AYDIN DOĞAN MEKTUP YAZMIŞ KEŞKE MEHMET YAKUP'A SORSAYMIŞ!
Önce (yazım hataları dahil) Aydın Doğan'ın mektubu:
8 Eylül 2003
'Zülfikar,
5 Eylül Cuma günkü 'Yolu Kemal Derviş açtı. Tayip (Başbakanın adının yanlış yazımı bana ait değildir) Bey bu oyunda aktör olur mu?' başlıklı yazını arkadaşlarım gönderdiler okudum.
Yazında bahsettiğin olayı hem, Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Fikret Bila'dan, hem de Finansal Forum Genel Yayın Yönetmeni Gökhan Çırnaz'dan araştırdım. Kesinlikle bir müdahale ve ikazın sözkonusu olmadığını söylediler. Üzüldüm.
Yıllar önce Turgut Özal ile senin yazdığın yanlış bir haberden dolayı nasıl kavga ettiğimi hatırladım tekrar üzüldüm.
Star televizyonuna gidip Doğan Grubu'na rica minnet ile geldiğin dönemde bana anlattıklarını düşündüm.
'Efendim, bu grupta bize mesleğin onuru, haysiyeti ve dürüstlüğü öğretildi. Patronajdan ve yöneticilerden, hiçbir gün haberi yönlendirme, adam takip etme, şantaj ve iftira konusunda bir telkinle karşılaşmadım. Halbuki Star Grubunda, beni ve bir kameraman arkadaşımı SPK başkanını takiple görevlendirdiler ve devamlı o kişi ile ilgili haber yapmaya zorladılar, ben de o şartlar altında gazetecilik yapamayacağımı görünce tekrar yuvama döndüm.'
Dedikten sonra, 18 yıl onurunla çalıştığın müesseseyi sırf yeni patronlarına yaranmak için acımasızca karalamanı ne insaf ne vicdan, ne de insanlık ölçüleri ile bağdaştırmak mümkün olmadığı için üzüldüm.
Bize mesleğin onurunu, haysiyetini, dürüstlüğü öğretildi dediğin müesseselerden bu duyguları alamadığını gösterdiğin için üzüldüm.
Gözlerinden öperim.
Aydın Doğan'
Sayın Aydın Doğan,
Önce hemen belirtmeliyim ki, hayatım boyunca hiçbir şey onurumdan, inandığım doğrulardan daha önemli olmadı benim için. O nedenle siz de dahil, hiç kimseye 'yaranmak' ihtiyacı duymadım. Sanırım etrafınızda size 'yarananlar' olduğu için benimle ilgili olarak da yanlış bir kanıya kapıldınız, üzüldüm.
Özür dileyerek hafızanızın sizi yanılttığını söylemek zorundayım. Turgut Özal ile ilgili anınızı, benim yüzümden kavganızı, değişik ortamlarda defalarca ve bana 'teşekkür' ederek anlattınız. Yolsuzluklar, soygunlar, usulsüzlükler ile ilgili yazdığım haberlerden ötürü Turgut Özal'ın sizi gece yarısı aradığını, Milliyet'in taşra baskısında yer alan manşetler için aynen sizin ifadenizle; 'Senin bu pez.... yeğenin, yine yalan yazmış, böyle bir şey yok' dediğini ve sizin de 'O benim yeğenim değil, eğer yeğenim pez.... ise ben ne oluyorum o zaman? Zülfikar doğru olmayan, belgesi olmayan haber yazmaz' dediğinizi ve ertesi gün de benim haberimin doğrulandığını anlattınız. Nihayet 'Senin yüzünden rahmetli ile gece yarıları çok kavga ettik. Ama teşekkür ederim. Beni hiç mahcup etmedin, yazdığın her şey doğruydu' dediniz. Olanı ve söylediklerinizi tam tersi olarak hatırlamanız, hafızanızın sizi yanıltması ya da kızgınlıktan olabilir, üzüldüm.
1995 yılında Milliyet'te dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in ricası ile yaptığınız (Umur Talu'yu alıp, Ufuk Güldemir'i getirmek) yönetim değişikliği sonrası ben de Ankara bürosundaki görevimden ayrıldım. İnterstar Televizyonunun Ankara Temsilciliği önerisini kabul ettim. Yine hafızanız sizi yanıltmış, belirttiğim gibi İnterstar'da temsilci idim. Benden istenilen yönetimim altındaki muhabir ve kameramanlara SPK başkanını izlettirmemdi. Hiçbir muhabir arkadaşıma böyle bir görevi vermeyeceğimi, yaptırmayacağımı söyledim. Ancak sizin de belirttiğiniz gibi 'gazetecilik - habercilik' ilkelerim ile bağdaşmadığı için, benden istenilenleri yapmayı reddettiğim için 22'nci günde de istifa ettim. Tetikçi değil, ilkeli gazetecilik mücadelem pek çok gazetede haber ve tartışma konusu oldu günlerce. Yaşadıklarım ve söylediklerim sizin gazeteleriniz de dahil o yılların gazete arşivlerinde. Zaten herkesin bildiği, hiç bir zaman ödün vermediğim, her zaman savunduğum, son olarak 14 Temmuz'da Fransız Büyükelçiliği'nin Ulusal Gün Resepsiyonu'nda bizzat Sayın Cem Uzan'ın yüzüne karşı da söylediğim şeyleri bana hatırlatmanıza gerek yok. Ben değişmedim. TBMM Medya Araştırma Komisyonu'na verdiğiniz ve kitaplaştırdığınız açıklamalarınızda da yine adımı zikrederek benim gazetecilik mesleğine ve ilkelerime dönük bu değerlendirmelerimi aktarmıştınız. Söylediklerimi benimsemenize, kitaplaştırmanıza sevindim. Ama ikide bir rakibinize karşı benim ilkelerimi ve ödün vermediğim çizgimi malzeme olarak kullanmanıza üzüldüm.
'Rica - minnet' ile size gelmedim. Mehmet Y. Yılmaz'ın yönetiminde çıkartacağınız Posta Gazetesi'nin Ankara Temsilciliği ve köşe yazarlığı için Sayın Mehmet Ali Yalçındağ ve sonra da siz bana görev önerdiniz. Teşekkür ederim.
Onur, haysiyet öğretilmez. Onurlu, haysiyetli olunur. Onurlu, haysiyetli gazeteciler vardır. Günümüzde sayıları azalsa da var ve olacak. Sizin de belirttiğiniz gibi 18 yıl müessesenizde onurumla çalıştım. En azından bunu kabul ve teslim etmenize sevindim.
Nihayet, 5 Eylül 2003 tarihli köşe yazıma gelince. Yazıyı size getiren 'arkadaşlar' Gökhan Bey'e ve Finansal Forum'a haksızlık etmişler. Çünkü Sayın Gökhan Çırnaz'ın başında bulunduğu gazetede Sayın Kemal Derviş'in özerk kurullar konusunda yaptığı yanlışı ve açtığı yolu içeren iki yıl önceki yazıma atıfta bulundum sadece o kadar. Kaldı ki Sayın Çırnaz, yine Milliyet'te dönemin Genel Yayın Yönetmeni Yalçın Doğan'ın köşe yazılarımı kaldırması yönündeki ısrarına da direnmiş ve karşı çıkmış birisidir.
Kemal Derviş ile ilgili haber ve yazılarım ve 'grubun ilişkilerine olumsuz etkisi' nedeniyle 18 yıl çalıştığım Milliyet'ten çıkarılmama gelince. Yankı Dergisi'nde mesleğe birlikte başladığım, Ankara'dan, üniversiteden arkadaşım, Genel Yönetmen Mehmet Yakup Yılmaz'ın Milliyet Ekonomi sayfasında yazdığım Ankara Kulisi köşe yazıları ve ekonomi haberlerinin benim bilgim dışında kesilmesi, Derviş, POAŞ, Hüsamettin Özkan, Mesut Yılmaz, Vakıfbank ile ilgili bazı bölümlerin çıkartılması bazan haber ve yazının tümden yayınlanmaması üzerine kendisini arayıp nedenini sorduğumda verdiği yanıt aynen 'Artık bu gazetede yayınlanmadan önce bütün köşe yazılarını ben okuyorum. İsteyen, istediğini yazamaz. Grubun ilişkilerini, işlerini etkileyecek yazılar olduğunda uyarıyorum, değiştirtiyorum. Bu sadece seninle ilgili değil. Hasan Cemal'in de, Güneri Cıvaoğlu'nun da köşe yazısını gerektiğinde söylüyorum, değiştiriyorlar, çıkartmaları istenilen şeyleri çıkartıyorlar' oldu.
Ben de kendisine 'Benim köşe yazılarımı, yorumlarımı, haberlerimi keserken, bana da Hasan Cemal, Güneri Cıvaoğlu gibi haber verin, ertesi gün gazetede yazımı anlamsız ya da kesilip biçilmiş bir şekilde okumayayım' dedim. O da, 'Tamam söylerim çocuklara' karşılığını verdi. Zaten bu konuşmadan kısa bir süre sonra da 'çıkış' yazım geldi.
Sorarsanız, Mehmet Yakup Yılmaz teyit edecektir, 'patronuna yaranmak' için bu söylediklerini inkar etmeyecektir. Aksi halde üzülürüm!
Yine de onurumla çalıştığımı belirttiğiniz müessesenizdeki 18 yılım için teşekkür bile etmeden işten çıkarırken, bilvesile gönderdiğiniz bu mektubu teşekkürünüz kabul etmek isterim.
Sizden ricam; bir tıkla ve arkadaşlarınızın getirmesine gerek kalmadan, üç ay önceki yazımı da http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2003/06/17/yazarlar/yazarlar166.html) bir zahmet okumanız!
NOT: Saygıdeğer okurlar, böyle bir açıklama ve yanıtla bugününüzü işgal ettiğim için özür dilerim. Ancak okurlar olarak, Türkiye medyasının içinde bulunduğu 'ahval ve şeraiti' sizlerle paylaşmak istedim.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:39