Yaşam
  • 23.3.2014 10:34

Cahit Berkay, ‘68 kuşağında sevgi ön plandaydı'

Buhafta konuğumuz, Türk rock müziğinin ve Anadolu rock'un öncülerinden Cahit Berkay. Cihangir'in kedileriyle ve birbirinden salaş ve samimi kafeleriyle ünlü daracık sokakalarında yine salaş ve sımsıcak bir kafede keyifli bir sohbet... Cahit Berkay'ın uzun bembeyaz saçlarına aldanıp yaşlandı diyenler aman o yanılgıya düşmesinler. Sohbetimiz süresince Berkay'ın o tükenmez enerjisine bizzat tanık oldum. Bir diğer taraftan müzikle iç içe geçmiş 49 yılın bir sanatçıyı nasıl gençleştirdiği de aşikardı. Cahit Berkay 1968 yıllarındaki o muhalif duruşlu isyankar sert müziklerin nasıl ortaya çıktığını, hem o yıllarda yaşadıkları zorlukları, hem de bunu yapıyor olmaktan aldıkları hazzı anlattı bizlere. Tabii söz konusu sadece eski günler değildi, bugün yaşıyor olduğumuz zamanın müziklerini de değerlendi bütün samimiyetiyle. Sözün kısası satırlar yettiğince 49 yıllık gönüllere taht kurmuş bir müzik serüveninden kesitler sizlerle...

SON OLARAK SÜRGÜN İNEK FİLMİNİN MÜZİKLERİNİ YAPTINIZ, BİZE BİRAZ SÜRGÜN İNEK’TEN BAHSEDER MİSİNİZ?
Sürgün inek filmi benim keyifle çalıştım hatta orada küçük bir rolüm de vardı. Öncelikle filmin hikayesi çok güzeldi. Film, darbelerin toplumumuzda oluşturduğu tramvayı mizahla anlatıyor. Bana senaryo geldiği zaman bayağı heyecanlandım. Beni böylesine heyecanlandıran projeler geldiği zaman beni bir ‘eyvah’ basar. Fimi izlerken duyduğunuz müziklerden daha çok müzik yapmıştım Sürgün İnek için ama hepsini koymadık. Çünkü filmin müzikle boğulmaması gerekiyor. Film müzikleri cebimizde hazır duran şeyler değildir, yeni bir şeyler üretmek gerekir. Sürgün İnek’in film müziğinde hangi enstrümanı ön plana çıkaracağım konusunda kararsız kalmıştım. Ama sonunda bağlamayı ön plana aldım. Çünkü o hikayenin geçtiği coğrafyada bağlama çalınıyor. Selvi Boylum Alyazmalım filminin müziğinin başarısının arkasında da zaten bu yatar. Doğru enstrümanla birlikte duyguyu yakalamanız gerekiyor.

GÜNÜMÜZDE DİZİ MÜZİKLERİYLE İLGİLİ NELER DÜŞÜNÜYORSUNUZ?
Günümüzde bazı diziler var ki müzikle boğulmuş durumda. Çünkü sahneler boş kalmasın isteniyor. Sahnelerin boş kalmasının ve kurtarıcı olarak uzun uzun müziklerin koyulmasının sebebi de bu dizilerin her hafta yayınlanıyor olmasına karşın sürelerinin de çok uzun olması. 120 dakika ya da 90 dakika bir dizi için çok uzun bir süre, böyle olmamalı. Üretim kaygıları ister istemez bir noktada boy göstermeye başlıyor. Senarist de zorlanıyor, dizinin müziğini yapan da. Kalite düşüyor ister istemez.

TÜRK ROCK MÜZİĞİNDE KİMLERİ BEĞENİYORSUNUZ?
Gerçekten iyi müzik yapan çok isim var ancak, ilk anda aklıma gelen Pentegram grubu var, yine Bulutsuzluk Özlemi çok iyi müzik yapıyor ve söylemek, anlatmak istedikleri şeyler var dinleyenlere. Feridun Düzağaç çok yetenekli bir müzisyen, Şebnem Ferah ve Özlem Tekin de yine öyle.

68’LERDE ENGİN YÖRÜKOĞLU VE MOĞOLLAR DÖNEMİNDE YAPTIĞINIZ MÜZİKLER DAHA BİR SERTMİŞ SANKİ?
O dönem evet sert müzikler yapmıştık. Ama yine o dönemde dünyada yapılan müziklerin formu da bir başkaydı. Beatles, Traffic gibi gruplar o dönem çok popülerdi ve dünya bu müzikten etkileniyordu. O dönem müziklerde gitar çok daha ön plandaydı ya da bateri de vuruşlar tam vuruşlardı, daha sertti. Bizler de o dönemin müzisyenleriydik, bizim müziklerimiz de sertti. Bir diğer taraftan da protest, muhalif bir duruşumuz vardı. Şarkılarımızda sosyal rahatsızlıklarımızı, yanlış giden toplumsal olayları da anlatmak istiyorduk. Bu da sakin bir dille nasıl anlatılabilir ki. Doğal olarak gençliğin getirdiği enerjiyle birlikte de daha agresif bir müzik ortaya çıkıyor. Yine uzattığımız saçın sakalın da bir anlamı vardı. ‘Ben babama benzemek istemiyorum, bu hayat benim hayatım, seçimlerim de benim seçimlerim’ diyen büyük bir çoğunluk vardı dünyada.

GÜNÜMÜZDE BU PROTEST DURUŞLA ŞARKILAR YAPILIYOR MU PEKİ?
Hayır şimdilerde böyle bir örnek görmek pek mümkün değil. Ama her kuşağın etkilendiği ve sanatına ya da yaptığı iş her ne ise ona yansıttığı bir olgu tabii ki var. Mesela Rap müziğin içinde de kendince bir protest ruhu var. Metal müzik de yine bir isyan bir başkaldırıyla ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak her kuşak kendi sosyal, kültürel, ekonomik şartlarına bağlı olarak, kendi isyan ettikleriyle ya da kabul edip sevdikleriyle kendi soundunu oluşturuyor.

PEKİ 68 KUŞAĞINDA EN ÇOK NELER ÖN PLANDAYDI?
68 kuşağında sevgi ön plandaydı. Aşk yine ön plandaydı ve bu hisler yüzeysel değil çok yoğun yaşanırdı. Ayrıca bu hislerin dışavurumu olan müzikler yapılırken de analog cihazlarla yapılırdı ve zordu. Ama şimdi dijital. Hatta şimdi her şey dijital ve daha az emek gerektiriyor. O dönemlerde biz beğendiğimi,z sevdiğimiz bir kızla arkadaş olabilmek için emek vermek zorundaydık. Ve o kızın elini tutabilmek aylarca o arkadaşlık için emek vermeyi ve beklemeyi gerektirirdi. Ama şimdi arkadaşlık kurmak için sadece bir merhaba demek yeterli ve dijital dünyanın hızı hemen sizin o duygusal ilişkinize de sirayet ediveriyor. Ardından da yaşanabilecek her şeyi çok hızlı bir şekilde yaşayıp tüketiveriyorsunuz. Dolayısıyla o aradaki emek, sabır, zorluk dönemi bu duygusal ilişkilerde yaşanamadığı için de ortaya şarkı çıkamıyor. Aşk tüm bu zorluklarıyla yaşnamıyorsa ortaya da aşkla ilgili sanatsal üretimler çıkamaz tabii ki.

MÜZİĞİNİZİN İÇİNE FOLKLORİK ÖĞELERİ KATMAYA NASIL KARAR VERMİŞTİNİZ?
Bizim Moğollar’ı kurma nedenimiz yurt dışına gidip orada ünlü olmaktı. Tabii o zamanlar 18, 19 yaşlarındaydık. Niyetimiz de çok para kazanmaktı. Ama o dönem kendimize bir soru sorduk ve iyi ki o soruyu sormuşuz kendimize. Soru şuydu; Biz onlar gibi mi müzik yapmalıyız yoksa biz olduğumuz gibi kendi kültürümüzün öğeleriyle mi müzik yapmalıyız? Çünkü eğer biz onlar gibi, yurt dışındaki diğer müzisyenler gibi müzik yaparsak onlardan bir farkımız olmazdı. Böyle olmasın diye biz batı müziği enstrümanlarının arasına kabak kemane, tambur, bağlama, kemençe, darbuka, tef, zil gibi enstrümanları koyduk. Bu şakilde bir albüm yapmak için Fransaya gittik ve gider gitmez bize kontrat geldi, hiç öyle albümüz olsun diye kapılarda beklemedik ve bir albüm yaptık. 1971 yılında yaptığımız o albümle de Academie Du Charles Crosse ödülünü aldık. Bu ödül müzikte akademik özelliği olan özgün ve yenilikçi bulunan albümlere verilen bir ödül.


PEKİ O HAYALİNİ KURDUĞUNUZ BÜYÜK PARALARI KAZANABİLDİNİZ Mİ?
Tabii ki hayır. Hatta Fransa’da bulunduğum o yıllarda para kazanabilmek için elektrik tesisatçılığı, barmenlik, restoran işletmeciliği gibi işler de yaptım. Zaten o dönemler politik karışıklıkların olduğu dönemlerdi. Arabamıza molotof kokteyl atılmışlığı da var, askerlik nedeniyle işlerimizin sekteğe uğramışlığı da var ve yine bir çok ekonomik problemler de yaşadık. Şartlar zordu ve biz istediğimiz müziği yapmaya çalışıyorduk.

ELEKTRONİK ALTYAPILI MÜZİKLERE BAKIŞINIZ NASIL?
Müzik her şeyden önce ritimdir. Ritmin üzerine siz sesler işlersiniz ve ortaya müzikal anlamda bir eser çıkar. Enstrüman kullanmadan sadece birkaç ritimle müzik yapılır mı? Yapanlar yapıyor işte. O disko tarz müzikler bugün her yerde var. Kötü demiyorum, dinleyeni ve seveni elbette var. Ama ben tercih etmiyorum, dinleyemiyorum. Benim ruhuma hitap eden müzikler çok daha farklı. Mesela James Braun’dan bir şarkı duysam, 67 yaşında bir adamım ama kalkıp dans bile ederim.

ROCK’N COKE MÜZİK FESTİVALİNE KARŞI BARIŞA ROCK İSİMLİ BAŞKA BİR ALTERNATİF FESTİVAL DÜZENLEDİNİZ, ÇOK DA BEĞENİLDİ, BİRAZ DA BUNDAN BAHSEDELİM İSTERSENİZ.
Evet, ama bunun öncüsü aslında Taner Öngür’dür. Biz de Moğollar olarak destek verdik. Rock müziğin kapitalist bir marka tarafından sömürülmesine karşı bir hareketti Barışa Rock. Kapitalist bir markanın sponsorluğunda bir müzik festivali istemiyorduk. Biz de kendi müzik festivalimizi oluşturalım demiştik. Katılım da güzel oldu. Ama şöyle enteresan bir detay var ki bu müzik festivalinden hoşlanmayıp Barışa Rock’u ortaya koyan bize Rock’n Coke’dan festivallerinde sahneye çıkmamız için bize bir de teklif geldi. Tabi biz de daha çok kızdık ve Barışa Rock’a daha çok ağırlık verdik. Çünkü bizim hayattaki duruşumuz belli. Bizi hala seviyorlarsa dinleyenlerimiz bunun büyük payı var. Biz duruşumuzu hiç değiştirmedik.

SİZİN İÇİN ‘BAĞLAMAYI GİTAR GİBİ, GİTARI DA BAĞLAMA GİBİ ÇALAN ENDER YETENEK’ DENİLİYOR, BUNUN İÇİN NELER SÖYLEMEK İSTERSİNİZ?
Tanımlama doğru ve güzel olmuş aslında ama onu biraz açmak gerekir. Ben bizim bildiğimiz klasik anlamda bir bağlama çalmıyorum. Öyle çaldığımı iddia edersem bir Erdal Erzincan’a, Arif Sağ’a, Musa Eroğlu’na, Mazlum Çimen’e ve şu anda saymadığım bir çok bağlama ustalarına ayıp olur. Ben kendimce çalıyorum bağlamayı. Ve zaten gitarist olduğum için, gitar tekniğini aldım, bağlamanın kendi akort düzenini bozmadan bağlamaya ekledim. Kendimce öyle bir tarz oluşturdum. Ayrıca ben gitar virtiözü de dğilim, bestelerini gitarla yapan bir müzisyenim. Gitarla da melodi çalışırım genelde ama melodilerim de türküye değen, türkü karakterinde melodilerdir.

PENBE KOÇ - İSTANBUL
 

Güncellenme Tarihi : 19.3.2016 06:38

İLGİLİ HABERLER