İSTANBUL - Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği (MÜSİAD), ''AB ile Müzakere'' süreciyle ilgili bildiri yayınladı. MÜSİAD bildirisinde, Türkiye'nin uzun yıllar süren çabalardan sonra, nihayet Avrupa Birliği (AB) ile müzakere masasına oturacağının anlaşıldığı belirtilerek, müzakere sürecinde haklarımızın iyi korunmasına odaklanılması gerektiğine dikkat çekildi.
MÜSİAD Genel Başkanı Dr. Ömer Bolat başkanlığındaki yönetim kurulu üyeleri tarafından yapılan açıklamada, müzakere sürecinde haklarımızın iyi korunmasına odaklanılması gerektiğine dikkat çekildi.
Türkiye'ye tam üyelik için yeşil ışık yakılmasının siyasi, ekonomik, sosyo-kültürel ilişkiler ve insanımıza yönelik politikalar açısından incelendiği MÜSİAD bildirisinde, ''Türkiye'nin uzun yıllar süren çabalardan sonra, nihayet AB ile müzakere masasına oturacağı anlaşılmaktadır. MÜSİAD, bu süreçteki gelişmeleri yakından takip ederek, halkımızı, yöneticilerimizi ve AB yetkililerini istekler, beklentiler ve dikkat edilmesi gereken konular hakkında uyarma görevini yerine getirmek istemektedir. Hükümetimizin son yıllarda AB'ye üyelik konusunda gösterdiği performansı takdir ederken, aynı performansın müzakere sürecinde haklarımızın savunulması konusunda da gösterilmesini diliyoruz. MÜSİAD, üyelik müzakereleri süreci boyunca görüş ve düşüncelerini yayımlamaya devam edecektir. Bu bildiride, AB ile ilişkiler dört alt başlık halinde ele alınmıştır'' denildi.
SİYASİ İLİŞKİLER AÇISINDAN
Türkiye'nin, günün birinde AB üyesi olsa da olmasa da, ciddi bir Avrupa siyasetine sahip olması gerektiği ifade edilen MÜSİAD bildirisinde, siyasi ilişkiler açısından şu değerlendirmelerde bulunuldu:
''MÜSİAD, niteliği ne olursa olsun Avrupa Birliği ile yoğun bir ilişki halinde olmayı tarihi açıdan, coğrafya açısından, sosyo-ekonomik şartlar ve siyaset açısından bir zorunluluk olarak görür. Bu zorunluluk, tek yönlü değil, çift yönlüdür. Türkiye, günün birinde AB üyesi olsa da olmasa da, ciddi bir Avrupa siyasetine sahip olmalıdır. Bu Avrupa siyaseti, ne kıta içinde yok olma, ne de ilişkileri keserek ayakta kalma felsefesine dayanır. Bu siyaset, ilişkileri dengeleme ve mütekabiliyet esasına dayanmalıdır. Türkiye-AB ilişkileri, 'Türkiye'nin AB üyeliği' çerçevesini aşan bir öneme sahiptir. Türkiye, kendi iç dinamikleri bakımından medeniyet iddiası olan ve kendini merkez olarak görmesi gereken bir ülkedir. AB üyeliği, Türkiye'nin 'Merkez Ülke' olma iddiasından vazgeçeceği anlamına gelmemelidir. Türkiye'nin AB üyeliği, başta ABD ve Rusya olmak üzere diğer küresel güçleri karşısına alma tarzında oluşmamalıdır. AB içinde veya dışında, Türkiye diğer küresel güçlerle çok yönlü ve denge temeline dayalı olarak ilişkilerini sürdürmeye devam etmelidir. Türkiye'nin AB üyeliği, Türk Cumhuriyetleri'nden ve İslam Ülkeleri'nden kopma, İslam Ülkeleri'ne karşı bir blokta yer alma anlamına da gelmez. AB üyesi olan bir Türkiye projesi, İslam Ülkeleri'yle batı ülkelerinin diyalogunu kolaylaştıran ve dünya barışına daha iyi hizmet etme yollarını açan, yeni ve orijinal bir yapılanma olarak görülmelidir. Türkiye, İslam ülkeleri arasında önemli bir konuma sahiptir. Türkiye'nin AB üyeliği, İslam ülkeleri ile işbirliği yapılmasına, ilgili organlarda üstlendiği görev ve sorumluluklarını sürdürmesine engel değildir. Tıpkı, bazı AB üyesi ülkelerin, Commonwealth, Francophone bölgesi ve Latin Amerika ile ilgili politikalarını bu yapı içinde sürdürdükleri gibi. AB üyeliği, Türkiye'yi başta yakın komşuları olmak üzere diğer Afro-Asya ülkelerinden de uzak tutmamalıdır. Türkiye birleştirici bir ülke olmalıdır. Avrupalılar'ın da Asyalılar'ın da bize bakış açıları farklı olabilir. Her iki taraf da bizi biraz daha kendilerinden görmek isteyebilirler. Fakat, yolların kavşak noktasında yer alan ülkemiz bu nedenle 'merkez ülke' olmak ve temelde sahip olduğu medeniyeti yükseltmek ve en iyi bir şekilde temsil etmek zorundadır. Kısa dönemde AB ile olan ilişkilerin daha çok iktisadi ve siyasi alanda gerçekleşeceği görülmektedir. Bu ilişkilerde hükümet, uzun vadeli ülke menfaatlerini etkileyecek hatalı bir psikolojik kabullenmeyi, milletin çoğunluğunun zihnine ve gönlüne yerleştirmeyecek bir yaklaşıma sahip olmalıdır. Bu hali engelleyecek veya dengeleyecek tutum ve davranışlar parlamentodan, siyasetin diğer unsurlarından, en önemlisi de sivil toplum örgütlerinden gelebilmelidir.''
EKONOMİK İLİŞKİLER AÇISINDAN
Türkiye ile AB ülkelerinin ekonomik ve sosyal gelişme göstergeleri arasındaki açığı, büyütülecek bir olgu olarak görmeyen MÜSİAD bildirisinde şu ifadelere yer verildi:
''MÜSİAD, Türkiye'nin AB üyeliğini tek başına ekonomik kalkınmada bir tür finansal kaldıraç mekanizması olarak görmez. Türkiye sadece zengin olmak için AB'ye girmek istememektedir. Ekonomik nedenler; tarihi, siyasi, hukuki, askeri ve toplumsal nedenler, hep birlikte toplumumuzu etkilemiş ve hükümetin AB üyeliği yolundaki çalışmalarını ağırlıklı bir tercih haline getirmiştir. MÜSİAD, AB üyesi ülkelerden de Türkiye'nin her açıdan sahip olduğu önemi dikkate alan bir değerlendirme yapmalarını beklemektedir. MÜSİAD, halkımızın üyelikle birlikte elde etmeyi umduğu pek çok yararın yanında, genel olarak ekonomik durumlarını düzeltme beklentilerini de anlayışla karşılamaktadır. Bunun yanı sıra, ekonomik, sosyal ve siyasi iyileştirmelerin, dışsal faktörlerden ziyade, toplumların kendi iç dinamikleriyle gerçekleştirilmesi gerektiğini her zaman olduğu gibi bugün de savunmaktadır. MÜSİAD, AB üyeliğini, 'karşı' veya 'yana' olma ikileminin dışında değerlendirir. Üyelik sürecinde ve üyelik sonrasında MÜSİAD'ın sergileyeceği tavır açık ve nettir. MÜSİAD, üyeliğin sanayiye, istihdama, dış ticaretimize, tarım sektörüne ve ülkemizin ekonomik refahının gelişmesine yapacağı katkıları değerlendirerek tavrını belirler. MÜSİAD, Türkiye'nin AB'ye üye olan diğer ülkeler gibi, topluluk ortak havuzunda biriken destekleme paylarından hak ettiği payı tam olarak alması gerektiğini ve bunu talep etme hakkı olduğunu düşünür. Dolayısıyla, eğer AB 'adalet' ve 'hakkaniyet' nosyonuna sahipse, gelir dengesizliğinin ortadan kaldırılması ile ilgili Türkiye'ye yönelik uygulamalarında da bu yönde hareket etmelidir. Türkiye ile AB ülkelerinin ekonomik ve sosyal gelişme göstergeleri arasındaki açığı, büyütülecek bir olgu olarak görmüyoruz. Türk insanının dinamizmi ve büyüme potansiyeli, siyasi istikrarın devamlılığı ve AB üyeliğinden sağlayacağımız desteklerle birlikte bu farklılığın hızla kapatılacağına inanıyoruz. AB üyeliği müzakere süreci içinde, 2005'ten başlayarak Türkiye'nin ekonomik dengelerinin düzeltilmesi ve gerçek bir sanayileşmenin ortaya çıkması hususunda AB'nin yapması gereken maddi katkıların belirlenmesi ve bu katkıların tavizsiz bir şekilde talep edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Türkiye AB üyeleriyle olan aradaki farkı hızla kapatabilmek için AB fonları dışında, AB'nin mali kuruluşlarının sanayiye sunduğu diğer uzun vadeli kredi imkanlarından yararlanabilmelidir. AB üyesi sanayicilere verilen düşük faizli ve uzun vadeli kredilerin aynısı Türk sanayicilere de açılmalıdır. MÜSİAD üyeleri, AB üyeliği müzakere süreci içinde ve sonrasında AB topluluğu ülkelerinin iş adamlarıyla olan ilişkilerini sürdürmeye devam edecektir. Ticaret, iş evlilikleri, ortak yatırımlar şeklinde gerçekleştirilebilecek her tür iş ilişkisine tarafların karşılıklı mutabakatı çerçevesinde açık bir tutuma sahip olacaktır. MÜSİAD üyelerinin sahip olduğu değerler, bu tür iş ilişkilerinin kurulmasına her bakımdan elverişlidir. MÜSİAD, AB'li iş adamlarının inançlarına ve yaşam felsefelerine saygı duymakta ve karşılığında aynı davranışı kendilerinden de beklemektedir.''
SOSYO-KÜLTÜREL İLİŞKİLER AÇISINDAN
Toplumun sahip olduğu değerlerin, bin dolarla ifade edilen gayrı safi milli hasıla rakamlarıyla ölçülemeyeceğinin vurgulandığı bildiriye şöyle devam edildi:
''MÜSİAD, farklı toplumsal, tarihi ve kültürel geçmişe sahip ülkelerden meydana gelen AB'ye üyelik oluşumu içinde, ülkemizin bir takım ekonomik, hukuki ve siyasi kazanımlar sağlayacağına, fakat aynı zamanda kendi değerlerimizle onlara da katkı yapacağımıza inanır. MÜSİAD, toplumumuzun sahip olduğu değerlerin, bin dolarla ifade edilen gayrı safi milli hasıla rakamlarıyla ölçülemeyeceğini düşünür. 'Avrupa müktesebatı' adı altında 'uluslar üstü' değerlerden söz edilirken, MÜSİAD, sürekli olarak bu müktesebata ait değerlerin rasyonelliğini, haklılığını, farklı kültür ve değerlere sahip insanların hassasiyetlerini hesaba katmasını ve tüm insanlar için adil ve eşit sonuçlar doğurma özelliğini araştıran ve sorgulayan bir yaklaşıma sahip olacaktır. Orta ve uzun vadede, istemesek de, Türk toplumu ile Avrupa toplumları arasında belirli kültürel uyuşmazlık alanları ortaya çıkabilir. Bu gibi durumlarda, taraflar 'Farklılıklar içinde bir arada yaşama' kültürüne önem vermelidirler. Uyuşmazlık ortaya çıktığında AB topluluğu süper bir güç olarak baskı kuran değil, kültürel farklılıkları kabul eden bir yaklaşıma sahip olmalıdır. Eğer, Avrupa Birliği'ni gerçekten çoğulcu bir teşkilat olmaya zorlayamaz veya inandıramaz isek, kurulan ilişkiler yürümeyecektir. Sadece Türk halkıyla AB ülkelerinin ilişkileri değil, çoğulculuk olmadığından diğer üye ülkeler arasındaki ilişkiler de yürümeyecektir. MÜSİAD, insan hakları konusunun siyasi çıkarlara alet edilemeyecek kadar kutsal bir hak olduğuna inanmaktadır. AB, Türkiye'de insan haklarını savunurken sadece azınlıklar, dil konusu ve ruhban okulu gibi konularla ilgilenmemeli, ayrıca genel anlamda insanların fikir, ifade ve dini hürriyetleri konusunda da gereken hassasiyeti göstermelidir. AB, ilerleme raporlarında yer verilmeyen bir durum tespiti olarak, Türkiye'de inançlarına göre yaşamak isteyen insanların okullarda ve diğer kamu kurumlarında dini özgürlüklerinin sınırlandırılmış olduğu gerçeğini görmezlikten gelemez. Başörtülü öğrencilerin eğitim kurumlarına alınması ve kamu işyerlerinde çalıştırılmaları, işyerlerinde ibadethane açılması, serbestçe Cuma namazına gitme izninin verilmesi, oruç ibadetine yönelik düzenlemelerin yapılması gibi haklı taleplerin karşılanmasında yaşanan sorunlar, halkımızın büyük bir kısmını üzmeye devam etmektedir. Bu sorunları görmezlikten gelme uygulamaları devam ederse, AB'ye girsek bile insanlarımız mutlu olmayacaklardır. MÜSİAD, ekonomik ve sosyal yaşamın bir bütün olduğuna inanmaktadır.''
İNSANIMIZA YÖNELİK POLİTİKALAR AÇISINDAN
AB üyeliğinin, ''Medeniyetlerin karşılıklı etkileşimi ve buluşma tecrübesi'' olarak görülmesi gerektiği ifade edilen MÜSİAD bildirisinde, ''MÜSİAD, AB'nin mahiyeti ve başta egemenliğin sınırlandırılması olmak üzere, siyasi, ekonomik, hukuki ve sosyal alanlarda karşılaşılacak hususlarla ilgili olarak, insanımızın gerçek anlamda bilgilendirilmesi gerektiğini düşünmektedir. İnsanımız, nasıl bir gelecekle karşı karşıya olduğunu bütün boyutlarıyla gSörmelidir. Bazı değerleri 'zorunluluk' olarak kabul etmek ile 'benimsemek' arasında hangi tercihi yapacağına karar vermeli ve 'ret edeceği hususları' da önceden belirlemelidir. AB üyeliği, toplumun belirli kesimleri için özgürlük alanlarını genişletirken, başka kesimler açısından bu alanları daraltıyorsa, yapacağımız şey, sivil toplum kuruluşları altında teşkilatlanmak ve dünya kamuoyuna sesimizi daha güçlü olarak duyurmak olmalıdır. AB üyeliğini, 'medeniyetlerin karşılıklı etkileşimi ve buluşma tecrübesi' olarak görmeliyiz. Yeni yetişen neslimize, eziklik psikolojisiyle konuşmamalı, bin yıllık bir medeniyetin varisleri olduğumuzu vurgulayacak, değerlerimizin önemini anlatacak ve onları bu konuda eğitecek programlar oluşturmalıyız. Okullardaki ders kitaplarında AB üyeliğini 'ideal bir menzile varma' anlayış ve felsefesi içinde değil, tarihi sürecin belirli bir aşaması olarak tanıtmalıyız'' denildi.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 23:03