Sağlık
  • 31.10.2003 12:04

KANSERİ YENEN CANAN BARLAS, KADINLARI 'MENEPOZ DÖNEMİNDE KULLANILAN İLAÇLARA' KARŞI UYARDI...

Menepoz döneminde kullanılan hormon ilâçlarının kansere yol açtığını belirten Barlas, hastalıkta stresin de önemli bir rolü olduğunu söyledi. D.B Tercüman gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak gazeteci Canan Barlas ile bir röportaj yaptı: Soru: Canancığım seni kutluyorum. Hastalığa karşı zorlu bir mücadeleden başarıyla çıktın. Canan Barlas: Başarı varsa, bana değil tıbba ait. Herkes her an kanser olabilir. Şimdi tıp bu konuda çok dikkatli; en ufak bir hücre değişikliği, tehdit olarak değerlendiriliyor ve ameliyat ediliyor. Aradan yıllar geçtikten sonra, hastalığın başka yerlere sıçraması da mümkün. Soru: Nelere dikkat edilmeli? C. B.: Stresten kaçınacaksınız. Zaten, her hastalıkta stresin rolü büyük. Soru: Ama bu hastalığın kendisi, ölüm korkusu vs, insanda stres yapmaz mı? C. B.: Hastalığı kabulleniyorsun. Farklı bir hayat tarzı geliştiriyorsun. Ama aynı zamanda doktorlar, Cipram ve Ativan gibi ilâçlar veriyorlar. Bu ilâçlar, zihnini dağıtıyor, başka şeyler düşünüyorsun. Amerika'da özel kanser psikiyatrları var. Sadece ilâç dayamak değil, hasta konuşup anlatmaya da ihtiyaç duyuyor. Bazen, kalabalık içinde öyle yalnız kalıyorsun ki! Bir anda her şeyden koparılıyorsun. Kemoterapiye ve hastalığına kilitleniyorsun. Müthiş bir isyan içine giriyorsun. Bu şoku taşımak kolay değil. Aslında kemoterapi de sinirleri zaafa uğratıyor. Meselâ birden sıcak basıyor. Muazzam bir iç sıkıntısı duyuyorsun. Kılcal damarlarda kanama oluyor; ağızda yaralar açılıyor. Saçın dökülüyor vs.. Bütün bunları problem yapmamayı öğreniyorsun. Beynini kullanarak pozitif düşünmeye alışıyorsun. Soru: İlk duyduğunda ne hissettin? C. B.: Her şey bitti diye düşündüm. Bir bardak kırılıyor... yapıştırılıyor; ama aynı şey değil... Herkes, sen yaşamak için mücadele ediyorsun zannediyor. Oysa, yaşam kalitesini düşürmemek için savaşıyorsun. Ölüm, zaten bildiğim bir şey değil. Yaşayacaksam, adam gibi yaşayayım diye savaşıyorsun. Ayrı bir felsefe geliştiriyorsun. Olaylara biraz tepeden bakıyorsun. Eskiden üzüldüğün, dert edindiğin şeylere pek kafanı takmıyorsun. Soru: Ailen ne yaptı? C. B.: Ailem beni hayata bağladı. Sevgi çok müthiş bir duygu. Madem beni bu kadar seviyorlar, bari yaşamak için gayret sarf edeyim, biraz daha koşayım diyorsun. Bana gerçekleri, hafifleterek söylediler ve iyi de yaptılar. Önce kansere dönüşebilecek bir hücre dokusundan söz ettiler. Sonra kanser olduğumu öğrendim. Kemoterapi ile ameliyatı önleyebileceklerini, göğsümün alınmayacağını belirtiyorlardı. Ama ilk baştan beri, önce kemoterapi ardından ameliyat olacağımı biliyorlardı. Kemoterapi ile 6 ayda uru yok ettiler, fakat gene de, kanserin çıktığı yeri vücutta tutmuyorlar, göğsümü bu yüzden aldılar. Soru: Bazen hemen ameliyat yapıyorlar. C. B.: İyice tesir gösterebilmesi için kemoterapiyi ameliyat öncesi uyguluyorlar. Çünkü bir kere dokular kesilip biçilince, kemoterapinin etkisi sınırlı kalıyor. Soru: Sende, göğüs kanseriyle ilgili irsî bir durum var mı? C. B.: Genelde, göğüs, rahim ve bağırsak kanserleri, kalıtımsal oluyor. Bizim ailemizde göğüs kanseri yok. Benimkinin sebebi 10 yıldır hormon almam. Hormon uygulaması dünyada 10 seneyi geçti, olumsuz sonuçları yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Artık ABD'de genellikle hormon tavsiye etmiyorlar. Hormonun bir kötü tarafı da şu: Mamografide kanserli hücre gözükmüyor. Aldığınız hormon bunun üzerini örtüyor. Nitekim ben Mehmetle gittim, mamografi çektirmeye. Netice müsbet çıktığı için, Mehmet sevinçle haberi veren kıza sarılıp yanaklarından öptü. Ama sonografide ve emarda olumsuz bulgular gözüktü. Soru: Şu anda bazı ilâçlar alıyor musun? C. B.: Kanserin başka uzuvlara atlamasını önlemek için Arimideks isimli bir ilaç alıyorum. Ama bu ilâç bende mafsal romatizması yaptı. Tomoksifen almaya başladım. Onun da 300 kişiden bir kişiyi rahim kanseri yapma riski bulunuyor. Soru: Sen önce kemoterapi oldun, 6 ay. Sonra ameliyat. Sonra da radyoterapi. C. B.: Kemoterapi insanı çok yoruyor. Radyoterapinin yan tesirleri daha sınırlı. Ama her gün saçları dökülmüş, tek göğsü alınmış insanlarla birlikte olmak zor. Bir de tedavi için girdiğin odada tek başınasın; demir kapılar üzerine kapanıyor. Aslında hayat bize öğretilenden çok daha vahşi. Artık hastalığa da, yaşamaya da o kadar önem vermemeyi öğrendim. Böyle bir felsefe geliştirince, stresi de üzerinden atıyorsun. Çok sarıldığım şeylere o kadar sarılmıyorum. Ailem tedavim için çabaladıkça içimden onlara haykırmak geliyordu: ''Niçin bu kadar uğraşıyorsunuz? Ne biliyorsunuz yaşamak istediğimi?'' (D.B. TERCÜMAN) Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:57

İLGİLİ HABERLER