Gündem
  • 25.8.2010 15:56

'ÖCALAN, GÜLEN'İ RAKİP OLARAK GÖRÜYOR'

Kürt aydını ve yazar Ümit Fırat (3)

Öcalan, “Neden silahlar 17’sine kadar susuyor da 13’üne kadar değil” diye itiraz etti... Bu bir taktik olabilir mi?


İtiraz etti de çok mutlu olduğunu söyleyemeyiz. Belli ki Öcalan öyle çok da anlaşmış, çok da uzlaşmış bir noktada değil. Yani bu ateşkes, bu eylemsizlik kararı biraz kerhen alınmış bir karardır. Öyle büyük bir coşkuyla, istekle alınmamıştır. Mesela ben 1999’daki kararı biliyorum, Öcalan’ın PKK Başkanlık Konseyi’ne yazdığı mektubu okudum, hâlâ bende duruyor o mektup, orada çok ince, diplomatik bir dille yazılmış bir çağrı vardı ve daha sonra bu metin bu silahlı mücadelenin kapandığı biçiminde PKK’nın kararı haline geldi. Orada tam bir ittifak ve uyum vardı.

Şimdi yok mu?

Hayır. 1999’da Öcalan’ın yargılandığı süreçte devlet yetkilileri zaten ona vızır vızır gelip gidiyorlardı. Orgeneral bile gitmişti, kendisi söylüyor. Öcalan da bunun üzerine PKK Başkanlık Konseyi’ne bir mektup yazmıştı. Sonra bu metin PKK’nin bir kararı haline geldi. Öcalan bu mektubu Ağustos ayında yazmıştı ve 1 Eylül’de de uygulandı.

O zaman ateşkes 4.5 yıl kadar sürmüştü değil mi?

Evet. Orada Öcalan’ın oldukça diplomatik bir dille yazdığı bu uzun ve maddeler halindeki mektupta silahlı çatışma devrinin artık kapandığına dair, uluslararası sözleşmelerden, BM kararından ve dünya pratiklerinden örnekler var. Yani “Artık böyle gitmez. Bu işi başka şekilde, devletle anlaşarak çözmek lazım” gibi... Ama bu son ateşkeste Öcalan’ın da, Karayılan’ın da açıklamalarında bir zorlama olduğu açığa çıkıyor. Hükümetten de tabandan da bir biçimde baskı var Öcalan’a, PKK’ye... Sanırım gelinen bu aşamada PKK örgüt olarak böylesi bir karar almaya hazır değildi. Ancak gelişen koşullar onları böyle bir karar almaya zorladı. Koşullardan da demin kastettiğim gibi savaşa verilen halk desteği, yapılan eylemlerin Kürt sorunu ve Kürtlerin talepleriyle ilişkisizliği, Kürtlerin günlük yaşamları üzerinde yarattığı olumsuzluklar ve baskılar, sivil toplum kuruluşları, uluslar arası camia, ne bileyim Irak Kürt yönetimi, hepsi birer faktör... Yapılan eylemlerin değil yararı, Kürtlere büyük zararlar verdiğini gördük. Dörtyol’da gidip dört polis öldürmek hangi Kürt’ün çıkarınaydı, hangi ulusal bağımsızlık talebinin gerçekleştirilebilirliğine hizmet edebilirdi? Yani bu eylemlerin bir muhasebesi de yapılıyor herhalde. Bu eylemlerin kime ne yararı oldu? Gidip Giresun’da, Ordu’da, Tokat’ta adam taramak, polis taramak, adam taramak hangi Kürt ferdine en ufak bir çıkar sağlamaktadır? Olmaz böyle şeyler. O zaman bu eylemler toplum hayatında da bir rahatsızlık yaratıyordu ve özellikle Türkiye’nin batı kesimindeki küçük yerleşim alanlarında yaşayan Kürtlerin günlük hayatı giderek zorlaşıyordu.

Kürtler de artık PKK’nın eylemlerini vicdanen bir yere koyamıyorlar yani?

Evet. Bir toplumu kurtuluşa götürürsünüz ve belirli bir süre için de bir sıkıntıya katlanmalarını isteyebilirsiniz. Ama hiç bitmeyen ve bitecek gibi gözükmeyen bir sıkıntıyla yüzyüze bırakarak bunu nereye kadar götürebilirsiniz? Üstelik bu toplum sadece sizden de sorulmuyor. Başka insanlar da var o toplumda. Sıradan herhangi bir insanın huzurunu bozmaya hakkınız yok. Taraftarlarınız bu sıkıntıları göze alsa bile onlara zarar vermeye hakkınız yok. O zaman burada bir zorlama var. Hiç değilse bunu görüp bir ateşkes veya eylemsizlik kararı aldılar. Onun için de bunun arka planı çok doldurulmuş değil. Öyle çok büyük bir diplomatik dil kullanılmıyor. Birtakım kısa vade, orta vade gibi gerekçelendirilen hükümler yok. Yani dayatıldı böyle bir şey ve ateşkes oldu.

PKK, ateşkes kararında “Mübarek ramazan ayının da dikkate alındığını” vurguluyor. Sizce bu, bölgede dini rekabetin artık örgütü de etkilediğinin bir göstergesi mi?

PKK’nin inançlı kesimle ilişkilerinde her zaman kendi Marksist-Stalinist jargonundan farklı bir dil kullandığını görürüz. PKK’nin kurdurduğu ve kendilerine bağlı bir hayli din adamı olduğunu, Avrupa’da yoğun siyasi faaliyetlerde bulunduklarını ve her yıl Ramazan ayında ROJ TV’de özel yayınlar yapıldığını biliyoruz.

Yani PKK cami hocalarını kullanmaya çalışır ama kendisi bir din empoze etmez...

Evet. Çünkü kendisinin zaten bir ideolojisi var.

ÖCALAN, FETHULLAH GÜLEN’İ SİYASİ RAKİP OLARAK GÖRÜYOR

PKK’nın hocaları kullandığını bilmiyordum. Peki Fethullah Gülen’in de bölgede çok etkin olduğu biliniyor. Onunla ilgili Öcalan’ın ve PKK’nın görüşü nedir?

Bir kere baştan şunu belirteyim, ben Hanefi Avcı’nın açıklamalarını çok doğru ve kendi geçmiş çizgisiyle tutarlı bulmuyorum. Çünkü Hanefi Avcı yıllardır bu emniyet içerisinde uçan kuştan haberi olan bir istihbaratçıdır. Şimdi her şey geldi geldi de referanduma beş kala mı aydınlandı? Hanefi Avcı düşüncelerini değişik vesilelerle, değişik kurumlara iletmiş bir insan. Meclis soruşturmalarında ifadesi var uzun uzun. Daha sonra da değişik insanlara temasları oluyordu. Niye bu bilgiler o zaman yoktu da şimdi ortaya çıktı? Cemaat birden bire mi onun dikkatini çekmeye başladı? Yani cemaatin bazı etkinlikleri olabilir, bu bir yana; ama Ergenekon davasında ve açılmış davaların hepsinde bana göre Hanefi Avcı’nın geçmişte yaptığı suç duyurusu tarzı açıklamaların teyidi var. Şimdi Avcı bunları niye boşa çıkartmaya çalışıyor diye ben endişeleniyorum. Şöyle ciddi bir endişem daha var; Deniz Baykal kasetinin ortaya çıkması örneği veya zamanlamasında olduğu gibi acaba yeni bir plan mıdır bu? Hanefi Avcı’nın durup dururken tuğla boyutunda bir kitabının birden bire piyasaya çıkıp, çıktığı gün gündeme düşmesi. Çok enteresan buluyorum ben. Çünkü kendi çizgisine uymayan bir açıklama tarzıydı. Türkiye’de bazı cemaat ilişkilerinin etkin olduğu söylenir, söyleniyor. Bu bilinmiyor mu peki? O zaman ben de soruyorum niçin? Adalet yayan insanların zihninde güven uyandıran bir devlette cemaat yapılandırmasına ihtiyaç duyulmaz. Niçin cemaat? Çünkü bir ülkede adalet yoksa insanlar başka korunma veya dayanışma mekanizmalarına ihtiyaç duyarlar. Toplumun geleceğine dair bir güven duygusu yok. Yoksa o toplum ister istemez kendine yeni güvenlik çatıları oluşturmaya çalışıyor ve böylece bir cemaatleşme de söz konusu oluyor. Bu cemaatler eski cemaatler gibi oturup 24 saat zikir edip ayinler düzenleyen yapılar değildir. Çağa uygun ve masonik bir dayanışma ile gelişip ortaya çıkmış bir realitedir.

Gülen Cemaati’ni böyle mi değerlendiriyorsunuz?

Bir anlamda dayanışmacı ve masoniktir. Yani daha güvenli yaşayabilmek adına birbirlerini kollama gözetme gibi bir amaç da var. Eskiden yerleşik olan o İslamcı-milliyetçi, Erzurumi imajlarını terk ettiler. Daha bir günlük hayatın sorunlarıyla, modern dünyayla, demokrasiyle ve özgürlüklerle ilgilenmeye çalışıyorlar.

Peki Fethullah Gülen’in de şiddete karşı olduğu biliniyor... Bu ateşkes kararında bir dahli olabilir mi?

Hayır. Abdullah Öcalan’ın ya da PKK yöneticilerinin Fethullah Gülen’den çok hazzettiklerini söyleyemem. Çünkü bölgede cemaat ilişkilerinin de güçlü olduğu biliniyor. O cemaat ilişkileri ister istemez PKK’nin oradaki pozisyonunu sarsabilmekte ve çıkarlarına ters gelebilmektedir. Çünkü kendileri dışında bir siyasi güç, bir etkinlik.

Oradaki tabanın baskısı da Gülen Cemaati’nin etkisiyle, güçlenmesiyle olmuş olabilir mi?

Sanmıyorum. Bu baskı PKK’nin, DTK’nin ve BDP’nin kendi tabanından gelen bir baskıdır. Başka partilere başka görüşlere ait baskılar onu etkilemez. Gülen’i zaman zaman takdir ettiğini söyler Öcalan ama çoğu zaman kendi alanına giren bir güç olarak düşündüğü için benim dolduramadığım yerleri o doldurabilir gibi bir siyasi rekabeti vardır Gülen Cemaati ile, Fethullah Gülen ile... Bir de Cemaate bağlı insanlar hakiki insanlar nihayetinde. Esnaf, din adamı, çalışan, köylü, tüccar ve ekonomik olarak da daha güçlü insanlar. Yani sokaktaki işsiz ve geçim sıkıntısı çeken insanlardan ziyade cemaat mensupları daha işi gücü olan insanlar. O bakımdan Gülen Cemaati PKK’nin burada siyasi bir rakibi pozisyonundadır. Onu önlemeye çalışırlar. Bir de PKK laik bir kurumdur. Böylesi ilişkilerden uzaktır. Kullanmaya çalışır ama kendisi asla cemaatçi değildir. Çünkü orada bir lider vardır, cemaat değil.

PKK HEDEF ALDIĞI POLİSLERE ‘BEŞİR ATALAY’IN POLİSLERİ’ DİYOR!

PKK’nın eylemleri şimdiye kadar hep orduya yönelikti. Neden siviller ve polis de hedefe alındı?

Polisleri biraz hükümet karşıtlığının altını çizmek için hedef alıyorlar. Öldürülen polislerin ya da polise karşı yapılan eylemlerin, Beşir Atalay’ın polislerine karşı yapılmış eylemler olarak sunulduğunu PKK’ye bağlı internet ve haber sitelerinde görebilirsiniz. Yani PKK artık hükümet ve ordu ayrımı yapıyor. Orduya karşı daha toleranslı davranıyorlar. İşte Heronlar meselesinde de öyle oldu. Orduyu kollayan bir açıklama yaptılar. ”AKP, PKK ile ordunun arasını açıyor, birbirine düşürüyor” diye bir açıklaması vardı Öcalan’ın. Böyle bir anlayış var. Hatta Öcalan avukat görüşmelerinde son zamanlarda, “Devlet hazır ama hükümet yan çiziyor. Çünkü hükümet oradan siyasi rant elde etmek istiyor. Oysa bu konuda devleti dinlese bu iş çözülür” diyor.

Bunları diyor da böyle midir peki?

Bence bütün bu sürecin bugüne getirilmesinde belli başlı aktör devlet ve devletin içinde yerleşik olan, her şeyin eskisi gibi gitmesini isteyen ve reformları sabote edip işlevsiz hale getirmek isteyen o seçkin bürokrat ve vesayetçi kurumlardır.

VATAN

Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 04:07

İLGİLİ HABERLER