Medya
  • 30.6.2003 12:35

TECAVÜZ HABERİ HÜRRİYET'İ ZOR DURUMDA BIRAKTI...

Tecavüz-haber! Bilmiyorum, Hürriyet muhabiri Emel Armutçu, bir gazetecinin en büyük gündelik gururlarından birini, haberinin ve imzasının manşet olmasının hazzını duymuş mudur? Sanmıyorum. 12 yaşındaki bir seri tecavüz kurbanı kızla ilgili haber elbette manşet olabilir... Ama bu kadarı olabilir mi? 'Ağlaya ağlaya bunları anlattı' denilerek, 'Mahkemede açık açık anlattıkları', aynı açıklıkla, aynı ayrıntılarla bir kez de onbinlerce okurun tecavüzüne, onlara da adeta tecavüz ederek sunulabilir mi? * * * İki sayfaya yayılan 'tecavüz-haber'in bir yerinde şöyle 'anlayışlı, duyarlı' bir ifade vardı: '12 yaşındaki N.Ç... mahkemede neredeyse bir sanık gibi sorgulandı. Soruları soran, onun psikolojik durumuna göre davranması gereken bir uzman değil, hakimdi. Üstelik yaşadığı şeyleri, birlikte yaşadığı insanların, yani ona tecavüz etmekle suçlanan kocaman adamların önünde anlattı... Mardin'de mahkeme salonunda her şey bu kadar çıplak, bu kadar basitti.' Bu duyarlılık iyi de, bu ne? İlk sayfada manşetin altından sarkıtarak, içeride iki tam sayfaya yayarak, 'yaşadığı şeyleri, kocaman adamların', küçücük çocukların 'önünde' ve 'bu kadar çıplak, bu kadar basit' teşhir etmek ne? Sizin 'psikolojik duruma göre davranması gereken bir uzman'lığınız mı var? Çocuktan aldığınız bir izin, bir onay, okurlarınızdan gördüğünüz, 'yayınla, yayınla, tüm ayrıntısıyla anlat' baskısı mı var? 'Mahkemede pozisyonları tarif etmek zorunda kaldı' diye başlık atabilen bir gazete, bir de yüzbinlerce insanın, bu arada tabii ki N.Ç.'nin ve binlerce çocuğun önünde, gazete kağıdına sarıp o 'pozisyonları tarif etmek' zorunda mıydı? N.Ç. mahkemeden de beter bir şekilde, bir kez daha bu pozisyonları 'herkesin önünde, Hürriyet kanalıyla tarife' nasıl bir vicdanla zorlanabildi? Bir olayın, bir vahşetin ısrarlı takibi, 'pozisyonlar'ın ağır çekim pazarlanması mıdır? * * * Ön yargılı bakmadığımı, bu haberi ve olayı elbette önemsediğimi, ama veriliş tarzından iğrendiğimi bir misalle vurgulayayım: Aynı gün, Vatan Gazetesi de, Tülay Şubatlı imzasıyla bu olayı sürmanşetten vermiş, içeride de bir sayfa ayırmıştı. Ama haberlerin içinde, üstelik tüm duruşmalara atıf yapıldığı halde, 28 tecavüz sanığının küçük kıza tecavüzlerine satır satır ortak olunmuyordu. Üstelik, Hürriyet'in iki tam sayfasının hiçbir yerinde, bir haberin en temel kuralı olan 'ne zaman'a dair tek bir satır bulunmazken, muhtemelen 'olayın tazeliği'ne dair kuşku uyandırılmamak istenirken, Vatan'ın haberinde, olayın ilk ortaya çıkışı ve beş duruşmanın hepsinin tarihi vardı. O yüzden, belki önemli değil ama, N.Ç. Hürriyet'in manşetine 13 yaşında olarak oturuyor, içeride 12 yaşına da iniyordu. Olayın ısrarla takip edilmesi, konunun insani, hukuksal, sosyal tüm veçhelerine bakılması, cezaların yetersizliğinin gündeme getirilmesi, sanıkların tahliyesine isyan... Hepsi hepsi, elbette üstünde durulası unsurlar... Ama, bir kızın yaşadıkların tüm ayrıntılarının bir 'tecavüz röntgenciliği' üslubuyla verilmesi şart mıydı? * * * Hürriyet'in genel yayın yönetmeni, 'doğru' bir davranışla, bu haber tarzının hesabını vermek amacıyla bir de yazı yazmış. Lakin, 'doğruluk' sadece hesap verebilme niyetinde. Yoksa, manşeti çekmiş, olayın tüm ayrıntılarını teşhir etmiş, hesap vermekten de zaten ilk satırların sonunda vazgeçip bir de herkesi duyarsızlıkla suçlamayı tercih etmiş. Üstelik, buram buram nefret, buram buram suçluluk kompleksi kokan bir yazı. 'Siyasi işkenceleri gündeminden indirmeyen insanlar'a kusuyor, tüm ikiyüzlülüğüyle. Çünkü, küçük bir kıza uygulanan vahşetin kavranması için zorunlu olmayan 'domlu, momlu' ayrıntıları yayınlayabilen yüreği (pardon, 'midesi'), bir başka insanlık suçu olan 'işkence' ayrıntılarını bugüne dek bağırsaklarında bile dolaştırmadı. 'Tecavüzcü devlet görevlileri' karşısında haklı olarak isyan çağrısı yapan 'midesi', işkenceci devlet görevlileri karşısında guruldamadı bile. Bir de, N.Ç.'nin mahkemedeki ifadesini teşhir ederken çağrı yapıyor: 'Bu sözleri midenizi tutarak okuyun' diye. Allah aşkına, kalbiniz, yüreğiniz, vicdanınız yok mu ki, tüm iş 'mide'ye kalıyor. Duygularınız, öfkeniz filan orada başlayıp orada bitiyor. Yoksa onları da çoktan 'mideye' mi indirdiniz! * * * Cumartesi Hürriyet alan tüm anne babalar, yönetmenin, 'Ya bizim kızımız olsaydı' diye sorma çağrısına da belki kulak vermişlerdir ama, 'Ya bizim kızımız okusaydı' endişesini de mutlaka duymuşlardır. Dört kız babası gazete sahibinin midesi, bu 'tecavüz-haber'i kaldırmış mıdır acaba! (UMUR TALU/ STAR) Parayı bastırana enerji veririm İstanbul'a geldiğimiz ilk yıllardı. Rana, ha bire iş arıyordu. Ona dedim ki 'Baksana, etrafımızda bir sürü bol paralı, boş zamanlı ve aptal insan var. Feng-Şui diye bir şey çıkmış, geçen gün okudum, sen kendini bunun uzmanı ilan et bir seneye varmaz dolar milyoneri olursun'. Ama o illa ciddi çalışacak ya, mimarlık ilkeleri olacak ya, tabii ki beni dinlemedi. Aslında genel ilke olarak beni dinleme alışkanlığı olmadığı için büyük ihtimalle konuştuğumu duymamıştır bile. Ve bu yüzden biz büyük bir fırsatı kaçırmış olduk. Düşünsenize Feng-Şui uzmanıyım diye kart bastırmış olsaydı bir anda sosyetenin gözdesi haline gelecekti ve ben de paralar gelmeye başlayınca bu işi birkaç yıl önce çoktan bırakmış, keyfime bakıyor olacaktım şimdi. Aklınıza geliyordur hemen söyleyeyim, evet 'karı parası' yerim, hem de büyük bir gönül rahatlığıyla, yeter ki harçlığımı yüksek tutsun. * * * Son zamanlarda belirli çevredeki insanlar kafayı 'enerjiye takmış durumdalar. Öyle multi-vitaminle gelen enerji de değil bu, havada dolaşan ve görülmeyen, soyut bir şey. Böyle bir şeyin varlığına insanları inandıracaksınız ki, sonra da onu nasıl yakalayacaklarını öğretmek için paralarını cukkalayacaksınız. Feng-Şui'de de bu vardı zaten, aman tuvaleti oraya yapma, aman aynayı oraya koyma pozitif enerji gider negatif enerji doldurur odayı diyorlar mesela. Müşteri yerse bunu haydii bakalım, işçiler, ustalar geliyor ev yıkılıyor, her şey yeniden yapılıyor mimar da zengin oluyor bu yüzden. Şimdi de 'içi sıkılanlar' için seanslar düzenleyen hokkabazlar var. 'Dokunuyorlar' onlara veya havaya elleriyle minik rüzgarlar yapıyorlar ki sıkılan ruh boşalsın negatifi atsın, içine pozitif dolsun. Geçenlerde bir spor salonundaydım, yan odada bazı tipler yere çökmüş elleriyle birbirlerine bazı işaretler yapıyorlardı. Bunların sorunları ne dedim reiki mi ne o 'sporu' yapmaktalarmış, birbirleri arasında pozitif enerji transferi gerçekleştiriyorlarmış o şekilde. Benim kuşağımdan adamlar böyle şeylerden anlamaz. Daha doğrusu benim kuşağımdan olup da bir şekilde fazla çalışmadan para kazanmış yarım akıllılar anlar da, bizler anlamayız. Bize göre kadın ile erkek arasında tek bir pozitif enerji transferi şekli vardır, bizim aramızda en popüler olanı budur, hatta başka bir alternatifi de yoktur bunun. O nedenle salonda oynaşmakta olan gruba kendi bildiğim en favori el işaretimi yapmayı düşündüm bir ara ama büyük ihtimalle bunu da yeni bir enerji transferi biçimi olarak algılayacaklardı (ki bir bakıma kesinlikle de haklı olacaklardı çünkü 'al, al , al, al' işaretini sallamak gerçekten de iyi enerji boşaltır insanın içinden) Sonra işin yoksa otur bir de onlarla konuş dur bakalım. * * * Şimdi de, yeterince sorunumuz yokmuş gibi, bir de Prisma meselesi çıktı başımıza. 'Prisma eğitimi' almak için parayı bastıranlar soyunup oturuyorlarmış yere. El ele tutunup birbirlerinin enerjisini paylaşıyorlarmış. Ben yıllar boyu bazı kadınları soyunmaya ikna etmek için çekmediğim ıstırap kalmadı, başarılı olamadım. Keşke şu Prisma skandalı ben çocukken patlamış olsaydı o zaman hayatta çekmiş olduğum zorluklar da hiç yaşanmazdı. Ben de onlar gibi gözüme kestirdiğim kadına 'Haydi ikimiz Tanrı'nın bizi yarattığı hale dönelim' derdim bu son derece makul teklifi herhangi bir kadının reddetmesi mümkün olmadığına göre bu gerçekleştiğinde de kendi bildiğim yöntemlerle enerji aktarmaya çalışırdım gayet tabii ki. Pozitif veya negatif hiç fark etmez yeter ki aktarma işlemi başarıyla tamamlansın yeterli bana. Şimdi böyle yazdığım için Prisma meselesiyle dalga filan geçtiğimi de sanmayın. Tamamen aksi bir durum var ortada. Olacak bitecek gelişmeleri büyük bir heyecan ile beklemekteyim. Özellikle 80 adet kırbaca ait fatura bulundu ya Prisma evinde, bunu haber aldığım andan itibaren aldı mı bir heyecan beni!.. Bunların nasıl kullanıldığını benden başka kimse merak etmiyor mu yahu!.. Tuncay Özkan'a sordum meseleyi bilmediğini söyledi, ama biliyormuş da sanki bunu benden saklamaktan zevk alıyormuş gibi bir hava sezdim onda. Kendi teorimi söyledim, dominant teyzeler falan filan toplumda birtakım laflar dolaşıp duruyor sakın ha bunlar da böyle şeylere filan bulaşmış olmasınlar dedim. Yani takmışlarsa bilmem lazım çünkü çoğunluğu eski Alman porno filmlerindeki 'Oh Ja, Oh Ja, Ohhhh Jaaaaaa' diye bağırıp lagada lugada giden seksin dışında tek bir şey bilmeyen bu toplumda kendimi yalnız hissediyorum uzun yıllardır, bu histen kurtulma yolu açılır belki, o yüzden ümitlendim. Ama kimse anlatmadı bana o kırbaçların nasıl kullanıldığını şu ana kadar. Bizim muhabirler bu işin kökenine ulaşsalar bile buna ait haberin AKŞAM'da yer alacağını zannetmiyorum. Sayfalarda mayolu kadın resmine kızan bir genel yayın yönetmeni, kırbaç-kadınlar ve seks unsuru içeren bir hikayeyi de laubali diye girmez, buna eminim. Olsa olsa bununla ilgili haber Hürriyet gazetesinde yer alır. Oradaki arkadaşlar seksüel konulara karşı pek bir duyarlılar. 'S' kelimesini duyunca heyecanlanıyorlar. Geçen gün 13 yaşındaki kızcağızın başına gelen felaketi öylesine bir detayda anlattılar ki meseleyi biraz daha uzatsalardı korsan yayıncılar gazeteyi ciltletip yeni bir porno dizisinin ilk sayısı olarak piyasaya sürebilirlerdi vallahi! Şimdi oradaki araştırmacı arkadaşlardan basında bir ilki daha gerçekleştirmelerini bekliyorum. (SERDAR TURGUT/AKŞAM) Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:15

İLGİLİ HABERLER