SOHBET -34.. NEFS MÜCADELESİ
SOHBET -34
NEFS MÜCADELESİ
Akıllı tüccar ahirete yatırım yapan tüccardır.
Dünyaya yatırım yapan tüccar en akılsız tüccardır.
Biri geçici zamana, diğeri sonsuz zamana yatırım yapar.
Dünyaya yatırım yapanın yatırımı başkalarına kalır. O yatırımı ahirete götüremez. Ahirete yatırım yapan yatırımı ile sonsuza kadar kendisinde alır.
Dünyaya yatırım yapan toprağın altında hesap verirken, malını bıraktıkları yukarıda keyif çatar.
Ahirete yatırım yapanlar yanında götürdüğü için toprağın altında da mahşerde de rahat eder.
Allahü teâlâ insanda üç görünmez şey yarattı: Akıl, kalp ve nefs.
Bunların varlıklarını, yaptıkları işlerle ve dinimizin bildirmesi ile anlıyoruz.
Akıl ve nefs; dimağımızda, kalp; yüreğimizdedir.
Bunlar, madde değildir, yer kaplamazlar. Buralarda bulunmaları, elektriğin ampulde bulunması gibidir. Peygamberler ve veliler hariç, herkesin nefsi, çok kötüdür.
Bu kötü nefse, (nefs-i emmare) denir ki, kötülüklere sürükleyen nefs demektir.
İnsanın en büyük düşmanı bu nefsidir. Daha sonra kötü arkadaş ve şeytan gelir. Kötü arkadaş ve şeytan da nefse tesir ederek insana zarar vermeye çalışırlar.
Bu yüzden nefsin, emmarelikten temizlenip, itaatkâr hale getirilmesi lazımdır. Çünkü nefs, doğuştan kâfirdir, daima Allahü Teâlâ’ya isyan etmek ister. Onun vazifesi odur. Kısaca o da vazifesini yapar.
Riyazet; nefsin arzularını yapmamak demektir. Nefs ahmak olduğu için her istediği kendi zararınadır ama farkında değildir. Nefs daima haramları ister.
Mücahede; nefsin istemediği şeyleri yapmaktır. Bu da hayrınadır ama bunu da bilmez. Nefsimiz, iyilik ve ibadet etmemizi istemez. Nefse, günahlardan kaçmak, ibadet etmekten daha güç gelir. Onun için günahtan kaçmak daha sevaptır.
Nefs terbiyesi uzun bir konudur.
Bazen kanmış görünürsün. Bazen kandırmış görünürsün.
Nefsinin direk şiddetini ve celalini çekerek bu mücadele kazanılmaz.
İdare eder gözükerek, nefs terbiyesine devam etmeli.
Nefs aniden ve birden bire terbiye olmaz. Bu terbiye belki bir ömür sürer.
Nefsinizi terbiye ederken dirhem dirhem, yavaş yavaş gidiniz. Nefsle kavgaya son gaz gidilmez. Nefsle savaşı hafif yapmalı.
Nefsle ani ve şiddetli bir savaş yapılırsa, kişinin ruhsal sorunları ortaya çıkar. Hep mutsuz olur. İçinde sürekli bir karamsarlık olur.
Hint fakirlerinin aylarca mağarada aç kalarak yaptıkları, İslam’a uygun değildir.
O ahmaklar nefsi öldürüyor.
Allahü teala’nın istediği şey nefsi öldürmek değil, iman ettirmektir. Bunun için de terbiye etmektir.
Sirkte maharet aslanı terbiye etmektir. Aslan ölürse kişi işsiz kalır.
Hadis-i şerifte buyruldu ki;
- Asıl kahraman, nefsini yenendir.
Aklın alameti; nefse galip ve hâkim olmak ve öldükten sonra gereken olanları hazırlamaktır.
Ahmaklık alameti; nefse uyup, Allah’tan af ve merhamet beklemektir.
Nefsin büyük düşman olmasının nedeni, insanın içinde olmasındandır.
Karşındaki düşmanla cenk edersin. Hatta onu öldürebilirsin. Oysa nefs içindedir. Savaşı kendi içinde yapman icap eder.
Nefsin tek bir amacı vardır; o da kişiyi son nefeste imansız etmektir. Bunun için hiç acele etmez. Tıpkı kendisiyle savaş verenlerin yaptığı gibi, adım adım ilerler. Önce küçük günahlar işletir. Küçük günahları adet haline getirttikten sonra büyük günahlara geçer. Büyük günahları adet haline getirttiğinde, zaten kişinin imanı da gitmiş olur.
Ne acıdır ki; kişi imanının gittiğini ancak toprağın altına indiğinde anlar.
Daha da acısı; bir Müslüman imanını kaybederse, MÜRTED olur. Mürted olan Cehennemin en alt katına, Münafık ve Allah’a karşı ilahlık iddiasında olanlarla beraber olur. (RABBİM BİZİ VE SEVDİKLERİMİZİ KORUSUN)
Nefse helal acı, haram tatlı gelir.
O, kendine tatlı gelenleri kişiye yaptırtmaya çalışır. Haram nefse tatlı geldiği için, kişiye haramı tatlı gösterir. Nefsin esiri olan bir kul aslında bir zehir olan o tatlıyı, seve seve tadar. Tatmakla kalmaz, alışkanlık haline getirir.
Bu tıpkı uyuşturucu müptelası olmak gibidir.
Nefsin eline düşen kişilerin sürekli haram işlemesinin nedeni de budur.
Nefs-i emmare, şehveti ve öfkeyi aşırı çalıştırdığı için, kişiye buna uymak tatlı gelir.
İslamiyet'e uymak ise, bu arzuları frenlediği, tehdit ettiği için, acı, zor gelir..
Onlar yaptıkları işin acı olduğunu bilmezler. O işleri tatlı sanıp sürekli almadan duramazlar.
Zina, içki, uyuşturucu, dünya sevgisi, evlada düşkünlük, mal ve mülk hevesi, makam hırsı, gurur, kibir ve eğlence böyledir.
Nefsin en büyük silahlarından birisi övülmektir.
Övülmek her kişinin hoşuna gider.
Nefs bunu çok iyi bildiği için kişileri sürekli överek, onun hep öğünmesini sağlar.
Öğünmek kişiyi kibire götürür. Kibir ise imanı götürür. Yani basamak basamak insanın imanını elinden alır.
Her kişi yaratıldığında içlerinde övülme hasreti vardır.
Bu kadınlarda daha çok, erkeklerde onlardan daha azdır.
Kadınların bir kısmı bu duygularına yenik düşer, hata üzerine hata yapar.
Kadın ruhu; oyun ve eğlence üstünedir. Bu hepsinin ortak yanıdır.
Bu özellikler nefsinden gelir.
İşte bunları yenen çok az kadın Saliha olup cennete, yenemeyen çok kadın cehenneme gider.
Bu yüzden kadınların nefsini yenmesi erkeklere göre daha zordur.
Kadın ruhu narindir. Övgü, sevgi ve şefkat ister. Bunları bulamazsa nefsi ona bunları verir. İşte o zaman felaket başlar.
Bundan kurtulup, Allah’ın emir ve yasaklarına tam uyan kadınlar elbette çok kıymetli olurlar.
Sıcak havada Allah korkusundan örtünen ile örtünmeyen arasında geceyle gündüz kadar fark olur.
Akıllı kimse odur ki Allah’tan korkan kadının kıymetini bilendir.
Nefsle savaşta ilk kural niyet etmektir.
Yani nefsi terbiye etmeye niyet etmelidir. Sonra o niyetle hareket edebilmek için Allahü teala’ya sürekli yalvarmak ve dua etmek lazımdır.
İşte bu dualarla savaşı kazanmanız nasip olur.
Sonra büyüklerden yardım istemek lazımdır. O büyükler hayatları boyunca nefsleriyle çok şiddetli savaş verdikleri için size yol gösterirler. Tecrübelerini aktarır.
Niyet ve yukarıdaki şartlar yerine gelince, Nefsle savaşın sınırları kendiliğinden ayarlanır.
Buradaki niyet; Allahü teala’nın "Ey Benim kulum" diye hitap edeceği kişi sınıfından olmaktır. O standarttaki kul, nefsini terbiye etmiş kul demektir. O sınıftaki herkes nefsini terbiye etmiş kişidir. Bu da bir nasip meselesidir.
Kişi; nefsin arzu ve isteklerinin peşinde gitmemeli, nefsini terbiye edip nefsini kendi peşine takmalıdır.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: Nefsini zelil eden, dinini aziz etmiş, nefsini aziz eden de dinini aşağılamış olur.
ALLAH’A EMANET OLUNUZ
METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ