İLGİNÇ HİKAYELER!.. EŞEĞİN KARNINI İĞNE İPLİKLE DİKEN ÖĞRETMEN!..
Eğitim Bir-Sen tarafından Türkiye genelinde düzenlenen 'Hatıralarınız Hatırlarımız Olsun' yarışmasına katılmak üzere Elazığ'daki elemelerde dereceye giren öğretmenlerin anıları, yaşadıkları ilginç olaylarla dikkat çekiyor.
Yarışmada birinci olan 11 yıllık öğretmen Öncel Öztürk, anılarında, yağmur yağdığı sırada yaşadığı duyguları, ikinci olan Esra Demirbağ, Cudi Dağı karşısında söyledikleri Gençlik Marşı'nı anlatırken, üçüncü olan emekli öğretmen Mehmet Ekici ise bir eşeğin karnını iğne ve iplikle nasıl diktiğini yazmış.
Yarışmanın birincisi Öztürk, mesleğe Elazığ'ın Koçkale Köyü İlköğretim Okulu'nda başladığını ifade ettiği anısında, yağmur yağdığı sırada yaşadıklarını geçen süre içerisinde unutmadığını ve her zaman hatırladığını belirtmiş.
Görev yaptığı sırada yaşadıklarını anlatan Öztürk, şunları yazmış: “İçeri giriyorum. Sobam sımsıcacık ve ilk teneffüste içeceğimiz ıhlamur için kaynamaya bırakılmış bir demlik su fokurduyor. Köyün yaşlı bekçisi bahçede çocuklara kendi şivesiyle İstanbul'un Fethi'ni anlatıyor. İngilizce (Beşik nasıl söylenir) diye soruyor, çocuklar, (Beybidandini, beybidandini) diye cevap veriyorlar. Kahkahalar atıyorlar.
Okulda ne elektrik var ne su. Elektrik olmadığı için bir nöbetçi öğrencinin (İçeri-dışarı) bağırmasıyla dersler bitiyor. Evlerine dönen çocuklar ıslanmasınlar diye çöp poşetlerini keserek üzerlerine yağmurluk yapıp giydiriyorum. Ayakkabıları çamur olmasın diye poşetler bağlıyorum. Bayramlık giyinmiş gibi seviniyorlar. (Evli evine, köylü köyüne) diye bağırarak dönüyorlar evlerine.
Aradan tam 11 yıl geçti. Bugün yine bir sonbahar günü. Yavaşça kapatırken odamın penceresini o kokuyu ve çocukların şen şarkısını hala duyuyor gibiyim. (Yağmur yağıyor, seller akıyor. Evli evine, köylü köyüne...) “
Cudi Dağı’nın karşısında marş
Yarışmada, ikinci olan Esra Demirbağ, öğretmenliğe ilk başladığı Şırnak'ta yaşadıklarını anlatmış.
Hatırasında, göreve başladığında “Benim bu dağın başında ne işim var” diye düşündüğünü belirten Demirbağ, sonuçta ise hissettiklerini, “Anladım ki, benim bu dağın başında çok işim vardı. Korku dolu bavulumun içinden çıkmayan sevgi, pencerelerimden giriyordu” diye yazmış.
Demirbağ, ilk öğretmenler gününde aldığı hediyeleri 'Bir kalıp yeşil sabun, hediye paketine sarılmış bir tükenmez kalem, bir tabak etli dolma, üzerine (Üşüyünce giyersiniz) yazılı bir çift el örgüsü çorap, gazeteye sarılmış 3 tane tel toka...' olarak belirtirken, bunların hayatı boyunca aldığı en kıymetli armağanlar olduğunu ifade etmiş.
Kar yağışının ardından, “kardan adam yapalım” teklifine karşılık, çocukların yerel şiveleriyle “Çe!.. Heç gardan adam olur” sorularına şaşıran öğretmen Demirbağ, kardan adam yapmalarının ardından ertesi gün okulun bahçesinin kardan adamlarla dolduğunu belirtmiş.
Demirbağ, sınır köylerinden birinden kente göç etmiş ailenin reisinin kızlarını okutma düşüncesine rağmen öğrencisi Sibel'in içinde bulunduğu yoksulluğu fark edememesi karşısında korkunç bir vicdan azabı duyduğunu ve bu durumu “Haydi Kızlar Okula diyorduk ya, hani ellerinden tutamıyorduk” cümlesiyle ifade ederken, 19 Mayıs kutlama provasında molalarda okunan türkülerin ardından okul müdürünün isteğiyle bir kız öğrencinin Dağ Başını Duman Almış Marşını okumasını, şöyle yazmış: “Cudi Dağı'nın karşısında, Gabar Dağı'nın arkasında, Namaz Dağı'nın eteğindeydik. Ve dilimizde şu sözler: Dağ Başını Duman Almış/Gümüş Dere Durmaz Akar/ Güneş Ufuktan Şimdi Doğar/Yürüyelim arkadaşlar...”
Baytar muallim
Yarışmanın üçüncüsü emekli öğretmen Mehmet Ekici ise asker öğretmen olarak görev yaptığı Van'ın Muradiye İlçesi'ne bağlı bir köyde yaşadığı veterinerlik tecrübesini anlatmış.
Köyde Saime isimli bir öğrencisinin sabah saatlerinde kapıyı çalarak 'Eşeğimiz öldü' diye ağladığını belirten Ekici, anılarında şunları yazmış: “Hayvanın yanına gittik. Eşek muhtemelen bir boynuz darbesi almış, karın kısmı yarılmıştı. İç organları dışarıdaydı. Aile fertlerinin üzüntüsü gözlerinden okunuyordu. Saime, (Ne duruyorsun, göster öğretmenliğini, kurtar hayvanımızı) dercesine bir bana bir yerde yatan eşeğe bakıyordu. Ne yapacağımı bilemez haldeyken hayvanın darbeyle dışarı çıkan organlarının zarar görmediğini fark ettim. Durum pek iç açıcı olmasa da çıkmamış canda umut var diyerek bir dikiş iğnesi ve ip istedim. İç organları karnına tekrar yerleştirdim. Karnını diktim. Yarayı oksijenli suyla yıkadım, temiz şekilde sardım. Hayvanın üzerini kilim parçalarıyla örtmelerini, 2-3 gün yiyecek ve su vermemelerini öğütledim. Aradan 15 gün geçti. Saime ile annesi eşeklerini kurtardığım için bir kase yoğurtla teşekküre geldiler. Köylünün öğretmenden beklentisinin ne kadar fazla olduğunu ve ona ne kadar çok güvendiğini bir kez daha anladım. O günden sonra çevrede adım 'Baytar Muallim'e çıktı...”