TOROĞLU DERBİ'NİN HAKEMİ İÇİN NE DEDİ?
BİR ülke düşünün, aynı gün iki saat arayla iki tane çeyrek final rövanş maçı oynanan... Saat 16.00’da başlayan Beşiktaş-Ç.Rize maçının hakemi diyelim ki, maç ücreti olarak 1 lira alırken, saat 20.00’de oynanan G.Saray-F.Bahçe maçının hakemi 2 lira alıyor. İkisi de aynı hedefe koşan maçlar.
Ama birinde Beşiktaş’ın rakibi Rize. Yani küçük takım. Böyle olunca hakemin de parası küçük oluyor. Diğerinde G.Saray’ın rakibi F.Bahçe. Yani büyük takım, parası da büyük. İki tarafta da aynı oyun kuralları uygulanmıyor mu? Evet. Peki niye burada fazla, orada az. Çünkü büyük takım, küçük takım farkı futbol federasyonları tarafından kabul edilmiş. Bu, maç parasına bile tesir etmiş.
Şimdi çoğunuz diyeceksiniz ki, "Bu maçla bu paranın ne alakası var?" Bir hakem çıkıyor, iki büyük takımın maçında oyun kurallarını kitabın yazdığı gibi uygulamaya kalkıyor. Amma ve lakin o büyük takım futbolcuları buna hazır değiller. Çünkü onlar büyük takımlarda oynuyorlar, onlara kurallar değişik uygulanmalı.
Ben olsam Kalli’yi yollarım
G.Saray yönetiminde yetkili olsam, artık bu Kalli’ye, turu geçtiği günde Almanya biletini veririm. Rakip iki kişi eksik oynuyor, G.Saray takımı oyundan düşmüş durumda. Her an gol yiyeceğim diye bağırıyor. Tribünde en cahil futbol seyircisi bile bunu görüyor. Sarı kırmızılılarda acil değişiklik lazım. Ama Kalli seyrediyor. Kalesinde de golü görüyor. Bu dakikadan sonra G.Saray rakibe hep göbekten hücum ediyor. İki kişi eksik F.Bahçe’nin istediği gibi. Üç tane topu sıfıra indiremiyorlar. Ne zaman indiriyorlar? İkinci golü buldukları pozisyonda. Kornerler hariç 70. dakikadan bu dakikaya kadar sıfırdan bir tane hareketli orta yapamıyor G.Saray. Ümit Karan, Hakan Şükür, Arda ceza alanı yayının üzerindeler. F.Bahçeliler de oradalar. 10 kişi kaldığında bile F.Bahçe sahada fizik olarak daha diri. Lugano’nun atılışını düşünün. Senin sarı kartın var, yine hakeme gözlük işareti yapıyorsun. Top toplayan çocuk, tacı kullanması için topu Gökhan’a atıyor. O yere eğiliyor, topu almıyor. Onu da geçin, sarı kartı görünce topu hakeme vuruyor.
Lincoln’ü gören yok!
Lincoln’e dünya yıldızı diyorlar. Her pozisyonda ayakta durmayı değil, düşmeyi kolluyor. Zaten G.Saray’a geldiği günden beri Lincoln’ü ayakta dururken gören yok. F.Bahçe’de kaleci Volkan, düzgün işler yaptı. Carlos’un olmaması defansın dengesini bozuyor. Çünkü bu oyuncu, çapraz toplarda ters kademeye girerek Lugano’nun ve Edu’nun çok açığını kapatıyor. Gökhan da kusursuz oynadı. Ama o hareketi yapmamalıydı. Hakan Şükür’le Ümit Karan hakemle 90 dakika muhabbetteler. Hakemle bu kadar çok konuşan futbolcu toplulğu başka bir ülkede var mı, bilemem. Ama maalesef bu maçtan sonra da yöneticiler hakemi hedef alarak F.Bahçe’de kendi futbolcularını, G.Saray’da da Kalli’yi kurtarmaya kalkacaklar. Bence dün akşamın iki büyük fiyaskosu vardı. Birisi Lugano, diğeri de Kalli.
Not: 63. dakikada Gökhan, topa vurmak yerine Kezman’a çıkarsa, olay bitecek. Ama bunu kimse bugün tartışmayacak. Dünkü maçın ana fikri şu. Türkiye’de en üst düzey iki takım maç yapıyor. Böyle bir maçta bir hakem çıkıyor. Bilgisi, görgüsü, kapasitesi oranında oyun kurallarını uyguluyor. "Hakem bu kurallarda Türkiye’deki diğer hakemlerin yaptığı gibi daha esnek olabilir miydi? Niye bu hakem kuralları bu kadar katı uyguladı?" diye tartışılıyor. Kuralların uygulanmasıyla uygulanmaması arasındaki fark, Türkiye’de ne kadar eyyama giriyor; kaç gram ya da kaç kilogram eyyam oluyor. Hiç onu düşünüp tartıştınız mı?