve zaman kaybetmeden gözden geçirmek zorunda olduğunu kaydetti. "Bu istikametteki çabalardan korkmak onları irticanın bir uzantısı saymak, bu tutumu da ilericiliğin, yurtseverliğin bir parçası olarak görmek artık affedilebilir bir hata olmaktan çıkarılmalıdır" diyen Aydın, Türkiye, 'devlete bağımlı din' modelinden vazgeçmek zorunda olduğunu ifade etti. İslam dünyasında din kurumlarının siyasetin güdümü altında olduğunu anlatan Aydın, "Halk kitleleri 'devlet memurları' marifetiyle yürütülen din hizmetlerinden çok şikayetçi olmayabilir. Fakat her gün artan bir güven krizini de görmezlikten gelemeyiz. Dini kullanan aşırı örgütler, bu krizden azami ölçüde istifade etmektedirler. Din hizmeti özü itibariyle sivil bir hizmettir. Bundan dolayı dini kurumlar sivil hizmetler üreten kurumlara dönüşmek zorundadır" dedi.
'DİYANET ÇOK ZAYIF'
Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığı'nın günümüze kadar önemli hizmetler yaptığını ancak aynı kurumun çok daha büyük hizmetler yapabileceğine işaret eden Aydın, şu ifadeleri kullandı:
"Ona bu imkan verilmeli ve düzenleme buna göre yapılmalıydı. Asırları dolduran Diyanet mirası üstünde oturan modern Türkiye, çok zayıf bir Diyanet İşleri Başkanlığı ile yola çıktı. Başkanlık makamına getirilen kişilerin (Rıfat Börekçi, Şerafettin Yalıkaya, Ahmet Hamdi Akseki) sahip oldukları ilmi ve manevi karizma sayesinde söz konusu zayıflık kendisini çok derin bir şekilde hissettirmedi. O gün mevcut şartlar gereği pek çok kurum aşağı yukarı aynı durumdaydı. Ama artık şartlar değişmiş, ülkenin ihtiyaçları, sorunları ve ilişkileri çok farklı bir düzeye gelmiş ve kurumlar buna göre biçim ve yetki kazanmışlardır. Bütün bunları söylerken, çok sık işittiğimiz bir eleştiriyi tekrar duyar gibi oluyorum: "Diyanet İşleri Başkanlığı şu kadar personeli ile birkaç bakanlığın bütçesinden fazla bir mali imkana sahiptir. Daha ne isteniyor?"
'KENDİ FETVASININ BİLE ARKASINDA DURAMAYAN BİR YAPI VAR'
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın mevcut yapısına ilişkin eleştirilerini sıralayan Mehmet Aydın, "Bazen kendi verdiği bir fetvanın bile arkasında durma gücü olmayan bir kurum ile Türkiye 21. yüzyılı yaşayamaz. Siyasi hayatını liberalleştiren, ekonomik hayatında devlet müdahalesini asgari düzeye indirme çabası içinde olan bir Türkiye, devlete bağlı ve bağımlı bir din hayatını geleceğe taşımayı nasıl düşünebilir? Ve böyle bir Diyanet'ten çağdaş yani bilimsel, rasyonel, ameli hayatta etkin ve verimli bir hizmeti nasıl bekleyebilir? Türkiye'de vakit geçirmeden İlahiyat ile Diyanet arasında beriki kurumlarda gerekli değişikliklere gidildikten sonra organik bir bağın kurulması icap eder. İlahiyat fakülteleri, programlarında modern bir boyutun varlığına rağmen pratikte klasik İslami ilimlerin tarihini araştırmakta ve okutmaktadır. Bu fakültelerde çok az teoloji yapılmaktadır. Hıristiyan Batı kavramı olan teolojinin yerine yerli bir ifade kullanarak söyleyecek olursak, bu kurumlarda günümüz insanının karşı karşıya bulunduğu hayati meselelere İslam'ın sunduğu pencereden bakarak çözümler üretilmemektedir" ifadelerini kullandı.
Aydın, tüm bunlar için izlenecek yöntemi de şöyle açıkladı:
"Gerek Milli Eğitim Bakanlığı gerekse Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla sunulan öğretim, eğitim ve başka türden hizmetler, ilgili genel durumun fakat özellikle de sorunların bilimsel yollarla tahlil edilmesi ve deskriptif bir çerçevede anlatılabilir duruma getirilmesi, eleştirel bir yaklaşımla değerlendirmeler yapılarak hükme bağlanması ve durumu iyiye doğru değiştirebilmek için bu aksiyon planının hazırlanması gerekir. Birinci ve ikinci işlerin yapılabilmesi için din bilimlerinin sunacakları hizmete başvurmak durumundayız."
'KRİZ BAŞKA ÜLKEDE OLSAYDI KİLİSELERDEN ÇEŞİTLİ SESLER ÇIKARDI'
Aydın, yazısında ilginç bir örneğe de yer veriyor. Başbakan Bülent Ecevit'in MGK toplantısını terk etmesiyle patlak veren Şubat krizini örnek göstererek, ahlaki açıdan değerlendirmelerde bulunan Aydın, şu ifadelere yer verdi:
"Son ekonomik krizi iktisadi, siyasi ve milletlerarası ilişkilerimiz açısından haftalarca konuştuk. Acaba olup bitenlerin dinle, ahlakla ilgili hiçbir yanı yok muydu? Milli Güvenlik Kurulu toplantısını terk ederek basına yakınmada bulunan Başbakan'ın konuşması, bana sorarsanız ekonomik ve siyasi açıdan ziyade, ahlaki açıdan çok ilginçti. O konuşma tipik bir ahlaki söylemi, bu konu çerçevesinde cereyan eden öteki konuşmalar da öyleydi. Kullanılan kelimeler, edep, terbiye, haksızlık, nankörlük, yolsuzluğun yani en büyük ahlaksızlığın üstüne yeterli ölçüde gitmeme. Eğer böyle bir durum herhangi bir AB ülkesinde olsaydı, kiliselerden çeşitli sesler, ilahiyat fakültelerinden onlarca yazı çıkar, çok sayıda konferanslar, seminerler düzenlenirdi. Bizde niçin ses çıkmadı. Sebepler belli: Teoloji yapma, yani İslami düşünce üretme ve ona göre bir tutum ortaya koyma yok. Bu yok da başka yoklarla ilgili. Evvela üniversitelerimizde yeterli miktarda akademik özgürlük yok, kurumsal otonomi yok. Var olan miktarı da kullanma cesareti çok az, yani yılların biriktirdiği tembellik, kötü alışkanlıklar, nemelazımcılık, korku, endişe var. Çoğu yabancı dille öğretim yapan, akademik personelin yetişmişlik tarzından dolayı yurtdışındaki bilimsel kurumlarla sıkı bağlantıları olan birkaç müessesemiz hariç tutulursa bu söylediklerimin büyük ölçüde geçerli olduğunu düşünüyorum."
Mehmet Aydın, Türkiye'nin bu ilahiyat fakültesi anlayışı ile Avrupa'da yolculuk yapamayacağını bildirdi. Mehmet Aydın, "Hayati konularda yeterince yazmayan bir İlahiyat ve akıllı uslu oturan bir Diyanet ile bir yere varılamaz" diyen Aydın sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye, din konusunda bilgi ve hizmet üreten kurumlarını yani İlahiyat, Diyanet ve Milli Eğitim Bakanlığı'nı ele alarak yeniden bağlantılı bir organizasyon içinde toplamak zorundadır" dedi.
İngiltere'de Vlll. Henri ve onun yerine geçen krallar, Angilikan Kilisesi'ni devletin resmi mezhebi olarak kabul ettiler. Anglikan Kilisesi'nin Papalık'a bağlı olmaktan çıkması, devlet çıkarını korumak için alınan bir kararla oldu.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:03