''MEDYA PATRONLARIYLA HAŞIR NEŞİR OLAN TAYYİP ERDOĞAN DEĞİL MİDİR?''
Mehmet Barlas
''Millet'' iktidar yapar ama ''Kurumlar'' iktidarı bitirir!..
Başbakan Erdoğan, toplumu ikilemler arasında bırakmayı, bir alışkanlık haline getirmemelidir. Örneğin, TBMM'nin ve YÖK'ün iradeleri arasında bir seçim yapmak söz konusu olduğunda, elbet ''Egemenlik, ulus adına buna sahip olan TBMM'nindir'' diyeceğiz.
Elbet, yürütme erkinin de sahibi, YÖK değil Hükümet'tir.
Ama, demokrasinin içeriğindeki ''Toplumsal Mutabakat''ın, sadece ''Vekaleti veren millet''te aranmasına ve ''Kurumlar arasında'' aranmamasına ilişkin sözleri de yanlıştır.
Artık öğrenmiş olmamız gerekiyor. Bu sadece ''Realite''nin değil ''Teori''nin de kanıtladığı bir gerçektir.
Millet (veya seçmen), partileri iktidar yapıyor.
Ama iktidarlar, ancak kurumsal mutabakatı sağlayabildikleri takdirde, koltuklarını istikrar içinde koruyup, icraat yapabiliyorlar.
Eğer bir ülkedeki çeşitli kurumlar çeşitli konulardaki mutsuzluklarını, bildirilerle, gösterilerle ve hatta eylemlerle seslendirirlerse, o ülkede iktidar da, icraat da zorlaşıyor.
İktidarda bulunanlar, muktedir olamıyorlar.
Bunu Erbakan görememiş ve kurumsal tepkileri ''Yapay Gündem'' diyerek geçiştirmeye kalkmıştı.
Bir de, ''Öncelikler'' meselesi var. Bir iktidar ulusun önüne ''Avrupa Birliği'' gibi öncelikli bir hedef getirdiyse...
Bu hedefe giden yoldaki tutarlı ve başarılı politikaları sonunda, o iktidarı oluşturan siyasi partiye destek vermeyenler bile ''Bu iktidarı tutmak gerekir'' diyorlarsa, o öncelikli hedefi, başka tali meselelerle dağıtmamak gerekir.
Örneğin aralık ayında AB'den müzakere takvimi almaya kilitlenmiş kamuoyunun önüne, sadece bir kesimi ilgilendiren ''İmam Hatip Sorunu''nu, bir gerginlik konusu olarak getirirseniz...
Anayasayı en radikal değişikliklerle sivil demokrasinin aracı yaparken, araya ''YÖK- İmam Hatip Tasarısı''nı da sıkıştırırsanız...
Bu tablolar ''Öncelik'' kavramını dağıtır. ''Zaten bunlar böyle'' diyenlerin eline ve diline, koz verilmiş olur.
Bir başka mesele de, Başbakan Erdoğan'ın ''Medya'' konusundaki sözlerine ilişkindir.
Doğrudur... Geçmişte bazı medyalar (veya medya sermayeleri) ülkeyi kendilerinin yönettiği iddiasına sahip olmuşlardır.
Ama 3 Kasım'dan beri, medyanın çalışanları ile değil patronlarıyla haşır neşir olan da, Tayyip Erdoğan'ın kendisi değil midir?
Eğer bugün medyada, AK Parti iktidarının Kıbrıs politikasını ve AB politikasını medya mensuplarından bazıları destekledi ise, bunu ''Patronlar istedi'' diye böyle yapmadı onlar.
İnandıkları için destek verdiler. AB'ye destek verenlere ''Karen Fogg'un Çocukları'' denildi.
Kıbrıs'ta çözüm isteyenler için ''Hainler Listesi'' yapıldı.
Kimse, patronları hedef almadı ki. Ama Tayyip Erdoğan da, kendinden öncekiler gibi, medyayı ''patronlar'' diye algıladı.
Yani medyayı eleştirmeden önce, bir kez aynaya bakması gerekir.
Başbakan Erdoğan, toplumu ikilemler arasında bırakmamalı.
Elbet YÖK'ü değil, TBMM'yi tutuyoruz. Ama Erdoğan, sadece kendi dar tabanına oynarsa, bir anda, ''Azınlık İktidarı'' olduğunu görüverir.
Kurumsal mutabakat çok önemlidir!
Yangınlar
Başbakan Erdoğan ne kadar ''Toplumsal mutabakat, salt olarak kurumlararası, kuruluşlararası mutabakat değildir. Toplumsal mutabakat, vekaleti veren milletin mutabakatıdır'' dese de, Türkiye ''Kurumlararası Mutabakat''a yoğun şekilde ihtiyaç duyuyor.
28 Şubat 1997 siyasi krizi, kurumlararası mutabakatsızlıktan doğdu.
18 Şubat 2001'de patlayan ekonomik kriz, Çankaya'daki ''Cumhurbaşkanlığı'' kurumu ile ''Hükümet'' adı verilen kurum arasındaki anayasa fırlatma olayı ile kıvılcımlandı.
Şimdi de ''YÖK'' ile ''Hükümet'' arasındaki mutabakatsızlık olayı var gündemde.
Düşünün... Ya bu mutabakatsızlıkta, Cumhurbaşkanlığı, eskisi gibi krizi derinleştiren bir politika izlerse?..
Benim anlamadığım ''Danışmanlık'' kurumuna ne olduğudur?
Tayyip Erdoğan'ın danışmanları, onu uyarmıyorlar mı?
Gruptaki ve çevredeki alkışın, ulusal mutabakatı her zaman yansıtmadığını söylemiyorlar mı?
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:11