Akit Gazetesi sayesinde nasıl 28 Şubat'ın adamı oldum?
AKİT GAZETESİ SAYESİNDE NASIL 28 ŞUBAT CUNTASININ ADAMI OLDUM
Geçenlerde bir arkadaş mesaj attı;
- Abi Twitter’de bir liste dolanıyor o listede sen de varsın. Seni 28 Şubat cuntasının adamı göstermişler…
10 sene önceki bir yalan ve iftira muhtemelen FETÖ’cüler tarafından tekrar pişirilmiş, dağıtılıyor…
İşin aslı şu..
28 Şubat dönemiydi.
Çevik Bir ve Erol Özkasnak, sağ kesimin medyasına Genelkurmay’a giriş yasağı koydu.
Sağın hiçbir gazete ve TV mensubu TSK’nın etkinliklerine alınmıyor, davetlerine çağrılmıyordu.
Genelkurmay’a sadece akredite kartı verilen laik ve sol kesimin basın mensupları girebiliyordu.
Yeni Şafak, Yeni Akit, Fetullahçı medyanın Zaman Gazetesi, Başbakan Erbakan’ın gazetesi Milli Gazete bile yasaklaydı. Aynı şekilde Televizyonlarda yasak kapsamındaydı.
Ben o zamanlar TGRT’nin Ankara Temsilcisi'ydim.
İHLAS grubunun medyası; TGRT, Türkiye Gazetesi ve İHA’da yasaklıydı.
TGRT’nin Genel Müdürü Ali Baransel’di.
Kendisiyle bu yasak meselesini konuştum. “Genelkurmay’da ne oluyor ne bitiyor hiçbir bilgi alamıyoruz. Bilgi alamayınca da haber yapamıyoruz” dedim.
Neyse o dönemde Ali Baransel uğraştı didindi. Bildiğim kadarıyla Kenan Evren’i de araya soktu.
İHLAS’a izni koparttı.
TGRT, Türkiye Gazetesi ve İHA’da TSK’ya akredite edildi.
Böylece bütün faaliyetlere davet edilmeye başlandık.
Tam da 28 Şubat’ın o ünlü brifinglerinin verildiği zamandı.
Özkasnak’ın Genelkurmay’ın ekranına yansıtılan Erbakan’ın fotoğrafına metal çubukla vurup, “İşte irticanın başı” dediği o ünlü brifingler.
Bu brifinglere: akredite olan medya kuruluşlarının; Genel müdür veya Genel Yayın Yönetmenleri ile Ankara temsilcileri çağrılıyordu.
Her medya kuruluşunda iki kişi çağrılınca yaklaşık 40 üst düzey basın mensubu içeriye alınıyordu.
O tarihte PKK ile Mehmetçik arasında kan gövdeyi götürüyordu.
Brifing veren paşa aynen şöyle dedi;
- TSK olarak tehdidin numarası ve önceliği değişmiştir. Bugüne kadar 1 numaralı tehdit bölücü ve yıkıcı faaliyetler ve PKK terörü idi. Bugün itibarıyla 1 numaralı tehdit, irticai faaliyetlerdir.
TSK olarak önceliğimiz PKK değil, irticadır.
En ön sırada oturuyordum. Kulaklarıma inanamadım. Dondum kaldım.
Etrafıma baktım kimsede tık yok. Resmen şok oldum.
İrticai tehdit dedikleri örgütlenmenin tek bir eylemi yok. Silahlı çatışma yok.
Buna rağmen PKK’dan öncelikli tehdit ilan edildi.
Bunları bir tek ben yazdım, bir tek ben anlattım.
Brifing bitip de dışarıya çıktığımızda, telefonlarımız 112 acile dönerdi.
Bakanlar, bürokratlar, içeriye alınmayan sağ kesimin gazetecileri tek tek arar içeride ne olduğunu sorardı.
Ben de açık yüreklilikle anlatırdım.
Beni genellikle: Başbakan Erbakan’ın Özel kalem Müdürü arkadaşım Mehmet Kahraman, o zamanki bakanlardan Bülent Arınç, Abdullah Gül ve Şevket Kazan arardı.
Bakanlarla, kendi düşüncemle birlikte brifingde olup bitenleri konuşurduk.
Tayyip Bey’in arayıp aramadığını tam hatırlamıyorum.
Medyadan; Yeni Şafak, Yeni Akit, Milli Gazete Ankara temsilcileri arardı.
Zaman’dan Fehmi Koru da arardı sanırım.
Velhasıl içeriye alınmayan bizim sağ kesimin bütün yöneticileri ve muhabirleri ile geç saate kadar konuşurduk.
Neyse.
2010 yılıydı sanırım.
Bir arkadaş aradı; “Abi Akit Gazetesi seni manşet yapmış. 28 Şubat’ta kullanılan gazetecilerin arasına koymuş” dedi.
Emin olun şaka yaptığını sandım.
Akit’in sitesine girdim.. Manşet ’de şöyle diyor;
- İşte 28 Şubat’ta askerlerin kullandığı 40 gazeteci..
Altında küfürler hakaretler…
Hakikaten meseleyi anlamadım.
Akit’in başında Hasan Karakaya bulunuyordu.
Türkiye Gazetesi’nde de beraber çalışmışlığımız vardı.
Onu aradım dedim ki; “Yav Hasan bu ne rezillik. Ben abisini 28 Şubat’a şehit vermiş adamım. Beni nasıl o alçakların adamı olarak gösterirsin? Yıllarca beraber çalıştık, çok ayıp etmişsin”
O gayet rahat hatta gülerek, “Etme yav sen de mi varsın?” dedi.
la havle vela kuvvete illa billah…
“Tekzip yahut bir açıklama yollayayım mı?” dedim. “Gerek yok ben bir konuşur hallederim ”dedi.
Canım sıkıldı ama ben konuyu halloldu biliyorum.
Akşam bir baktım haber aynen duruyor.
Hasan’ı tekrar aradım. Telefonuma çıkmadı.
Cepten aradım cebini kapattı.
Bunun üzerine sekreterini aradım dedim ki; “Hasan’a söyleyin. Benim adımı burada tutarsa ona hakkım haram olsun. Bu iftira kul hakkına girer. Ben ona hakkımı helal etmiyorum. Kendisini Allah’a havale ettim. Onu asla affetmeyeceğim. Bunu bizzat kendisine söyleyin” dedim.
Yine dönmedi.
Ben bu kez Ali Baransel’i aradım. Listede o da var.
Ali Bey şöyle dedi; “Bunca yıllık bürokratım. Böyle bir cehalet görmedim. O kullanıldı diye adları verilen 40 gazeteci var ya, onlar Genelkurmay’daki brifinglere davet edilen TSK’ya akredite olan gazeteciler.
Dikkat edersen listedeki isimler, akredite medyanın Ankara Temsilcileri ve Genel Yayın yönetmenleri olmak üzere ikişer kişi.
Gülünç durum şu; o listede TRT ve AA’nın yani devletin medyasının genel müdürü ve haber müdürleri de var.
Sonradan anlaşıldı ki; Erol Özkasnak, Genelkurmay Başkanlığı Basın Yayın Halkla İlişkiler ve Tanıtım Daire Başkanlığı'na yazı gönderip, Brifinge katılan kişi ve kurumlarına teşekkür mektubu yollatmış.
İşte Akit’in “kullanılan gazeteciler listesi” diye manşet yaptığı o liste, brifinge iştirak ettikleri için teşekkür yollanan gazeteciler.
Bu arada ben o teşekkür mektubunu da hiç almadım. O mektup TGRT’nin Genel müdürlüğüne gitmiş…
Yukarıda anlattığım gibi o brifinglerden sonra beni en çok arayanlardan birisi de Akit Gazetesi idi..
Ben; iftira atanı, yazanı ve yayanı Allah’a havale edip işin içerisinden çıktım.
Şimdi gelelim meselenin iki vahim tarafına…
Benim hakkımı haram edip Allah’a havale ettiğim Akit Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Hasan Karakaya, bu olaydan kısa bir süre sonra Erdoğan’ın Suudi Arabistan gezisinde kalp krizinden hayatını kaybetti.
Buyurun…
Hasan benim ile helalleşmeden ahirete göçtü.
İftira ağır bir kul hakkıdır. Kul hakkı ise günahların en büyüklerindendir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
- Müflis, şu kimsedir ki, kıyamette, defterinde pek çok namaz, oruç ve zekât sevabı bulunur.
Fakat bazılarına çeşitli yönden zararı dokunmuştur.
Sevapları, bu hak sahiplerine dağıtılır.
Hakları ödenmeden önce sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları, bunun üzerine yükletilip Cehenneme atılır. [Müslim]
Kul hakkı beş türlüdür:
1- Mali [Parasal]
2- Nefsi [hayati yönden]
3- Irzi [Haysiyetle ilgili]
4- Mahremi [Namusla ilgili]
5- Dini.
Hadi bakalım.
Genç yaşta ölünce işin doğrusu üzüldüm ve kendi adıma affettim.
Ben affetsem de hesaba çekilir. Haysiyetimle ilgili kul hakkımı aldı çünkü..
Hem de bir iki kişiyle değil, gazetenin okuyucu ve takipçisi sayısınca…
Bu iftiraya kimler inandıysa; onların hepsi benim kul hakkımı aldı.
Kendileri veya ben ölmeden önce arayıp helallik alması icabeder.
Alan alır, almayanın canı bilir.
Bunları yazdım ki. Olur ya birisinin aklında kalır… O işin aslını öğrenip tövbe etsin..
Gelelim ikinci vahim kısmına..
Tabi dostumuz var düşmanımız var..
Birileri Akit’in bu haberini alıp dört bir yana koşturmuş…
- Efendim Metin Özer de askerin adamı çıktı.
Yuh yani..
Abisi Yalçın Özer’i 28 Şubat’a şehit vermiş bana atılan bu iftiraya o dönemde kim inandıysa, canı sağ olsun, Ama bunun mahşerde hesabının da olduğunu bilsin.
Bir müddettir FETÖ’yü perişan ediyorum ya…
FETÖ’cüler benimle ilgili 11 sene önceki bu haberi bulmuşlar.
Twitter’de bu listeyi dolaştırıyorlar.
Görüyorsunuz değil mi?
Bir iftira dünya ve ahirette nelere sebep oluyor.
Siz siz olun, iftiradan ve gıybetten ateşten kaçar gibi kaçın. Yoksa o sözleriniz ahirette ateş olup sizi yakar
Yüce Allah hepimizi kuru iftiradan koruyup esirgesin..
METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ