İnal Batu (Emekli Büyükelçi):
Türkiye karşıtları ve yanlıları arasında Kıbrıs konusunda kıyasıya bir pazarlık sürüyor. Hangi taraf pazarlıkta galip gelecek, son ana kadar bilmek mümkün değil. Artık Türkiye’nin tavrı da çok önemli. Türkiye artık bazı şeylere ‘hayır’ demeyi öğrenmeli. ‘Türkiye ne yaparsak yapalım evet, diyecektir’ görüşü değiştirilmeli. Türkiye’nin sabrı sınanıyor. Bunların hesabı Türkiye’nin ‘lanet olsun’ deyip bu işten vazgeçmesidir. Kıbrıs bahane olarak kullanılıyor. Çirkin bir oyun oynanıyor. Siyasi ahlak kurallarını ayaklar altına alan şerefsizce davranışlardır. Fransa, utanma duygusunu kaybetmiştir. Rumlar bile Fransa’dan daha ılımlı.
Prof. Haluk Günuğur (AB Der. Bşk.):
Fransa iç politikasında Türkiye’ye vurarak prim yapıyor. Türkiye üzerinden, Kıbrıs üzerinden, prestij kazanmak için bunlar yapılıyor. Yani kendi iç politikalarında adaylar Türkiye’ye zorluk çıkartıp, bu sürecin sonunda Cumhurbaşkanı olmayı hedefliyorlar. Bu, şerefli bir davranış değildir. Rum kesimi vetosunu kullanmaya hazırlanıyordu. Oysa Fransa’nın şimdiki bu gereksiz çıkışı nedeniyle Rumların da ezberi şaştı. Fransa Türkiye’yi kendi iç politikasına mahkum etti. Ama müzakareler başlar. Asıl sorun müzakerelerden sonra. Dilerim Annan Planı ufak tefek değişiklerle gündeme gelir.
Prof. Hüseyin Bağcı: (ODTÜ):
Hukuki ve teknik açıdan bir sorun yok. Olayı siyasi boyuta taşıyarak baskı kurmak istiyorlar. Bu aşamadan sonra T.C. Hükümeti’nin bir şey yapmasına gerek yok. Avrupalılar kendi aralarında tartışsınlar, birbirlerine girsinler. Türkiye ise taze gelin gibi otursun. Bırakalım kaynanalar tartışsın. Türkiye oturacak ve bir şey yapmayacak. Bir şey yapmazsak müzakereler başlar. Zaten şurada bir ay kaldı. Bence 3 Ekim’de müzakereler başlayacak. Çünkü Türkiye artık obje değildir ve tüm sorumluluklarını yerine getirmiştir. Ucu açık müzakere kavramını bile gelecek yılları düşünerek, sosyal gelişimi düşünerek kabul etmiştir.
(AKŞAM)
Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 11:12