Sağlık
  • 14.11.2004 14:02

TÜRKİYE'NİN ÜÇTE BİRİ DİYETLİ...

YUSUF ZİYA ERARSLAN ANKARA-Türkiye'nin 7 coğrafi bölgenden 1 ilde, il merkezlerinden 1, kırsal bölgelerden de 1 olmak üzere toplam 14 sağlık ocağında yapılan araştırma, ''yetersiz, düzensiz ve yanlış beslenme'' nedeniyle kalp, şeker ve hipertansiyon hasta sayısında ciddi düzeyde artış olduğunu gözler önüne serdi. Temel Sağlık Hizmetleri Gıda Güvenliği Daire Başkanlığı tarafından yapılan ''Sağlıklı Beslenelim Kalbimizi Koruyalım'' araştırma raporu tamamlandı. Araştırmaya 10 bin 680'i kadın, 4 bin 788 erkek olmak üzere toplam 15 bin 468 kişi katıldı. Araştırmaya katılanların yüzde 53.7'sinin şehir merkezinde, yüzde 46.3'ünün ise kırsal yerleşim merkezinde yaşamasına özellikle dikkat edildi. Araştırmaya katılanların yüzde 22.2'si yani 3 bin 439 kişi hiç ilaç kullanmadığını belirtirken, bin 261 kişi en az bir ilacı devamlı olarak kullandığını ifade etti. Bu arada şehir merkezlerinde ilaç kullanımının yüzde 63.9 ile kırsal yerleşim merkezlerine oranla daha fazla olduğu tespit edildi. İçel, Muğla ve Erzincan'da ise sürekli ilaç kullanımının düşük oranda olduğu görüldü. Araştırmada, kırsal yerleşim merkezlerinde yaşayanlar arasında diyet uygulayanların oranının şehir merkezlerinde yaşayanlara göre daha fazla olduğu ortaya çıktı. Cinsiyet farkı gözetmeksizin diyet bilgilerine ulaşılan 12 bin 29 kişiden 3 bin 380'inin yani yüzde 28.1'inin de diyet uyguladığı kaydedildi. TÜRK TOPLUMUNUN BESLENME BİLGİSİ YOK Araştırmaya katılanların daha önce beslenme bilgisi edinip edinmedikleri yönündeki sorulara cevabı ise çarpıcı oldu. Buna göre farklı kaynaklardan (sağlık personeli, basın-yayın organları gibi) bu bilgiyi edinenlerin genel oranının yüzde 32.5 olduğu, tüm toplumda yüzde 21.6 düzeyinde olan beslenme bilgisi olanların oranının ise, kadın ve erkeklerde birbirine yakın değerlerde olduğu belirlendi. Beslenme bilgisini sağlık personelinden edinenlerin oranı yüzde 71.5 olarak belirlendi. Sağlık personeli arasında doktorlar yüzde 55.3 ile ilk sırada yer alırken, ebe-hemşireler yüzde 12.9 ile ikinci, diyetisyenler yüzde 3.3 ile üçüncü sırada yer aldı. Çalışmaya katılan bireylere düzenli fiziksel aktivite yapıp yapmadıkları soruldu. Araştırma sonucunda toplum genelinde düzenli olarak fiziksel aktivite yapanların tüm toplum için oranının yüzde 3.5 düzeyinde olduğu görüldü. Diğer bir deyişle toplumun yüzde 96.5'inin düzenli fiziksel aktivite yapmadığı ortaya çıktı. Araştırmaya katılan bireylerin eğitim düzeylerine bakıldığında, kişilerin yaklaşık 5'te 1'inin yani yüzde 20.5'inin lise ya da yüksek okul mezunu, okur-yazar olmayanların genel oranının ise yüzde 20.3 olduğu görüldü. Okur-yazar olmayanların büyük çoğunluğunu ise kadınlar oluşturdu. Daha önce beslenme bilgisi almış olmak ile eğitim düzeyinin ilişkisi araştırıldığında, eğitim düzeyinin yükselmesine paralel olarak beslenme bilgisi edinenlerin oranlarında da artış olduğu belirlendi. Buna göre; okur-yazar olmayanların yüzde 18.3'ünün, lise mezunlarının yüzde 26'sının ve yüksek okul mezunlarının da yüzde 43.6'sının daha önce beslenme bilgisi edindiği tespit edildi. AKSARAY, HİPERTANSİYONUN EN FAZLA GÖRÜLDÜĞÜ İL Çalışmaya katılan bireylere kalp hastası olup olmadıkları soruldu ve kalp hastalığı olduğunu ifade edenler yaş gruplarına göre değerlendirildi. Araştırmada yaş artışına paralel olarak her iki cinsiyette de kalp hastalığı sıklığının arttığı, buna karşılık aynı yaş grubundaki kadın ve erkekler arasında istatistiksel olarak önemli bir farklılığın olmadığı kaydedildi. Bu arada araştırmaya katılanlardan, herhangi bir hastalığı olmadığını ya da herhangi bir hastalık nedeniyle ilaç kullanmadığını söyleyen 6 bin 664 kişiden 717'sinin hipertansiyonu olduğu belirlendi. Bu şekilde yapılan değerlendirme sonucuna göre ise erkeklerde hipertansiyon görülme sıklığının yüzde 19.5, kadınlarda yüzde 22.6 olduğu anlaşıldı. Tüm toplumda hipertansif olan bireylerin yalnızca yüzde 20.1'inin anti-hipertansif ilaç tedavisi aldığı belirlendi. Anti-hipertansif ilaç tedavisi alanların ise yüzde 45.9'unun arteriyel kan basınçlarının normal sınırlar içinde olduğu, bir başka ifadeyle bireylerin yüzde 54.1'inin anti-hipertansif ilaç tedavisine rağmen AKB değerlerinin kontrol altına alınamadığı ortaya çıktı. Şehir merkezlerinde anti-hipertansif tedavi altında olanların oranı yüzde 22.3 iken, kırsalda bu oran yüzde 5 daha düşük düzeyde bulundu. Araştırmaya dahil edilen bireylerden elde edilen verilere göre, Türk toplumunda hipertansiyon konusunda şehirleşmenin önemli bir etken olduğu görüldü. Çünkü şehir merkezlerinde hipertansiyon görülme sıklığı yüzde 23.5 iken, kırsal kesimde bu oranın yüzde 19.5 değerine düştüğü ifade edildi. Şehir merkezi ve kırsal kesimde hipertansif kadın oranlarının sırasıyla yüzde 58.4 ve yüzde 41.6 olduğu ve bu iki oran arası farklılığın istatistiksel olarak önemli olduğu belirlendi. İllere göre analiz yapıldığında hipertansiyon görülme sıklığının Aksaray'da yüzde 31.1, Balıkesir'de yüzde 29.8, Ordu'da yüzde 22.4, Erzincan''da yüzde 21.8, Gaziantep'te yüzde 18.4, İçel'de yüzde 14.3 ve Muğla'da yüzde 12.6 düzeylerinde olduğu tespit edildi. KADINLARIN YARIYA YAKINI AŞIRI ŞİŞMAN ÇIKTI 40-69 yaş grubunda kadınlar arasında hipertansiflik oranının erkeklere göre belirgin derecede fazlalığı dikkati çekti. Araştırmada diğer yaş gruplarında kadın ve erkekler arasında hipertansiflik oranı yönünden belirgin bir farklılık olmadığı görüldü. Tüm toplumu yansıtan çalışma gurubunda diyabet hastası olduğu saptanan bin 824 kişiden 724'ünün (yüzde 39.7) hipertansif olduğu görülürken, diyabeti olmayan bin 519 kişiden 2 bin 602'sinin (yüzde 19.2) hipertansif olduğu kaydedildi. Hipertansif olan erkeklerin yüzde 15.8'i, kadınların yüzde 16.6'sında aynı zamanda kalp hastalığı olduğu saptandı. Erkek ve kadınlarda hipertansif olan ve olmayanlarda kalp hastalığı görülme oranları arasındaki farklılığın istatistiksel olarak önemli olduğu görüldü. Kalp hastalığı olduğunu beyan edenlerin yüzde 37.1' inin aynı zamanda hipertansif olduğu, herhangi bir hastalığı olmayan ya da kalp hastalığı dışında bir başka hastalığı olduğunu ifade edenlerin yüzde 19.4'ünün ise hipertansif olduğu saptandı. Erkeklerde aşırı şişmanlık oranı (obez) (1. derece, 2. derece toplamı) yüzde 21.2 iken, kadınlarda bu oran yüzde 41.5 olduğu belirlendi. Kadın ve erkekler arasında obezite oranları açısından farklılığın istatistiksel olarak önemli olduğu görüldü. Araştırmada obez erkeklerin yüzde 9.4'ünde ve obez kadınların yüzde 9.8'inde kalp hastalığı olduğu, obez olmayan erkeklerin yüzde 8.3'ünün, kadınların ise yüzde 7.1'inin kalp hastası olduğu tespit edildi. Erkeklerde obez olanlar ile olmayanlar arasında kalp hastalığı yönünden fark görülmezken, kadınlarda obez olanlarla olmayanlar arasında kalp hastalığı açısından önemli fark görüldü. SAĞLIK BAKANLIĞI'NDAN ÖNERİLER Sağlık Bakanlığı, ''Sağlıklı Beslenelim Kalbimizi Koruyalım Araştırması'' sonuçlarına göre, vatandaşlara, ''Beslenmenize ve kalp sağlığınıza dikkat edin'' uyarısında bulundu. Bakanlık, öneri reçetesinde şu bilgiler yer aldı: ''Sağlık Bakanlığı tedavi edici hizmetlerin yanı sıra koruyucu sağlık hizmetleri konusunda da çeşitli çalışmalar yapmaktadır. Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün en önemli görevi koruyucu sağlık hizmetlerini geliştirmektir. Bilindiği gibi koroner kalp hastalığının oluşumunda yaş, aile öyküsü, sigara, hipertansiyon, hiperkolesterolemi, diyabet, obesite, beslenme şekli, fiziksel aktivite yetersizliği, stres, genetik ve çevresel faktörler gibi pek çok risk faktörü etkili olmaktadır. Dolayısıyla hastalıktan korunmada izlenecek yol; hastalığa yol açan risk faktörlerinin etkilerini mümkün olduğunca minimum seviyeye indirmek, bireyleri kroner kalp hastalığı konusunda bilinçlendirmek, yaşam kalitesini yükseltmek, ayrıca risk altında olan bireylere yönelik koruyucu tedbirler almaktır. Kroner kalp hastalığı bireylerde iş gücü kaybına yol açarak verimliliği düşürmesinin yanı sıra tedavi giderleri ve yaşam kalitesi bakımından da toplumu olumsuz yönde etkilemektedir. Bireylerin ve toplumun sağlıklı ve üretken olabilmesi için kroner kalp hastalığından korunmada her türlü tedbir alınmalı, temel sağlık hizmetleri yaygınlaştırılmalı, etkinliği artırılmalı ve toplumun bilinçlenmesi amacıyla risk faktörlerinin etkisini azaltmaya yönelik etkin projeler ve programlar geliştirilerek uygulanmalıdır.'' Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 23:16

İLGİLİ HABERLER