Ekonomi
  • 25.1.2007 13:12

KOÇ DA MHP'Yİ İMA ETTİ!..

İSTANBUL - Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mustafa Koç, Türkiye'nin, günlük hayatta o kadar hareketli ve yaşananlar açısından o denli çeşitlilik gösteren bir ülke olduğunu ve çoğu zaman olayların karmaşası içinde nereden gelip nereye gidildiğini görmekte güçlük çekildiğini dile getirerek, "2006'nın son çeyreğinde AB ekseninde yaşadıklarımız ve 2007 ile ilgili siyasi zemindeki belirsizlikler önemli bir kesimde bir karamsarlık yaratmışken, Hrant Dink cinayeti ile birlikte bu karamsarlık ister istemez derinleşmiş oldu" dedi.


TÜSİAD 37. Genel Kurul Toplantısı'nda konuşan Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mustafa Koç, "Acı ve endişe ile sarsıldığımız bir siyasi cinayetin, gazeteci Hrant Dink'in öldürülmesinin ardından, bir yandan yaşadıklarımızı yorumlama bir yandan da düşüncelerimizi yeniden bir düzene sokma ihtiyacı içindeyiz. Türkiye, günlük hayatta o kadar hareketli ve yaşananlar açısından o denli çeşitlilik gösteren bir ülke ki, çoğu zaman olayların karmaşası içinde nereden gelip nereye gittiğimizi görmekte güçlük çekiyoruz. 2006'nın son çeyreğinde AB ekseninde yaşadıklarımız ve 2007 ile ilgili siyasi zemindeki belirsizlikler önemli bir kesimde bir karamsarlık yaratmışken, Hrant Dink cinayeti ile birlikte bu karamsarlık ister istemez derinleşmiş oldu. Her şeyden önce, Hrant Dink'in ölümüne zemin hazırlayan siyasi atmosferin, ülkenin geleceğiyle ilgili olumlu inançları kolaylıkla zedeleyebileceğini bu olayla birlikte hepimiz bir kez daha bütün açıklığıyla kavradık. Değişime ve gelişime set çekmeye çalışan bazı siyasi akımlar, yeniliklere direnen statükocu kesimler, 301. Madde örneğinde olduğu gibi, demokratik açılımlar lehine iradesini ortaya koymak yerine, mevcut atmosfere kendini teslim edenler bu karamsarlığı besliyorlar. Böyle durumlarda, genellikle, ülkenin içine çekilmeye çalışıldığı tuzakların değerlendirilmesi ve yeni siyasal pozisyonlar alınması beklenir. Oysa dile getirmekten kaçınsak da, birçoklarımız, üç gün sonra her şeyin unutulacağını ve bu çok riskli atmosferi besleyecek şekilde kısır siyasi çekişmelerin sürdürüleceğini düşünüyoruz" dedi.


Koç, 2007 yılının iki önemli seçimle birlikte geldiğini belirterek, bu seçimlerin gerilim yaratıcı karakterine, uluslararası siyasi ve ekonomik konjonktürün yeni sorunlar üretme potansiyelini eklemek gerektiğini dile getirdi.


Kıbrıs'tan Irak'a bir dizi sıcak, kışkırtmaya açık konunun bu yılın gündemini oluşturmaya aday göründüğünü belirten Koç, "Bütün bu saydıklarımız, somut gerçekler ve güçlü potansiyeller olmakla birlikte, karamsarlığın bizi götürebileceği bir yer yok. Böyle durumlarda, başımızı kaldırıp, nereden geldiğimize ve nereye gitmek istediğimize bakmakta yarar var. Ülkemiz Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana kesintisiz bir değişim süreci içinde oldu. Bu süreç, son yirmi yıldır baş döndürücü bir hız kazandı. Çünkü Türkiye, bu süreçten kopmamaya, ona ayak uydurmaya karar vermişti. Bu çerçevede, ekonomimize piyasa kuralları adım adım egemen oldu" diye konuştu.

"TÜRKİYE, BÖLGESİNDE GELİŞME SÜRECİNİ HIZLANDIRMIŞ BİR ÜLKE"
"Küresel ekonomiye entegrasyon hızlandı. İşletmelerimiz rekabet güçlerini artırırken, sanayimizin öncü kuruluşları dünya standartlarında üretim yapmaya başladı; girişimcimiz önce bölgeye, sonra da dünyaya açıldı" diyen Koç konuşmasına şöyle devam etti:


"Bu tablo, batı standartlarında yaygın ve katılımcı bir demokrasiyi, gelişmiş bir sivil toplumu gerekli kılıyordu. Bu yönde de önemli adımlar atıldığına şahit olduk. Bütün bu değişim, bir imparatorluğun yıkıntılarından yeniden doğan Türkiye'nin, yaşanan büyük sarsıntıdan sonra, uzun süren "nekahet" dönemini geride bırakması olarak tanımlanabilir. Yani bünye güçleniyor. Türkiye, bölgesinde güçlü ve gelişme sürecini hızlandırmış bir ülke olarak öne çıkıyor. Gelişmiş ülkeler arasında yer alma kapasitesini artırıyor. Meseleye böyle baktığınızda, ulusal planda da, uluslararası planda bu değişim sürecini yavaşlatmaya, yolundan saptırmaya, geri döndürmeye çalışanların ortaya çıkması kaçınılmaz gözüküyor. Bütün mesele bunları karşılayabilecek yaklaşımları sürece egemen kılmakta düğümleniyor. Nedir bu yaklaşımlar? Her şeyden önce inanç tazelememiz gerekiyor. Türkiye, 70 milyon insanına refah ve mutluluk sağlayabilmek için yüzünü batıya çevirmiş, kendinden daha ileride olanların seviyesine ulaşmayı hedefleyerek rotasını çizmiştir. Zaman zaman duraklamalar ya da geri dönüşler yaşamış olsak da, daha önümüzde çok yol olduğunu düşünsek de, yürüdüğümüz yolda geride bıraktığımız mesafe hedefe olan uzaklığımızdan çok daha fazladır. Dönemsel güçlüklere, bizi zorlayan, sinirlendiren gelişmelere tepki göstererek yolumuzdan dönemeyiz. Bunca emeği heba edemeyiz. Nereden nereye geldiğimizi ne kadar iyi değerlendirebilirsek, geleceğe olan inancımız da o ölçüde artar. Bu da bize, dönemsel sıkıntılara, değişime ayak direyenlerin yaratmaya çalıştıkları olumsuz atmosfere teslim olmadan, cesaret ve kararlılıkla belirlenen rotada ilerleme gücü verir."


Ancak bütün bu idealleri gerçekleştirebilmek için topyekun çaba sarf etmek gerektiğini belirten Koç, "Çağdaş siyasi partiler, çağdaş bürokrasi, piyasa ekonomisinin gereklerini doğru biçimde kavramış, doğru mevzuatla desteklenmiş özerk düzenleyici kurumlar, şeffaf yönetimin denetçisi, toplumsal katılımın aracısı güçlü sivil toplum kuruluşları, özgür ve seviyeli basın, Türkiye'nin, sanayileşmiş ve demokratik bir refah toplumu olma özlemini destekleyen eğitim kurumları, gelişmenin öncüsü olma fonksiyonunu düşünce planından eylem planına geçirmiş bir özel sektör. bütün bu kurumların olumlu katkısı olmaksızın bu hızlı gelişme sürecini tamamlayamayız" ifadelerini kullandı.


Koç, özel sektörün son 20 yıldır yaşanan değişimin en önemli itici güçlerinden biri olduğunu söyleyerek konuşmasına şöyle devam etti:


"Bu fonksiyonunu öncelikle Türkiye'ye stratejik anlamda yön verecek yeni kavramları ülke gündemine sokarak yerine getirmiş ve yirmi yıllık bir süreç içinde, ülkenin önemli bir değişim içine girmesinde öncü bir rol üstlenmiştir. Özel sektör bugün, yalnızca ekonomik hayatı değil sosyal hayatı da etkileyen girişimleriyle, ülkeye egemen kılmaya çalıştığı değişim felsefesini, örnek uygulamalarla bizzat hayata geçirmektedir. Özel sektör yalnızca Avrupa'nın en modern üretim ve hizmet tesislerini inşa ederek değil, dünya standartlarında örnek üniversiteler kurarak, eğitime her kademede destek vererek, ülkenin dört bir yanına elini uzatan sosyal sorumluluk projelerine imza atarak bu süreci hızlandırmaya çalışmaktadır. Türk özel sektörü ayrıca, TÜSİAD gibi örnek bir sivil toplum örgütünü hayata geçirerek, birey, kurum, zümre çıkarı gözetmeksizin, piyasa ekonomisi, demokrasi ve sosyal gelişme ekseninde ülke çıkarlarını önde tutmanın en güzel örneğini vermiştir. Vermeye de devam edecektir. Şunun altını bir kez daha kuvvetle çizmeliyiz: 70 milyonluk Türkiye'ye refah ve mutluluk sağlayabilmek için yüzümüzü batıya çevirmekten başka çaremiz yoktur. Dünyadan koparak, kendi içimize kapanarak, içinde yaşadığımız coğrafyanın imkanları ile yetinerek, gelişmiş ülkelerle aramızdaki farkı asla kapatamayız. Elbette çevremizle ilişkilerimizi azami ölçüde geliştirmek zorundayız. Ortadoğu, Orta Asya, Kafkaslar, Akdeniz ve Karadeniz havzaları ile Balkanlar'daki ilişkilerimizi güçlendirmek, bize gerek AB ile gerekse ABD ile olan ilişkilerimizde güç katacaktır. Aynı şekilde AB ve ABD ilişkilerimizin sağlıklı yürümesi de, diğer coğrafyalardaki varlığımızı güçlendirecektir. TÜSİAD geleceğe bakışını bu vizyon içinde şekillendirmektedir. Yüzümüzü batıya dönerek, ne kendi değerlerimizden vazgeçmiş olduk, ne de içinde bulunduğumuz coğrafyanın bize sunduğu nimetleri göz ardı ettik. Aksine hep, doğunun ve batının en iyi özelliklerini bünyemizde toplayarak bir fark yaratabileceğimizin bilincinde olduk. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da, yeni düşence ufuklarını önümüze koymayı, ülke için örnek teşkil edecek uygulamaları gerçekleştirmeyi ya da desteklemeyi sürdüreceğiz. Ülkeyi yolundan saptıracak girişimlerle ise mücadele edeceğiz."

Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 22:35

İLGİLİ HABERLER