Gündem
  • 27.6.2005 11:03

AKP GİTMEDEN İLİŞKİLER DÜZELMEZ

(

AKP gitmeden ilişkiler düzelmez

   
 
American Enterprise Institute'de (AEI) araştırma uzmanı olan Michael Rubin, Ortadoğu'nun, Türkiye'nin ve Türkiye-Amerika ilişkilerinin Washington'dan nasıl göründüğünü AKŞAM Gazetesi Ankara Temsilcisi Nuray Başaran'a anlattı.

Bölgeyle tarihi ve coğrafi yakınlığı bulunan Türkiye'nin Ortadoğu'daki rolü ne olmalı sizce? Yani Türkiye, İsrail-Filistin arasında bir arabuluculuk rolünü üstlenebilir mi ve bunu başarabilir mi?

Türkiye zaten bir role sahip, fakat mevcut hükümetinizin bu rolü yürütmeye muktedir olduğunu düşünmüyorum. Norveç Hükümeti Oslo Anlaşması'nı tertipledi ve müzakere etti fakat bunu yaparken diplomasisini de sessiz tuttu. Başbakan Erdoğan ise ilgiden hoşlanıyor. Çok hassas olan görüşme ve müzakereler spot ışıklarının altında yürümez. Türkiye'deki birçok kişi İsrail ve Filistin ile kültürel ve coğrafi yakınlığa sahip olduklarını düşünseler de, bu duygu karşılıklı değil. Birçok Arap, Türklerden hoşlanmıyor bile. Ayrıca, diplomatlar her zaman karşılıklı hoş şeyler söyleyecek olsalar bile, Türkiye'nin PKK'ya yaptığı şeyin aynısını Hamas'a yaparak terörizm ve soykırım ile suçlanan İsrail Hükümeti'nin, AKP Hükümeti'ne Türkiye'nin bu aşamada böyle bir rol üstlenmesi konusunda yeterince güvenmediğini düşünüyorum.

Askeri ilişkiler daha iyi

En son Başbakanımız Tayyip Erdoğan'ın ABD gezisinden başlayabiliriz. Türk-Amerikan ilişkilerindeki kırılma nerede başladı? Ve bu kırılma iki ülke arasında sadece siyasi kanatta değil askeri kanatta da oldu. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz ve ABD ile ilişkilerin Erdoğan-Bush görüşmesinden sonra alacağı seyir ne olabilir?

Irak savaşı bu kırılmanın bir katalizörüydü. 1 Mart oylaması, Türkiye'nin tezkerenin çıkması yönünde karar alacağına kesin gözüyle bakan Amerikalıları şoka uğrattı. Bununla beraber de ikili ve özel ortaklığımıza artık güvenemediğimizin farkına vardık.

4 Temmuz ise ABD ve Türk orduları arasında ciddi bir güven çatlağının oluşmasına neden oldu. Ancak bizim genel askeri ilişkilerimiz, siyasi ilişkilere nazaran hala iyi. Politikacılarımız birbirine güvenmiyor. Erdoğan'ın Büyükelçi Edelman'ı hor görmesi ABD-Türkiye ilişkilerinde yıllarca bir mani bir köstek olarak kalacaktır.

İlişkileri inşa etmek yıllar alır, fakat çok çabuk yıkılabilir. Erdoğan-Bush buluşması iyi bir başlangıçtı. Ancak bu görüşme her derde deva bir görüşme değildi. ABD-Türkiye ilişkilerinin AKP iktidardan ayrılıncaya kadar önemli ölçüde iyileşeceğine inanmıyorum. Yine de, birlikte çalışmak tabii ki önemli ve bulabileceğimiz ve gerçekleştireceğimiz en iyi yol, liderlerimizin buluşması ve sık sık görüş alışverişinde bulunmasıdır.

Stratejik ortaklık sona erdi

ABD için Türkiye ile ilişkiler 'stratejik bir ortaklık' temeline mi oturtuluyor, yoksa 'stratejik ilişki' temeline mi? Bu iki kavramın arasındaki fark nedir?

Demokrasilerimiz, Soğuk Savaş dönemi süresindeki işbirliğimiz gibi konular, iki ülke olarak bizim özel ortaklığımızın temeli idi. Fakat gerçek şu ki, iyi ve kötü zamanlarda birbirimize güvenmiyorduk. Stratejik ortaklık artık yok. Fakat Washington ve Ankara iyi dost ve ortak olmaya devam etmeli.

Kendi açınızdan, ABD-AKP ilişkilerini, ABD-TSK ilişkilerini ve ABD-Türkiye ilişkilerini etkileyen diğer faktörlerin bugünkü durumunu nasıl tarif edersiniz? Aradaki farkların sebepleri nelerdir? Yakın gelecekte Türk-Amerikan ilişkilerinin yönünü hangi faktör, ağırlıkla belirleyecektir?

Bizim ve sizin ordularınız genelde iyi anlaşıyor. Ortadoğu'dan sorumlu olan ABD Merkez Komutanlığı sanıyorum Türk demokrasisine saygı duymuyor. Fakat bizim Avrupa Komutanlığımız ise Türk Silahlı Kuvvetleri ile uzun ve kıymetli bir ortaklığa sahip. AKP ile ilişkilerimiz ise oldukça zayıf. AKP'nin söyledikleri ile yaptıkları arasında büyük bir farklılık görülüyor. Hatta Washington'daki Türk Büyükelçiliği bile AKP'nin ne yaptığını anlamıyor görünüyor. Ancak bunun sebebi AKP'nin görüşmelerinin amaç ve sonuçlarını Türk Büyükelçiliği'ne anlatma gereğini duymaması. Fakat sonuçta Türk halkı seçimlerde AKP'yi seçti. Dolayısıyla, Türk halkı iktidarda bir değişikliğin gerektiğine karar verinceye kadar, bizim onlarla çalışmaktan başka bir şansımız yok. Türk demokrasisine saygı duyuyoruz.




RUSYA'YA GÜVEN KARARINI SiZ VERECEKSiNiZ

Rusya, bir yandan Doğu Avrupa'da AB ile diğer yandan Merkezi Asya ve Kafkaslar'da ABD, Çin ve AB ile yoğun bir rekabete girme sinyalleri veriyor. Sizce bu ne kadar gerçekçidir? Rusya'nın geçmişe dönük hayalleri ve beklentileri, Ortadoğu ve Türkiye'nin Batı ile olan ilişkilerini nasıl etkiler?

Rusya milliyetçi bir ülke değil ve her ülke kendi çıkarlarını takip eder. Türkiye, Rusya'ya güvenip güvenmeyeceğine ya da Türkiye'deki mevcut anti-Amerikanizm konusunda politikada bir değişikliğe gitmeye değer görüp görmeyeceğine karar vermek zorunda kalacak. Washington, Türkiye'ye ne yapacağını söylememeli. Fakat tarihin ve değerlerin güçlü bir ABD-Türkiye ortaklığının yanında olması gerektiği konusunda şüphem yok.

İsrail'in İran operasyonu muhtemel

İsrail'in tek başına İran'a karşı bir operasyon ihtimalini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bence muhtemeldir. 14 Aralık 2001'de Haşimi Rafsancani İsrail'e nükleer bomba atma konusunda tehditte bulundu. Herhangi bir İsrail saldırısı kolay olmayacaktır ama İsrail kendini seçeneksiz hissedebilir ve böyle bir saldırıya karar verebilir.




ABD, SURİYE'YE SALDIRMAZ

Siz özellikle Ortadoğu konusunda araştırma ve incelemeler yapıyorsunuz. Bölgedeki durum hakkında temel bir tablo çizmek gerekirse, nasıl çizersiniz?

Ortadoğu'daki en büyük sorun sorumluluk eksikliği. Tüm Arap dünyası ve İran'da, liderler, halka hesap verme konusunda sorumluluklarını yerine getirmiyorlar ve halka karşı sorumluluk sahibi olduklarını düşünmüyorlar. Türkiye ve İsrail ise bu durumun iki istisnası. İşte bu yüzden, Washington demokratikleşmenin önemli olduğuna karar verdi. İnsanlar yaşamlarından memnun olmadıklarında, tatmin olmadıklarında, aşırıcılığa ve radikalizme yüzlerini dönerler. Hükümetler ise halklarından korktuklarında, ilgiyi ve dikkati dış düşmanlara çekmeye çalışırlar. Gerçek kriz noktaları ve bölgeleri ise, Suriye, İran, Suudi Arabistan ve Mısır. Ancak bu devletlerin hükümetlerinin hepsi de kriz noktası olarak İsrail ve Filistinlileri gösteriyor. Nitekim Başer Esad için, rüşvet, işsizlik, altyapı sorunları ve ülkesi içindeki genel başarısızlığı ile uğraşmak yerine, İsrail'i suçlamak her koşulda çok daha kolay.

Suriye'de kendi ülkesi içinde bir rejim değişikliği bekliyor musunuz? Ya da ABD'nin Suriye'ye karşı askeri bir müdahale olasılığı nedir?

ABD'nin Suriye'ye bir saldırı ihtimali neredeyse yok. Fakat eğer Suriyeliler isterse, biz Amerikalılar, Gürcüleri, Ukraynalıları, Kırgızları ve diğerlerini desteklediğimiz gibi Suriyelileri de destekleriz. ABD ve Suriye'yi askeri bir çatışmaya sürükleyecek tek neden, Hizbullah, Hamas ya da İslami Cihat gibi Suriye'nin sponsor olduğu terörist gruplardan birinin Amerikalıları hedeflemesi ve öldürmesi olabilir. Nerede olduklarına bakmaksızın, Amerikalılar olarak yaşamlarımıza mal olan teröristlerin peşinden gitmeye her türlü hakkımız var. Dolayısıyla, Türkiye de aynı hakka sahip ve bu hakkını PKK konusunda da kullanmakta.




BEYAZ SARAY'IN STRATEJİSİ YOK

İran konusunda ABD'nin politikası nedir?

1953 ve 1979'da, Washington İran halkına karşı ve popüler olmayan bir diktatörü desteklemişti. Aynı hatayı üçüncü kez yapmamalıyız. İranlılar,Türkiye Cumhuriyeti'nin kendi vatandaşlarına verdiği özgürlüklerin aynısını istiyorlar. İran halkı demokrasi istiyor, teokrasi değil.

Beyaz Saray'ın herhangi bir İran politikası ya da stratejisi yok. George Bush bir şey söylüyor, Condoleezza Rice başka bir şey. Bizim yapmamız gereken şey, sade İranlılara yardımcı olmak. Örneğin, sivil topluma ulaşmak, işçi birliklerine yardım etmek ve İran dışından yayın yapmalarına izin vererek basının korunmasına yardımcı olmak.

İsrail-Filistin sorununun çözümünü yakın görüyor musunuz? Ya da yol haritası ve sorunun çözülmesi açısından İsrail ve Filistin hangi noktada duruyor?

Eğer İsrailliler ve Filistinliler tek başlarına bırakılsalardı, sorunu hemen çözebilirlerdi. Fakat İran, Suudi Arabistan ya da Suriye gibi devletler barışı istemiyor. Ve işte bu yüzden canlı bombaları ve diğer teröristleri destekliyorlar. Bir Filistin-İsrail barışı durumunda, hiçbir Arap diktatör kendi ülkesi içindeki rüşvet ya da baskıyı saptıramayacaktır.

(Nuray BAŞARAN-AKŞAM)
Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 12:26

İLGİLİ HABERLER