Akit Gazetesi bakanın istifasını istedi
Hükümet bunun hesabını vermeli
Sonunda Hükümet, bir çuval inciri berbat etmeyi, pişmiş aşa su katmayı, özgürlüğü kendi eliyle iptal edip yasağı kendi eliyle ihya etmeyi başardı!...
Nasıl mı?
Derslere başörtüsüyle giren bir “Din Kültürü” öğretmeni, “Kılık-Kıyafet Yönetmeliği”ne aykırı davrandığı gerekçesiyle memurluktan çıkarılır. Öğretmenin hukuk mücadelesi sonunda, Danıştay 12. Dairesi kararını verir: Başörtüsüyle derse girmek “memurluktan çıkarılma” ile cezalandırılamayacaktır. Böylece başörtülü öğretmenlerin ve diğer kamu çalışanlarının önündeki yasak, Danıştay kararı ile kalkmış olur.
Ancak Milli Eğitim Bakanlığı, Danıştay’ın “başörtüsüne serbestlik getiren karar”ına Hukuk Müşavirliği eliyle itiraz eder. Böylece kaldırılan yasağın, Hükümet’in marifetiyle tekrar getirilmesinin önü açılmış olur.
Şimdi bundan ne anlayacağız?
Demek ki sıra müslümana gelince hakkın da, hukukun da hiçbir önemi yokmuş.
Demek ki kamuda başörtüsünün serbest kalmasını isteyen 13 milyonu aşkın imzanın Hükümet nezdinde hiçbir kıymeti yokmuş.
Demek ki müslüman kadının başörtüsünün, ülkeyi terör ve kaosa sürükleyen, kan ve gözyaşına boğan, bölünmenin eşiğine getiren PKK-KCK teröristleri kadar değeri yokmuş.
Demek ki AKP’nin başörtüsü sorununu çözme gibi bir derdi yokmuş.
Ya da, demek ki AKP, hâlâ “başörtüsü sorunu üzerinden seçim yatırımı yapma” gibi bir “çirkin politika”ya sarılıyormuş.
Yani bu sonuçtan bunları mı anlamalıyız?
Milli Eğitim Bakanı ve Hükümet, MEB’in itirazını Hukuk Müşaviri’nin üzerine yıkarak paçayı kurtaracağınızı sanıyorsa, yanılıyor. Zira Bakan imzalamasa o itiraz yapılabilir miydi?
Nitekim itirazın altında Bakanlık Müsteşarının ve Bakan’ın imzaları var. Bu durumda kimse, MEB Hukuk Müşaviri’nin emekli olmasıyla bu işin kapandığını zannetmesin.
Bu iş burada bitmez. Ya Müsteşarıyla birlikte Bakan da istifa edecek, ya da Hükümet bunun hesabını verecek! Bu işin lamı-cimi yok. Bu iş tevil götürmez. Bu iş tolere edilemez. Bu iş, “Hükümet’in başörtüsü konusundaki samimiyet testi”ne dönüşmüştür artık.
Ya herro, ya merro... Daha ötesi yok! Başka müsamaha yok! Yeni avans yok! Artık tolerans denizi bitti, hüsn-ü zan ummanı kurudu!...
Şimdi Bakanlığın itirazı üzerine Danıştay yasağı tekrar getirirse ne olacak? Çözüm için başka bir yol kalır mı? Sorun “çözüm”le nihayetlenmişken, yeni ve nereye kadar uzanacağı, ne kadar süreceği belirsiz bir arayış kulvarına girmenin ne gereği vardı?
Sizde hiç mi akıl-mantık yok? Hiç mi ferasetiniz kalmadı?
11 yıldır müslümanların omuzlarında iktidar nimetini tadıyorsunuz, bari bunun için en ufak bir ahde vefanız olsun; o da mı bulunmuyor? Yoksa, “başörtüsü üzerinden oy devşirme politikası”nın çirkinliğini mi sürdüreceksiniz?
Neymiş, “mevzuata göre”, “prosedür gereği” MEB Hukuk Müşavirliği’nin itiraz etmesi gerekiyormuş.
İnsanları aptal yerine koymanın daha yalın bir anlatımı olamazdı hani. Bir “hakkı ihya” eden karara karşı, o “hakkı iptal” etmeye yönelik itirazın mevzuat gereği olduğunu söyleyerek milleti “salak” yerine koymakla nereye varacağınızı sanıyorsunuz?
Mevzuat gereği Bakanlık Danıştay kararına itiraz etmeliymiş! Siz onu külahıma anlatın. Mevzuatmış... Yemişim mevzuatını. “Hak ihyasına itiraz”ın mevzuatı mı olur? Ümüğünüzü mü sıktılar “itiraz edin” diye?
PKK aklanırken, KCK teröristleri serbest bırakılırken, yerel ve küresel şer odaklarının kurguladığı “kalkışma”ya katılanlar ortalıkta cirit atarken kim, hangi mevzuatı hesaba kattı da bunlara sınırsız tolerans gösterildi?
Madem öyle, 28 Şubat darbecileri niçin hâlâ içeride? Onları da bırakın bari. Öyle ya, onlar da mevzuat gereği yapmadılar mı yaptıklarını?
Beceriksizliğinizin, basiretsizliğinizin, milletin duyarlılıklarına karşı umursamaz tavrınızın üstünü, “mevzuat saçmalığı”yla örtebileceğinizi mi; bunun hesabını vermeyeceğinizi mi sanıyorsunuz?
Bunun tek bir anlamı var: ihanet!... Milli Eğitim Bakanı’nın yaptığı millete ihanettir! AK Parti seçmenine ihanettir! AK Parti’yi omuzlarına alıp, bulunduğu noktaya taşıyan “müslüman halk”a ihanettir! İnsan hak ve özgürlüklerine ihanettir!...
Bu, sadece Milli Eğitim Bakanı’nın ihaneti ise, bu dakikadan sonra Bakan o koltukta bir saniye bile otur(a)mamalıdır. Hükümetin ihaneti ise, Hükümet bunun hesabını hemen ve ivedilikle vermelidir.
Evet, Hükümet bunun hesabını vermeli. İşe de Milli Eğitim Bakanı’nı müsteşarıyla birlikte görevden almakla başlamalı. O Bakan o koltuktan bir an önce inmeli. Hatta, az bir “duyarlılık”ı varsa, kendiliğinden istifa etmeli.
Hayır mı?
Buna milletin cevabı şu olacaktır:
“Mizan”dan önce sandıkta görüşürüz!