Gündem
  • 10.2.2003 11:12

DENİZ AKKAYA'DAN ŞOK SÖZLER: TELEKIZIN ALTINA MANKEN YAZIYORLAR !

NEDEN? DENİZ AKKAYA Bir yanda yaklaşan savaş, bir yanda Kıbrıs krizi, bir yanda patlayan enflasyon, bir yanda iktidar partisindeki çatlama, bir yanda IMF ile anlaşmazlıklar... Bütün bunlar olurken, dokuz günlük bir tatil... İnsanların, bayramı ve tatili biraz da bu sorunlardan kaçmak, yaklaşan krizleri unutmak için kullanmak istemelerini hissedebiliyorsunuz. Biz de bu nedenle, bu bayram gözlerimizi bir başka alana çevirdik. Ünlü manken ve televizyoncu Deniz Akkaya ile Türkiye'de yeni bir kültür oluşturan televole programlarının ana malzemesini oluşturan mankenlerden konuştuk. Niye Türkiye'de bu kadar çok manken var, mankenler kaç para kazanır, bu parayı nereden kazanırlar, Türkiye'de yılda kaç defile yapılır, kimlere manken denir, bu mankenlerin medyayla ilişkileri nasıldır, onlarla ilgili haberler gerçek midir, bir mankenin meslek hayatı kaç yıl sürer gibi soruların cevaplarını aradık. Henüz 25 yaşındayken, geçen yıl mankenliği bırakan Deniz Akkaya Cine 5'te Mehmet Barlas'la 'Başka Yerde Yok' programını yapıyor. Bu arada Atıf Yılmaz'ın yaz başında çekimine başlayacağı sinema filminde de oynamaya hazırlanıyor. Türkiye moda merkezlerinden biri değil. Ama sanki dünyanın moda merkezlerinde olduğundan daha fazla manken ve model var. Neden bu kadar çok manken var burada? Aslında o kadar çok manken yok. Ama kendisine manken adı verilen çok insan var. Mankenliğe 1997'de başladım ve geçen sene bıraktım. Başladığım dönemde kaç manken varsa şimdi de aynı sayıda yirmi kadar manken var. Ama manken başlığı altında bir sürü insan var. Bana göre, bu insanlara bir başka unvan bulunamadığı için bunların adlarının altına manken yazılıyor. Mesela eskiden Reha Muhtar'ın haberlerinde ekranda bir telekızın altına yazılacak bir şey bulunamadığı için manken yazılıyordu, hâlâ da böyle yazılıyor. Yılda kaç defile yapılıyor Türkiye'de? 1990'larda tekstil piyasasının durumu iyiydi. Vakko'nun, Beymen'in defileleri dünya standartlarında organizasyonlardı. Ama 2000'den sonra firmalar küçülmeye gitti. Artık Vakko bile dükkânların içinde defile yapar oldu. Bu yüzden her defileye de defile denmez. Eğer bir sokak defilesini de defile olarak alırsanız ve bir mankene yılda kaç defileye katıldığını sorarsanız, o size 60 defile diye cevap verebilir ama bunlardan birisi bile adam gibi bir defile olmayabilir. Türkiye'de iyi bir bütçeyle ve organizasyonla yapılan adam gibi defile sayısı herhalde üç tanedir. Defileye çıkmayan mankenler ne yapıyor, mankenler için defilelerin dışında ne tür işler var? Hiçbir manken artık defileden para kazanmıyor. Katolog çekimi, ürün tanıtımı yapıyorlar. Mankenlerin büyük bir hayat yaşıyorlarmış gibi gösterilmesi üzücü. Söylediğim işleri yapan bir mankenin yüksek bir yaşam standardına sahip olmasına imkân yok. Çok büyük paralar kazanmıyor mankenler. Türkiye'de çok sayıda ünlü manken var. Çoğu sinema starları kadar ünlü. Mankenlerin mesleki yeteneklerini değerlendirecek bir geleneğimiz olmadığına göre bu ün defilelerden gelmiyor. Mankenlerimiz bu kadar ünü neye borçlular? Nejat Uygur'un tiyatro oyununa gittim. Nejat Uygur'un altından bir yapma mankenin kolu çıkıyordu. 'Artık her tiyatroda bir manken var, biz de buraya bunu koyduk' eleştirisiydi bu. Mankenlere işin ehli olmadan her daldan tiyatro, televizyon, sinemadan teklif var. Eee bu insanlar da aç. Ben ortadirek bir aileden geliyorum, kolej mezunuyum. Bir şeyleri görerek geldim. Ama siz çok güzel bir genç kızı, küçük kasabasından koparıp İstanbul'a getirirseniz ve böyle kozmopolit bir şehrin ortasına onu bırakırsanız o zaman o manken açtır tabii. Hiçbir zaman doymaz o. Güzel bir araba alır, sonra der ki otomatiği olsun, otomatiğini alır, sonra daha şaşaalısını ister, cip alır, cipten spor arabaya geçer, sporunu alır, bir de minibüsüm olsun ister. Bu böyle bir açlıktır. Türkiye'de sadece mankenlik mesleğinde yaşanan bir durum da değil bu. Türkiye'de ünlü bir manken olduğunuz zaman, bu ün yaşamınızı nasıl etkiliyor? Kendi adıma konuşabilirim. Çünkü ben bu mesleğin çok farklı bir noktasında duruyorum. Ben diğerlerinin yaşam tarzından ayrıldığım için Deniz Akkaya oldum. Diğerleri hakkında ancak şöyle bir yorum yapabilirim. Şöhret olmak geri dönüşümü o kadar iyi olan bir şey değil. Ama şöhretin çok iyi bir şey olduğu, bu kızcağızlara, bazı medya kuruluşları tarafından sürekli empoze ediliyor. 'Bizimle iyi geçinin, bizimle ilişkileriniz iyi olsun, sizi daha çok gazeteye basalım. O zaman daha çok zengin olursunuz' diyorlar. Problem de zaten orada başlıyor. Çünkü onlar neye ulaşmak istediklerinin bilincinde değiller. Gazeteciler ve özellikle de magazinciler ve televizyoncular, mankenliğe başladığımdan beri beni pek sevmezler. Niye sevmezler? Ben mankenlerin bu insanlarla aralarındaki yozlaşmış ilişkilerden hep uzak durdum. Mesela benim gazeteci arkadaşım yoktur. Sadece iki tane var, Şengül Balıksırtı ve Müge Dağıstanlı. Kendi adıma ben bu tür ilişkilerden sıyrıldım. Ama diğerlerinin, bu meslekte debelenenlerin bence en büyük kayıpları bu şöhreti bir kazanç olarak görmeleridir. Şöhret olmak için medya mensuplarıyla yoz ilişkilerini kullanmaları beni çok rahatsız ediyor. Genellikle televizyonlarda ve gazetelerde ünlü mankenlerin ünlü erkeklerle aşk hikâyelerini izliyoruz. Bu haberler doğru mu gerçekten? Mankenler dünyasında bu kadar hızlı bir aşk trafiği mi var? Bu kadar hızlı bir trafik olduğuna inanmıyorum. Ben bunu bir devlet politikası olarak görüyorum. İnsanları gerçeklerden uzaklaştırmak için beyinlerini böyle saçma sapan haberlerle dolduruyorlar. Böyle bir yaşam üretiliyor. Bu kadar dejenere bir hayat yaşandığına inanmıyorum. Eğer böyle bir hayat varsa, o insanın ruh hali bozulur, intihar eder. Böyle bir hayat insanları intihara sürükler. Eğer söylendiği gibi bu dünyada bu kadar ciddi bir sirkülasyon varsa, o zaman İstanbul'da, Nişantaşı, Etiler, Tarabya civarında inanılmaz sapık bir toplum, bir güruh yaşıyor demektir. Ama bu sapık diye adlandırılan insanların bazıları benim arkadaşım. Ben kendimi ve onların nasıl yaşadığını biliyorum. İnanın bazı gazetecilerden bile çok daha ahlaklı yaşıyorlar. Bence bu bir devlet politikası... Mankenlerin nereye, ne zaman gittiklerini bütün gazeteciler biliyor. Nereden biliyor gazeteciler mankenlerin nereye gittiğini ya da mankenler hep kapısında gazetecilerin beklediği yerlere mi gidiyor? Kapısında gazeteciler bekliyor diye oralara gidilmesin mi? Gidilir ama o kapıların önünde niye koşturmaca oynanıyor, niye bağırmalar yaşanıyor, neden maske takma gibi tuhaflıklar oluyor, onu anlamıyorum. Benim bir tane böyle görüntüm yok. Görülmesini istemedikleri bir ilişki yaşıyorlarsa bunu kapalı kapılar ardında çok güzel yürütebilirler. Bu bir şovdur. Alan memnun, satan memnun. Böyle dönüyor bu işler. Bir örneğini yeni yaşadım. Benim basın danışmanıma, ' Deniz'in özel hayatıyla ilgili epeydir asparagas yapmadık, sen arada köprü ol, gel bir bomba patlatalım' demişler. Böyle çalışan basın danışmanları var. Özür diliyorum ama bunun ismi basın danışmanı değil başka bir şeydir. Basın danışmanı, basınla sanatçı arasındaki köprüdür. Öteki ise basınla sanatçı arasındaki p... tir. Bazen sanatçının bilgisi dahilinde bazen de tamamen bilgisi dışında basın danışmanlığını böyle yapan insanlar var. Danışmanınız, sizi şöhret yapmak için sizden habersiz sizi öyle tanıtabiliyor. Mankenlerin göründüğü gece kulüplerinde vakit geçirebilmek için epeyce para harcamak gerekiyor herhalde. Bu da, mankenlerin dünyasında bol miktarda zengin erkeğin bulunması demek. Zengin erkekler isimlerinin mankenlerle anılmasından hoşlanıyorlar mı? Televizyon programları yalan bir dünya kurdular. Ben bu kadar içindeyim, benim o dünyanın varlığından haberim yok. Benim gece kulubü işletmecisinden Mehmet Barlas'a kadar çok geniş yelpazeli bir arkadaş portföyüm var. Hiçbirinin diğerinden farkı yok. Gittikleri okullar, seyrettikleri filmler, içtikleri içkiler aynı. Ben öyle bir televole dünyası olduğuna inanmıyorum. Ama artık bunun da geri dönüşü yok. Televizyon programları o yarattıkları hayatı sürdürmek zorundalar. Bu programların ciddi reklam gelirleri var. O reklam gelirini sağlamak için programın reytingini hep aynı düzeyde tutmak zorundasınız. O yüzden bu hayatı ne kadar renkli verirseniz, o kadar çok reklam geliri elde ediyorsunuz. Eğer siz bu programlara konu olan bazı insanların gerçek yüzlerini gösterseniz o kadar renkli ya da o kadar dejenere insanlar olmadıkları için seyircinin ilgisi azalacak. Bu çark böyle dönüyor işte. Zengin erkekler isimlerinin mankenlerle anılmasından hoşlanıyorlar mı? Bütün hayatlarını şöhret olmaya adamış bazı kadınlar ve erkekler var. Eğer güzel bir kadınsanız şöhret olmanın yolu daha kolay. Erkekler için bu yol daha zor. Onlar da kadının üzerinden bir isim olma yolunu tutturmuşlar. Bazı erkekler hep mankenlerle birlikte anılıyorlar. Oradan besleniyorlar. Bu şöhret erkeklere maddi bir çıkar getirebilir. Bazılarının işlerine yardımcı olduğunu rakamlarla biliyorum. Eğer o adam bir gazoz firmasının sahibiyse, ne kadar çok televizyonda gözüküyorsa, inanın bazen o gazozun satışını etkiliyor bu. Çünkü biz toplum olarak etikete, böyle şeylere meraklıyız. O gazoz şişesini elimizde taşıyınca o adam olduğumuzu zannediyoruz. Bazı erkekler bundan yararlanıyor. Bence burada kadınlar kendilerini daha çok kullandırıyorlar. Mankenler arasında sık sık kavgalar, tartışmalar çıkıyor. Bunlar gazetecilere haber yaratabilmek için uydurulmuş sahte kavgalar mı? Uyduruluyor bunlar. Gene kendi adıma konuşuyorum. Bütün mankenler adına bunu söyleyemem. Ben asla bir gazeteciye böyle malzeme vermedim, yalancı şeyler yaratmadım. Ama bunlar yaratılıyor. Gazetelerin ikinci sayfasını, birinci sayfaların sağ köşesini doldurmak için yaratılan şeyler var. Mankenler arasındaki rekabet en çok nerede ortaya çıkar? Güzellikte mi, yetenekte mi? Rekabet, yetenekte olur. Ben bu ülkede en güzel kadın değilim. İsmim sadece güzel olduğum için geçmiyor. Yetenek de gerekiyor. Yetenekli olan kalıcı oluyor, gerisi ise dökülüyor. Çapulcu takımından temizlendikten sonra rekabet yetenekte kızışıyor ve daha keyifli oluyor. Yoksa yan yana bile durmamanız gereken insanlarla aranızda yaratılmaya çalışılan rekabet çok sevimsiz. Sinema sanatçısı ya da manken ne güzel kadınlar biliyorum, arka planda kaldılar ve bazıları kalmaya devam ediyorlar. Çok daha deforme yüzlü ve vücutlu kadınlar öne çıkıyorlar. Yeteneğinizin, bir ışığınızın olması lazım. Mankenler bakımlı ve şık kadınlar. Bu bakım ve şıklık için para gerekir. Nedir bir mankenin ortalama aylık masrafı? Bazı şeyler tapusuyla televizyonda veya gazetede belgelendiği zaman, ben de durup düşünüyorum. Bir anlam veremiyorum. Benim kendime ait bir evim ve arabam var. Bunları mankenlikten kazandığımla almadım. Geçen sene Star'da yaptığım televizyon programıyla aldım. Vergi sıralamasında da sanatçılar arasında onuncu oldum. Mankenlerin masrafı ise kişiden kişiye değişiyor. Ben kuaförüme, spor salonuma para vermiyorum, çünkü onlarla yaptığım bir iş anlaşması var. Cengiz Abazoğlu arkadaşım. Bana diktiği kıyafetlerin parasını almaz. Gece kulüplerine de nadiren para ödüyorum. Çünkü ben de bir ara gece kulübü işletiyordum. Bunlar bana şöhretimin getirdiği faydalar. Ama işe yeni başlamış olanların bu masrafları olur. Maddi olarak işin başında zorlanırsınız, şöhretiniz arttıkça rahatlarsınız bu konularda. Aylık geliri nedir mankenin? Çok değişir. Ben biliyorum bazı aylar 500 milyonu kazanamayanlar var. Bazı aylar da 20, 25 milyar kazanan var. Bu tutarlı bir meslek değil. Defilelerde iş bulabilmek için bir ajansa bağlı olmak mı gerekir? Başta mutlaka gerekiyor. İşe iyi bir ajansla başlamak önemli. Üç, beş tane iyi ajans var. Ben Deniz Akkaya olduktan sonra menajerle çalışmaya başladım. Menejerin yetmediği yerde de şimdi Abdullah Oğuz'un ajansıyla çalışıyorum. Burası yıldızların çalıştığı bir yer. Özcan Deniz, Hülya Avşar da var. Manken ajansları neye göre manken seçiyorlar? Önce fiziğe göre bir ön elemeden geçiriyorlar. Sonra kişinin fotojenik olup olmaması çok önemli. Çünkü genelde para kazanacağı alan fotomodellik. Bu iki engeli aştıktan sonra kopmalar başlıyor. Kız çok güzel ve çok fotojenik olabilir ama Mersin'in bağından koparıp getirmişsiniz, gece kulübüne gittiği için işine gitmez, geç gider, saçı yağlı gider, şekle girmez, iş ortamında anlaşmazlık çıkarır, uyum gösteremez. Kalıcı olmak için başka bir sürü şey gerekir. Bizim mankenlerimiz dünya podyumlarına çok fazla çıkmıyorlar? Halbuki çoğu dünyadaki diğer mankenler kadar güzel. Neden dünya podyumlarında bizim mankenleri göremiyoruz? Nedeni çok basit. Bugünkü internet ortamında her şey çok kolay ama ben orada bir ajansa gitseydim buradaki bütün hayatımı sıfırlayacaktım. Şimdi hayatımı değiştirmeye çalışıyorum, haftanın beş günü Mehmet Barlas'la televizyonda program yapıyorum. Orada ne olacak ki. Orada da mankenlik mesleğinin sonu burasıyla aynı. Hiçbir şey olmuyorsunuz. Yürüyorsunuz, yürüyorsunuz, yürüyorsunuz, yürüyorsunuz, sonra yüzünüz eskiyor, yaşlanıyorsunuz, yerinize başkası geliyor. Mankenliğin devamında size açılacak hiçbir kapı yok. Sonra buraya geri dönüyorsunuz, artık bir sıfırsınız. Başladığınız yere geri dönmüş oluyorsunuz. Mankenlik ne kadar sürer? Türkiye'de otuzuna kadar. Dünyada ise iyice küçüldü. On üç yaşlarında başlatıyor, 26'larda bitiyor. Bizde 17'lerde başlıyor. En fazla on beş yıllık bir mankenlik hayatı var. Eğer gelecek endişesi taşıyorsanız mankenlik çok cazip meslek değil. Ben gelecek korkusu yaşayan biriyim. Cahil değilim ki, gelecekte ne olacağı belli değil. Tek başıma kendime bakabilmeliyim. Bunları düşünmezseniz çok renkli bir mankenlik hayatınız olabilir ama otuzunuza doğru podyumda arkanızdan 'Hadi artık bu da bıraksın, hâlâ mı yürüyor' derler. Ben 6 yıl mankenlik yaptım. Yeter, fazla bile... Mankenlerin eğitim düzeyi ne? Yüzde yüze yakını lise mezunu. Üniversite mezunları da var aralarında. (Neşe Düzel/ Radikal) Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:19

İLGİLİ HABERLER