Medya
  • 1.2.2005 11:59

NECDET ŞEN'DEN ÖNEMLİ BİR İNTERNET ELEŞTİRİSİ....

Kendi internet macerasını da anlatan Şen, şunları yazdı. "İnternet, şu son dört buçuk yılda gözlemlediğim kadarıyla, geleneksel medyadan daha büyük bir ivmeyle kirlenen, çürük ilişkilerin, barbarlığın, cehaletin daha da kontrolsüz ve korkutucu boyutlarda kol gezdiği bir yer oldu. Hem de küstahlığın, kadir kıymet bilmezliğin, densizliğin bir "tık" mesafesine indiği, heves kaçırıcı, nadan, tatsız bir ortam."

Necdet Şen'in Derkenar.com'da
"Yemen'deki arılar internetteki bala gelir mi?" başlığıyla yayınladığı yazısından bazı bölümler şöyle...

"Son dört buçuk yılın nasıl geçti?" diye soracak olanlara selâm olsun, yanıtım çok kısa: Bilgisayar başında geçti.

1 Eylül 2000 tarihinde eve taksitle alınmış bir PC geldi. Oturdum başına ve uyku dışında kalan tüm zamanlarımı parmaklarım tuşların üzerinde, gözüm ekranda geçirdim. Üç beş tane klavye bir o kadar maus, birkaç ana kart ve iki monitör eskittim bu zaman zarfında. Bilgisayarım birkaç kez çöktü, sayısını hatırlayamayacağım kadar çok format atıldı ve yayınlanmamış birkaç kitabım da dahil pek çok dosyam siber uzayda geri gelmemecesine kayboldu.

Türkiye'nin (hatta dünyanın) herhangi bir köşesinde herhangi bir konuda olduğundan daha fazla şansı yoktur. Gün, romanın Migros'ta satılma, en seçkin yazarların D&R mağazalarında imza günü yapma, en popüler rock yıldızlarının parayı veren tüm markaların reklamlarına "rock" şarkıları besteleme günüdür. En çok okur mektubu hangi köşe yazarına geliyor dersiniz? Tabii ki en çok söven ve en çok iftira atanına. İsmini biliyorsunuz. Peki biz o türden biri miyiz? Yani ben ve Hızlı Gazeteci? Hiç olmadık ki şimdi de olalım.

İnternet, şu son dört buçuk yılda gözlemlediğim kadarıyla, geleneksel medyadan daha büyük bir ivmeyle kirlenen, çürük ilişkilerin, barbarlığın, cehaletin daha da kontrolsüz ve korkutucu boyutlarda kol gezdiği bir yer oldu. Hem de küstahlığın, kadir kıymet bilmezliğin, densizliğin bir "tık" mesafesine indiği, heves kaçırıcı, nadan, tatsız bir ortam. Yeni fikirlerin değil eski saplantıların ortalıkta dolandığı, safsataların ve iftiranın daha da çapsız kişiler tarafından, üstelik de takma adlarla, hiç bir sorumluluk almadan tekrarlanabildiği, insanların yine bildik saflaşmalar içinde gruplaşıp hırlaştıkları ilkel bir boğazlaşma, çakalların kurt postunda gezindiği bir leş didikleme ortamı.

İnternetin sesi kesilmiş insanların sesi, dili bağlanmış mağdur yığınların dili olacağını ummuştum, ama ortalığa baktıkça ayak altından çekilsin diye önüne bir bilgisayar konmuş zamane veletlerinin at oynattığı, hasetin, yavşaklığın ve sinsiliğin başrolde olduğu pis bir ortama dönüştüğünü görüyor, içlenip duruyorum.

Kısacası arkadaşlar, bendeniz (gönüllü köleniz) necdet efendi, hayatımın dört buçuk yılını vererek ve her satırına kuyumcu özeni göstererek ortaya koyduğum şu web dergisi için aldığım teşekkürleri ve özendirici mektupları her ne kadar şükranla karşılıyorsam da, kendimi gitgide kumda oynayan aptal bir velet gibi hissetmekten alıkoyamıyorum. İnternet benim için, onurlu kalmak isteyen her fikir işçisinin onuncu köyü idi. Kovboy filmlerindeki yalnız kahramanlar gibi, kollarıma siyah kollukları geçirip, kasabanın gazetesini haydutlara rağmen tek başıma çıkaracak ve dağıtacaktım. Ama bir de baktım ki, kasaba halkı neler olup bittiğiyle hiç ilgili değil, hep birlikte oturmuş Karagöz oyunu seyrediyorlar.

Cem Karaca'yı, Fikret Kızılok'u, Nazım Hikmet'i, Ruhi Su'yu, Yılmaz Güney'i, Ahmet Hamdi Tanpınar'ı, Kemal Tahir'i, İdris Küçükömer'i, Cemil Meriç'i ve daha nicesini tek başına, kendi kaderiyle başbaşa bırakan ve ancak öldükten sonra hatırlayan halkım, internette de ya porno siteleri, ya pezevenk sitelerini, ya da dedikodu sitelerini yeğliyor.

Ayıptır söylemesi ama bu işleri kıytırık bir sayfa sekreterine bile yıksan yedi sülâleni kalaylar, bendeniz, bu ülkenin belki de en çok yorumlanan tartışılan aşık olunan nefret edilen hakkında efsaneler uydurulan çizgi romancısı necdet şen, bir bardak suyunu içmediğim, içmeyeceğim, hiç bir zaman yazar falan olamayacak, esamisi okunmayacak bir takım ıvır zıvır tiplere gönüllü kölelik yapıyorum.

Ama ne olduysa oldu bir kere. Bu "dost/hayran" kitlesini daha önce de terk etmiştim, gene ederim. Hayatımın birkaç yılını bu site işine vakfettim, göz retinam daha erken yaşlandı, saçlarım daha hızlı ağardı, miskinleştim, asosyalleştim, sokağa çıkmaya üşenir oldum. Derkenar'a olan tutkum, rüyalarımda bile yakamı bırakmayan ve gündelik hayatımı aksatan, uykumdan sevdiklerimden ayrı düşüren bir bağımlılığa dönüştü. Hayatımın ilk (ve umarım son) bağımlılığına... Artık bu nankör uğraşı, bu kıymeti bilinmeyen köleliği sürdürmek istemiyorum. Verdiklerimin sahiden alındığına inanabilseydim, yine de hiç şikâyet etmez, köle gibi çalışmaya devam ederdim. Ama sezgilerim bana, ortalıkta göründüğüm müddetçe marka gibi algılanmaya devam edeceğimi ve etrafımdan yüzer-gezer kanatlı böceklerin hiç eksilmeyeceğini söylüyor. Demek ki bir kez daha silkelenme, yaprak dökme, haşerelerden arınma zamanım geldi.

Bundan sonra (becerebilir miyim bilemiyorum ama) nefsinin rüzgârına kapılmış mastürbasyon bağımlılarına hizmet etmek yerine, yarım kalmış kitaplarımı tamamlamak, belki biraz kar toplayıp dolup taşıp tekrar çizgi roman çizmek, belki bestelerimi kaydetmek, film çekmek, ya da en azından ekmek paramı kazanabileceğim sahici işlerle uğraşmak istiyorum.

http://www.derkenar.com/dilinkemigi/yemendeki.shtml

Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 11:00

İLGİLİ HABERLER