"IRAK SAVAŞININ GERÇEK GALİBİ TÜRKİYE OLDU"
Newsweek dergisinde, Owen Matthews ve Christopher Dickey tarafından kaleme alınan, “Türklerin Zaferi” başlıklı analizinde, “ABD'nin 2003 yılında Irak'ı işgalinin, dünyadaki tek süper gücün bölgede düzen empoze etme yolundaki son gayreti olarak görülebileceği, ancak bunun sonucunda bir güç boşluğu, komşularıyla rekabet edemeyecek zayıflıkta bir Irak ve tüm bölgenin istikrarını tehdit edici bir durumun ortaya çıktığı” görüşü dile getirildi.
“Türkiye'nin, topraklarından Amerikan askerlerinin geçmesine bile izin vermeyerek, bu savaşın içinde yer almamak için elinden geleni yaptığına” dikkati çekilen yazıda, “Buna rağmen, birçok gözlemcinin aksine, savaşın gerçek galibi olarak İran'ın değil, Türkiye'nin adı ortaya çıkmakta” ifadesi kullanıldı.
BÖLGESEL ETKİDE TÜRKİYE RAKİPSİZ
Ekonomik alanda, Türkiye'nin, Irak'ın en büyük ticari ortağı olmada İran ile baş başa gittiği, birçok Amerikan firmasının ise “çaresizce kenarda durduğu” görüşüne yer verilen yazıda, bölgesel etki bağlamında da Türkiye'nin “rakipsiz” olduğu belirtildi.
Yazıda, “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, uzunca bir süre ABD'nin baskın olduğu bir coğrafyada Türkiye'nin bağımsızlığını öne çıkararak, ülkenin gücünü pekiştirme gayreti içinde olduğuna” değinildi. Yazıda, “Erdoğan'ın, gelecek hafta Washington'da ABD Başkanı Barack Obama ile görüşeceği, ancak daha birkaç hafta önce İran
İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ile omuz omuza durduğu ve Tahran'ın nükleer programını savunduğu” ifadesine yer verildi.
“Türkiye'nin İran konusundaki bu duruşunun, İsrail'le bozulan ilişkilerinin ve Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir'e verilen desteğin, birçok NATO müttefikini rahatsız ettiği” ileri sürülen yazıda, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın üst düzey yetkilisi Philip Gordon'un, “Şu anda, görüş farklılığı bulunan noktalar, görüş birliği bulunanlardan daha fazla” dediği belirtildi.
Analizde, “Washington'u en çok korkutan şeyin, Ankara'nın yeni tutumunun arkasında, ulusal çıkarlarının takibinden çok, gizli bir İslami ideolojinin bulunabileceği şüphesi olduğu” yorumuna da yer verildi.
Yazıda, “2003 yılındaki tezkerenin reddinin, Türkiye'nin ABD ile ilişkilerindeki dip nokta olduğu, ancak bunun aynı zamanda, Türkiye'nin ekonomisini düzelttiği, bölgesel etkisini artırdığı ve Washington ile yeni bir ilişki türü geliştirdiği dönemin de başlangıcını oluşturduğu” kaydedildi.
TÜRKİYE'NİN YENİ DURUŞU
“Türkiye'nin bölgedeki yeni duruşunun, onu, boyun eğen bir araç ya da vekil olmaktan çok, Washington için çok daha değerli bir güç haline dönüştürme fırsatını içinde barındırdığı” belirtilen yazıda, “Türklerin, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun deyişiyle, 'bölgenin sorunlarını çözecek bir ortak' olmaya çalıştığı, özellikle Ak Parti'nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana ülkenin, bu pozisyonu üstlenecek ekonomik, siyasi güce ve askeri varlığa sahip olduğu” dile getirildi.
Yazıda, “Türk ekonomisinin son 10 yılda iki kattan fazla artmasıyla, ülkenin 'durgunluktan çıkarak, bölgedeki etkin güç haline dönüştüğü', Ankara'nın Rusya, Irak ve İran ile ticaretini geliştirdiği, Kürt nüfusla tarihi bir anlaşmanın eşiğinde olduğu ve Suriye, İran ve Ermenistan gibi komşularıyla ilişkilerini geliştirmekte olduğuna” değinildi.
Başbakan Erdoğan'ın bir yardımcısının “Eğer fakir bir çevrede yaşarsak zengin olamayız. Şiddetin hüküm sürdüğü bir çevrede yaşarsak da güvende olamayız” sözlerine yer verilen yazıda, “yürüttüğü akıllı diplomasi ve genişleyen iş bağlantılarıyla Türkiye'nin, Davutoğlu'nun sözünü ettiği 'komşularla 0 problem politikasını' hayata geçirmeye çok yakın olduğu” kaydedildi.
TERCİH EDİLEN ARABULUCU OLARAK TÜRKİYE
Yazıda, “yeni duruşun Ankara'nın etkisini daha da artırdığına” işaret edilerek, “Türklerin, sorunlarla dolu coğrafyanın tercih edilen arabulucusu olduğu”, "aynı şeyin, iç çekişmelerle boğuşan ve Arap dünyasının birçoğunca sevilmekten çok uzak olan İran için söylenmesinin ise çok zor olduğu" görüşüne yer verildi.
Ankara'daki yetkililerin, “Türkiye'nin, İran'ın nükleer arzusu konusunda Batı'nın amaçlarını paylaştığını, sadece işleri kendi yöntemiyle yaptığı” yönündeki ifadelerine yer verilen yazıda, Erdoğan'ın bir yardımcısının, “İranlılarla yüzyıllardan beri ilişkimiz var. Onlara çok arzuladıkları saygı ve dostluğu gösteriyoruz. İran'a düşman olmamız, nükleer programlarıyla ilgili sorunun çözümüne katkı sağlayacak mı?” dediği belirtildi.
“Başbakan Erdoğan'ın, Ahmedinejad'a, ülkesinin İran'ın uranyumunu depo edebileceği teklifinde bulunduğu” kaydedilen yazıda, “Tahran nihayetinde 'hayır' dedi, ama bu çaba, Türkiye'nin bölgenin barış ve emniyeti için üzerine düşeni yapmaya hazır olduğunu kanıtladı” ifadesine yer verildi.
Yazıda, Davutoğlu'nun, “NATO, Türkiye'nin en büyük müttefikidir ve Avrupa ile entegrasyon, Türk dış politikasının ana hedefidir. Ancak bu güçlü ilişkiler, Orta Doğu'yu, Asya'yı, Orta Asya'yı, Kuzey Afrika'yı ya da Afrika'yı ihmal edebileceğimiz anlamına gelmez” şeklindeki sözleri aktarıldı.
Dergideki yazıda ayrıca, “Osmanlıların çöküşünden bu yana dünya kökünden değişti ve Türkiye'nin, 350 yıl boyunca Cezayir'den Budapeşte ve Mekke'ye uzanan coğrafyayı hakimiyeti altında tuttuğu emperyal gücü tekrar kazanması zor görünüyor, ancak dünya nihayet kıpırdanmaya çalışırken, (Türkiye) parçaları toparlama açısından en iyi konumlanmış ülke” ifadesi kullanıldı.