Amerikal Türk uzmandan kriz yorumu
Türkiye uzmanından son kriz yorumu: Washington’da dostu kalmadı
Washington’daki düşünce kuruluşu Amerikan İlerleme Merkezi’nde (Center for American Progress-CAP) Türkiye uzmanı Max Hoffman, Türk-Amerikan ilişkilerinin 1974’teki Kıbrıs silah ambargosundan bu yana en büyük krizini yaşadığını söyledi. İlişkilerin siyasi boyutunda yaşanan krizden askeri ilişkilerin etkilenmesini önlemenin gittikçe daha zor hale geldiğini belirten Hoffman, iki tarafta da “duygusal liderlerin” olmasının krizi daha da tırmandırdığı görüşünü dile getirdi.
Türk-Amerikan ilişkileri, S-400 meselesi, Kongre'deki Türkiye karşıtı girişimler, FETÖ elebaşı Gülen'in iade talebi, ABD’nin YPG'ye desteği, Türkiye'de hapisteki Amerikan vatandaşları gibi pek çok sorun nedeniyle oldukça gerilimli bir dönemden geçiyor.
İlişkilerdeki bu gerilim, Başkan Donald Trump yönetiminin rahip Andrew Brunson'ın hala serbest bırakılmamasına tepki göstererek Türkiye'ye yaptırım uygulamaya başlaması ve Türk yetkililerden gelen sert açıklamalarla yıllardır eşine rastlanmayan bir krize dönüşmüş durumda.
Hoffman, ilişkilerin geldiği nokta, ABD’nin Türkiye politikası ve bundan sonrasında olabileceklere ilişkin olarak Amerika'nın Sesi’ne konuştu. Hoffman ilişkilerin mevcut durumunu şu sözlerle değerlendirdi:
“Kuşkusuz Türk-Amerikan ilişkilerinde Kıbrıs silah ambargosundan bu yana 1970’lerden bu yana en kötü dönem yaşanıyor. Bu elbette bir birikimin sonucu. Özellikle Suriye konusundaki görüş ayrılıkları ve darbe girişimiyle birlikte gerilim de tırmandı, ABD’nin Fethullah Gülen’i iade etmemesi ve şimdi de Türkiye’de Amerikan vatandaşlarının gözaltına alınması ve tutuklanması sebebiyle de Amerika bir tavır ortaya koymayı tercih etti.”
‘Trump dengesiz duruş sergiliyor’
ABD’nin Türkiye'yle yaşadığı sorunları perde arkası diplomasiyle çözmek yerine kamuoyunda yaptırım açıklamasında bulunmasını değerlendiren Hoffman, “Bence üç sebep var bu konuda; ABD’nin yaklaşımının çarpıcı biçimde değişmesinin sebeplerinden bir tanesi, bir kere başta Başkan Trump var, yani biraz daha zorlayıcı, zaman zaman dengesiz bir duruş sergiliyor. Müzakere konusunda karşı tarafa baskı uygulama yönünde bir tarzı var. Obama’dan biraz daha yaklaşımı farklı. Obama daha hesaplı, daha rasyonel şekilde ilerliyordu. Bir diğer sebep de sessiz bir şekilde diplomasiyi yürütmek çok işe yaramamış gibi görünüyor. Dışişleri Bakanı Türkiye’ye uzun süre baskı uyguladı ancak bunun sonucunu alamadı ve Başkan Trump da böyle bir adım attı” dedi.
‘Duygusal liderler’
Hoffman, Türkiye'nin son yıllarda özellikle bir yandan İran, Rusya, Çin gibi ülkelere yaklaştığını ama diğer yandan da savunma teknolojisi alanı başta olmak üzere NATO'ya üye olmanın avantajlarından fayda sağladığını öne sürdü.
ABD’deki politika yapıcıların da Türkiye konusunda farklı düşünmeye başladığını ifade eden Hoffman, ABD’nin, Türkiye'nin Suriye'de attığı adımların Washington ya da NATO'nun çıkarlarına uyuşmadığı düşüncesiyle Ankara'ya, “ikisine de sahip olamazsınız, bağımsız bir dış politika fikrini anlayabiliriz ama bir yandan da güvenilir bir NATO müttefiki olacaksanız Rusya'yla bu kadar yakınlaşmamanız gerekiyor” mesajını verdiğini belirtti.
Trump ve Erdoğan'ın karakterlerinin de sorunların bugünkü noktaya ulaşmasında rol oynadığı görüşünü dile getiren Hoffman, “Yani iki tarafta da duygusal liderlerin olmasıyla kriz biraz daha tırmanıyor” dedi.
ABD neden bekledi?
Brunson, Türkiye'de iki yıla yakın süredir hapiste olmasına rağmen Amerikan yönetimi neden bu kadar süre geçtikten sonra Türkiye'yi cezalandırma yoluna gitti? Hoffman iki sürecin bunda rol oynadığı görüşünde:
“Öncelikle Amerikan hükümeti, Dışişleri Bakanlığı bu sorunu perde arkasından çözme yolunda çaba gösterdi ama başarılı olamadılar. Ve burada da gazetelerde, Amerikan medyasında Brunson davası yer almaya başladıkça Trump da dedi ki ‘ben bu konudan faydalanabilirim’. Dolayısıyla Dışişleri Bakanlığı’nın elinden bir anlamda bunu alıp büyük bir konuya dönüştürdü.”
Hoffman, hem Başkan Trump hem de Başkan Yardımcısı Mike Pence'in Brunson'ın sürekli din adamlığına vurgu yapmasını eleştirdi ve Amerikan hükümeti açısından önemli olanın Brunson'ın Hıristiyanlığı ya da inanç adamlığı değil, Amerikan vatandaşlığı olması gerektiğini söyledi.
‘Kısa vadede çözülemeyecek kadar derin'
Hoffman, Türkiye ve ABD arasındaki sorunların fazlalığına dikkati çekerek, arada derin bir krizin olduğunu, kısa vadede de çözülmesini beklemediğini söyledi.
Hoffman, “O kadar çok sorun var ki birinde ya da birkaçında anlaşsanız bile hepsinde bir uzlaşıya varamazsınız. Hükümetler arasında güven eksikliği var. Türk toplumunda derin bir öfke ve Amerikan karşıtlığı var. Türkiye’nin Washington'da dostu kalmadı. Kongre de bundan sonra da yaptırımlar için bastırmaya devam edecek” diye konuştu.
‘Askeri ilişkileri korumak zorlaşabilir’
Hoffman, Trump yönetiminde diğer pek çok dış politika konusunda olduğu gibi Türkiye konusunda da iki farklı pozisyonun bulunduğuna işaret ederek, “Yani bir yandan Amerikan hükümetinin pozisyonu var, Dışişleri, Savunma Bakanlıkları'ndaki meslek memurların pozisyonu, bir de Trump’ın kişisel pozisyonu. Her zaman bunlar örtüşmeyebiliyor ve diğer ülkeler açısından bu durum kafa karışıklığı yaratabiliyor” dedi.
Savunma Bakanı Mattis'in de Türk-Amerikan askeri ilişkilerini siyasi ilişkilerde yaşanan kargaşadan ayırmak istediğini kaydeden Hoffman, ancak bunun gittikçe zorlaştığını söyledi.
Hoffman, “Siyaset o kadar düşmanca bir hale geldi ki, o kadar iki taraf arasındaki güven azaldı ki tek bir yanlış anlaşılma veya üçüncü bir tarafın devreye girmesiyle durum daha da kötüleşebilir” diye konuştu.
Güncellenme Tarihi : 3.8.2018 16:22