Ruhun huzuru!.. Ruh hissidir. Hisseder ve hissettirir.
RUHUN HUZURU
Ruh hissidir. Hisseder ve hissettirir. Yani başına gelecekleri his eder.
Onun için ruhun zaman zaman neşeli, zaman zaman üzüntülü halleri zuhur eyler.
Bu haller bedene yani insana da akseder.
Ruhun hissiyatı, insandan çok daha ötededir. Belli sınırlar içerisinde bazı şeyleri bilir, ancak bildiklerini dillendiremez.
Önceden his ettiği olumlu veya olumsuz şeyler kişiye; sevinç veya üzüntü olarak yansır.
Özellikle kâfir ruhlar, akıbetlerini hissettikleri için mutsuz ve huzursuz olurlar.
İmansız kişiler her türlü imkâna sahip olmalarına rağmen bir türlü huzurlu olamazlar. Onların yaşamları boyunca içinde yaşadıkları huzursuzluk, cehennemlik olduğunu bilen ruhun huzursuzluğundan kaynaklanır.
Ruh huzursuz olunca, bedende huzursuz olur. Bunun sayısız örneği vardır.
Bu dünyada istemediği kadar para ve mal mülkü olanlar, bütün bunlara rağmen rahat ve mutlu değildirler. İçlerinde anlamadıkları ve çözemedikleri bir boşluk vardır. İşte o boşluk, cehenneme gideceğini hisseden ruhların göstereceği huysuzluk ve mutsuzluktur.
Allahü Teâlâ’nın müjdesine kavuşmuş ruhlar, yani ezelden cennet ile müjdelenmiş ruhlar; son derece mütedeyyin ve rahattırlar. Çünkü onlar akıbetlerini bilirler.
Bildikleri için bunun sevincini yaşarlar. Hele hele doğru bir yola ve büyüğe teslim olduysa o ruhun sevinci katlanarak büyür.
İşte bir lokması ve bir hırkası olmayan müminin mutlu ve mesut olmasının nedeni cennet müjdesi alan ruhunun huzurundan kaynaklanır.
Mümin ruhlar, huzurludur.
Halîm yani yumuşak başlıdır.
Ezelden; kızmayan ve iyi davranışlar gösteren bir fıtrata sahip olurlar.
Ruhu huzurlu olanın huyu da iyi olur:
Âdemoğlu’nun en iyi huylusu Mübarek Peygamber Efendimizdi.
Güzel huyların hepsi Resûlullah’da “sallallahü aleyhi ve sellem” toplanmıştı. Güzel huyları, Allahü teâlâ tarafından verilmiş olup, çalışarak, sonradan kazanmış değil idi.
Allahü teâlâ, sevgili Peygamberine verdiği iyilikleri, ihsânları sayarak, Onun mubârek kalbini okşarken, kendine güzel huylar verdiğini, “Sen güzel huylu olarak yaratıldın” meâlindeki âyet-i kerîme ile bildirdi.
Huy doğuştan geldiğinden; terbiyesi, nefs terbiyesinden çok daha zordur. Tam terbiye edilemez sadece törpülenir.
Allahü teâlâ iyi huylu olanları sever. huysuzları sevmez.
Bütün peygamberler iyi huylu idi..
Bütün evliyalar iyi huylu idi..
O halde Mümine düşün vazife odur ki; kendini onlara benzete ve hayatı boyunca iyi huylu olmaya itina ede, Kötü huylu olmaktan imtinâ ede..
Kalp Allahü Teâlâ’yı andıkça, kalp mübarek peygamberimiz Sallahü aleyhi ve selemi andıkça, onlara ve bu yolun büyüklerine, büyük bir aşk ve sevgi duydukça, ruhun sevinci ve coşkusu artar.
O sevinç ve coşku; insanoğluna olduğu gibi yansır.
Allahü Teâlâ’yı sevip onun emir ve yasaklarına tam olarak yerine getiren bir kişinin, iç sıkıntısı ve ruhsal problemi olmaz. Tam aksine, sonsuz bir derya kadar rahatlık gelir. Onlar dünyalık hiçbir şeye kıymet vermeyip, yüzlerini Allahü Teâlâ’ya döndükleri için, sadece ahireti düşündükleri için, çöplük dünyanın kötü kokularından uzaklaşırlar. Dolaysıyla dünya sıkıntılarının dışına çıkarlar.
Bir çöplükten çıkan bir kişinin, çöplükte uğraşan birisinin üzerine pis koku sinmemesi mümkün değildir.
Üzerine sinen bu pis koku; Allah muhafaza kalplerin kararmasına neden olur.
Yaşadığınız dünya bir çöplüktür. Bu dünyanın güzelliği de kötülüğü de çöplüktür.
Dünya işi ile uğraşanlar bu çöplüğün pis kokusuna uğrarlar.
Yönünü ahirete dönenler bundan muaftır.
Siz bu dünyayı şöyle anlayınız; burası Allahü Teâlâ’nın hiç sevmediği ve hoşlanmadığı bir yerdir. Allahü Teâlâ bu dünyadan hoşlanmaz ve hiç değer vermez. Onun dünyada kıymet verdiği tek şey, imanlı kullarıdır.
İmanlı bir kulun, tam olarak teslim olmuş bir kulun, dünyevi üzüntü ve sıkıntılarına üzülme hakkı yoktur.
Onların üzüntü ve sıkıntı gördüğü şeyler Allahü Teâlâ’nın sonsuz kudreti içerisinde bir sinek vızıltısından fazla değildir.
Allahü Teâlâ buna rağmen kulun ufak tefek sorunlar ile dertlenmesine ses çıkarmaz. O kulun kendinden yardım talep eylemesini bekler. Hatta verdiği bu dert ve sıkıntılar kulları acziyete sevk edip, rablerine dönmesi için çok büyük bir fırsattır.
Bir kul kendini aciz olarak görmelidir. Hatta en aciz olduğunu bilmelidir. Öyle bilmelidir ki; kudret sahibi olduğunu bilip de iman ettiği Allahü Teâlâ’dan yardım isteye.
İşte kardeşim böyle gören bir kula Allahü Teâlâ asla sırt çevirmez. O kulun talebine mutlaka derman verir.
Buradan da anlaşılacağı gibi işin sırrı, istemek değil istemeyi bilmektir.
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
- “Üç kimsenin duasının kabul edilmesinde şüphe yoktur, zulüm ve haksızlık yapılan kimse, yolcu ve misafir olan kimse, anne, babanın çocuklarına duası.”
Edeple ve halis kalple ellerini açarak, büyükleri araya katarak, yeri geldiğinde ağlayarak istenen bir yardıma, merhametlilerin en merhametlisinin duyarsız kalması mümkün müdür.
Bizim o kadar büyük rabbimiz var ki, o kadar merhametli rabbimiz var ki; yaptığın minicik bir hayırdan dolayı bir kula, sonsuz cennet köşkleri bahşeder.
Her şeye gücü kudreti yeten bu rabbimiz, o çöplük dünyanın bir sinek vızıltısından fazla olmayan sıkıntısına derman olmaz mı?
Onun büyüklüğü her şeye her şey kadirdir.
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
- “Kim Allah’a kavuşmayı sever ve isterse Allah’ta o kimseye kavuşmayı sever. Kim de Allah’la beraber olmaktan hoşlanmazsa Allah’ta o kimseyle buluşmak istemez.”
Ondan isteyip te bir fayda elde edilmeyişinde sebep rabbimizden değil, kendimizdendir. Eksikliği kendimizde arayıp istemeyi bilmediğimizden dolayıdır.
Himmet ulaşmıyorsa durumunuzu tekrar tekrar gözden geçirin. Yapacağınız talebi; aslına esasına uygun olarak yapın.
Allahü Teâlâ’dan bir talepte bulunurken, asıl olan şey bu talebin şeriata uygun olmasıdır. Şeriata uygun olmayan hiçbir talep Allahü Teâlâ tarafından karşılık görmez.
Talepte bulunur iken onun sevdiği büyükleri araya koyun ki; talebiniz geri dönmesin. Bu dediklerimi yapar iseniz bugün size dağ gibi gelen sorunlarınızın bir toz gibi dağılıp gittiğine şahit olursunuz biiznillah..
Unutmayın kâinatın sahibi Allahü Teâlâ Azimüşşan, her şeye kadirdir. Bunu bilip buna inanıp halis kalp ile yapacağınız hiçbir imdat çağrısı karşılıksız kalmaz.
METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ