Gündem
  • 31.1.2012 17:38

Kılıçdaroğlu'ndan hırsızlara ilginç çağrı

Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM grup toplantısında gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
      Türkiye'nin ''postmodern bir dikta yönetimi'' ile karşı karşıya olduğunu ileri süren Kılıçdaroğlu, postmodern dikta yönetimlerinin böyle özel mahkemeleri ve bu mahkemelerin başında da onları dizayn eden bir diktatörü bulunduğunu anlattı. Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
      ''Şu anda Türkiye'de su talebi nedeniyle HES'e karşı çıktığı için yargılanan insan sayısı bin 26'dır. Bin 26 kişi hangi demokraside 'ben su istiyorum' diye mahkemelere götürülür. Siz buna demokrasi diyorsunuz. Demokrasi böyle olmaz. Demokrasi hak arama arayışıdır. İnsanlar konuşacaklar, haklarını arayacaklar. 86 yaşındaki Nafiye anayı karakola götürdün de boyun mu uzadı- Hayır. O bir insanlık ayıbıdır. Türk demokrasi tarihinin de kara bir lekesidir. Bunu kimsenin unutmaması gerekir.''
      Kılıçdaroğlu, özel yetkili mahkemelerin adalet dağıtan mahkemeler olmadığını, iktidarın sopası görevini üstlendiğini ileri sürerek, ''Vicdanı olan, dünya görüşü ne olursa olsun, vicdanına göre karar veren, hukukun üstünlüğüne inanan o doğrultuda çaba harcayan bütün yargıçlara sonsuz saygım var. Onlar bu ülkenin güvencesidir. Onlara sözümüz yok. Ama onlara bir sözüm var, korkmayacaksınız. 'Tavla pulu gibi bizi dağıtırlar' denildiği zaman 'Türkiye'nin bütün coğrafyasında adaletle görev yaparız' diyeceksiniz. Beni sürerler diye çekinmeyeceksiniz'' diye konuştu.
      Kemal Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
     ''Adalet mülkün temelidir. Bunu bileceğiz. Yani adalet devletin temelidir. Oradaki mülk birilerinin sandığı gibi bir mülk değildir. Adalet eğer kirlenirse artık orada devlet kavramını da unutmuş oluruz. Onun için diyoruz ki çağdaş demokrasilerde özel yetkili mahkemeler olmaz, dikta rejimlerinde olur. Şimdi adı özel yetkili mahkeme, daha önceki adı Devlet Güvenlik Mahkemesi, daha önceki adı Sıkı Yönetim Mahkemesi daha öncesi adı Yassıada Mahkemesiydi. Bu mahkemelerde imzasız bir dilekçe ile iki tane gizli tanıkla hayatınız kararır. Seneleriniz elinizden alınır. Ailelerinizle görüşemezsiniz, dava dosyanıza bakacak avukat dava dosyasına konulan gizlilik kararı ile neyle suçlandığınızı öğrenemez. Böyle bir anlayışla siz demokrasi bu ülkede var mı diyorsunuz. Bu ülkede postmodern bir dikta yönetimi var. Bizim görevimiz de dikta yönetimine karşı mücadele etmektir.
      Buradan 'bize bir şey olmaz' diyenlere sesleniyorum; 'bana bir şey olmaz' demen için suç işlemene gerek yok. Zaten senin suçlu olup olmadığına bakılmaz. İktidar kafaya koyduysa gece yarısı gelir, evin basılır, seni alırlar içeriye. Derdini anlatıncaya kadar zaten altı ay geçer. Onun için masumlar suçlanırken, iftiraya, zulme uğrarken kimse 'ben sesimi yükseltmiyorum' demeyecek. Nerede bir mazlum haksızlığa uğramışsa hep beraber gideceğiz, o insanlara sahip çıkacağız. Hakları ellerinden alınıyorsa, onların tek güvencesi vardır, adı CHP'dir ve onlara sahip çıkacağız. Toplum olarak hukuksuzluğa, adaletsizliğe, zulme karşı duracağız ki korku tünelinden çıkalım.''
     
     -"Savcılar hırsızın peşinde..."-
    
     Bakanlar Kurulunun, bütün görevini bırakıp, savcılarla uğraştığını savunan Kılıçdaroğlu, savcıların hırsızın peşinde, Bakanlar Kurulunun da savcıların peşinde olduğunu söyledi.
      Kılıçdaroğlu, bu kişilerin Almanya'da yargılandığını, hakimin, ''Bunlar piyon, asıl failler Türkiye'de'' dediğini belirterek, ''Şimdi geldiğimiz noktada gördük, asıl failler; savcılar. Size ne kardeşim dava açarsınız, 'burada bir şey yok' diye karar verseydiniz, kiminiz ya Adalet Bakanlığına müsteşar, kiminiz Yargıtaya üye olurdu, terfi ederdiniz'' diye konuştu.
      Çürüyen bir adalet anlayışıyla karşı karşıya olduklarını ileri süren Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
      ''Başbakan'ın dava arkadaşlarını, önce savcıların elinden aldılar, bununla da yetinmediler, içleri soğumadı, savcılar hakkında 11 yıla kadar hapis cezasıyla dava açtılar. Bu, hukuk camiasına açıkça gözdağı vermektir. İbreti alem için ayağınızı denk alın diyorlar. O dürüst savcılara, yargıçlara sesleniyorum; ayağınızı denk alın deseler de adalete, hukukun üstünlüğüne inancınızı sarsmayın, sarsmayın ki biz de size sonuna kadar güvenelim.
      Bu dava aynı zamanda Sayın Başbakan'ın yakın arkadaşlarının, hırsızlık, yolsuzluk yapma haklarını tescil eden davadır. Yüzyılın yolsuzluğu, yüzyılın hukuk skandalına dönüştü. Ey hırsızlar, yolsuzluk yapanlar, eğer başınıza bir şey gelmesini istemiyorsanız, hırsızlık ve yolsuzluk yapmadan önce Sayın Başbakan ile temasa geçin, irtibat kurun kimse size dokunamaz. Sayın Başbakan'ın iş yükü fazladır, ulaşamayabilirsiniz ikinci adres veriyorum, köstebek bakana ulaşın yine rahat edersiniz. Artık savcı, polis, hakim size dokunamaz, dilediğiniz gibi yolsuzluk, hırsızlık yaparsınız.''
      Kılıçdaroğlu, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın, dava sürerken RTÜK Başkanı'nın görevde kalmaması gerektiğini söylediğini ifade ederek, Arınç'a, ''Deniz Feneri savcılarının başına gelenler konusunda vicdanınız sızlamıyor mu- Niye itiraz etmiyorsunuz-'' diye sordu.
      ''Adalet isteyen, hırsızlığı, yolsuzluğu sorgulayan hakimleri, savcıları 11 yıl mahkumiyetle nasıl yargılarsınız-'' sorusunu yönelten Kılıçdaroğlu, ''Yargılamanın şöyle yararı olacak; bunlar nasıl olsa mahkemeye çıkacaklar, bütün olayları anlatacaklar, göreceksiniz çok daha ayrıntıları hep beraber öğrenmiş olacağız. Bunlara yazıklar olsun, kabineye yazıklar olsun. Bütün gücünüz 17 yaşındaki Leyla'ya yetiyor, ayıptır'' diye konuştu.

 

Güncellenme Tarihi : 23.3.2016 10:09

İLGİLİ HABERLER