Gündem
  • 31.1.2006 09:26

ERTUĞRUL ÖZKÖK: 'SOSYETENİN BAŞINA TÜRBAN TAKMA ZAMANI GELDİ!..'

ERTUĞRUL ÖZKÖK'ÜN HÜRRİYET'TEKİ YAZISI:

Sosyetenin başına türban geçirme


GEÇEN cumartesi günü Ankara’dan bir tanıdığım arayıp şu istihbaratı verdi.

Güya Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, bir konuşmasında şöyle bir söz söylemiş:

"Galataport ihalesini iptal etmeyeceksek, biz Mesut Yılmaz’ı niye Yüce Divan’a yolladık?"

Manşet olacak bir söz.

Pazar günü Şener’i arayıp sordum.

Bakan Sivas’taydı. Kesin bir dille şunu söyledi:

"Hayır, ben hiçbir yerde böyle bir söz söylemedim."

* * *

Bakan böyle dedi; ama bu defa o cümle benim aklıma takıldı.

Hele hele Başbakan Erdoğan’ın önceki gün Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ı savunmak için söylediği sözleri okuyunca aynı soruyu sormaya başladım:

"Onlara bir şey yapılmayacaksa, Mesut Yılmaz niye Yüce Divan’da yargılanıyor?"

Yılmaz’ın yaptığının, Unakıtan’ın Galataport’ta yaptığından bir farkı var mı?

Evet var.

Yılmaz, Türkbank ihalesini kendi iptal ettirdi.

Oysa Unakıtan hálá ısrar ediyor.

Eminim bu soru bugünden itibaren daha da fazla sorulacak.

Genel Yayın Yönetmeni olduğum günden beri hazzetmediğim bazı kelimeler ve kalıplar vardır.

Mesela, "görücüye çıkmak" kavramı tüylerimi diken diken eder.

Keza "beğeni toplamak".

"Çiçeği burnunda" kavramını okuduğum zaman, o gazeteyi elimden atmak gelir.

Ama itiraf edeyim, 15 yıl uğraşmama rağmen bu kavramların kökünü kurutamadım.

Tek tesellim, bunların en az Hürriyet’te kullanılıyor olmasıdır.

* * *

Sevmediğim kavramlardan biri de "sosyete"dir.

Bu kavramla, Türkiye’de küçük bir çevre ve azınlık anlatılmak istenir.

Ama toplumun bütün kötülükleri, çirkinlikleri de bu kavramın üzerine yüklenir.

"Sosyete" kelimesi başına geldiği her şeyi, halkın gözünde paçavraya çevirir.

Mesela "sosyetik umre".

Varlıklı insanlar umreye gitti mi, hele hele bunlar kadınsa, hemen damgalanır.

Sanki umreye gitme hakkı sadece yoksul insanlarındır.

Oysa umreye ve hacca gitmek nereden baksanız, belli bir para ister.

* * *

Bu kavram son zamanlarda bana iyice batmaya başladı.

Açıkça söyleyeyim, bu kavramı her kullandığımızda, bu ülkenin bazı insanlarına haksızlık ediyormuşuz duygusuna kapılıyorum.

Buna karşılık, başka bazı insanlara da hak etmedikleri bir paye verdiğimizi, itibar sağladığımızı düşünüyorum.

Bir gazeteci olarak her gün önümden yüzlerce, binlerce fotoğraf geçiyor.

Bunlar arasında, Türkiye’de "muhafazakár" çevreleri temsil edenler de hiç az değil.

O fotoğraflara bakıyorum.

AKP’ye destek veren klasik çevrelerin de bayağı bir "sosyetesi" oluştu.

Baştaki türbanı çıkarın, geriye kalan her şey "sosyete".

Sadece elbise ve takıları kastetmiyorum.

Asıl gözüme batan şey, "davranış" ve "eda".

Demek istiyorum ki, artık bu haksızlığı önlemek için "sosyetenin" başına türban takma zamanı geldi.

* * *

Şimdi bunlara ilave bir de yolsuzluk dosyaları birikmeye başladı.

Üstelik dosyaların üzerine gitmek yerine, koruma eğilimleri artıyor.

O nedenle şu acıtıcı cümleyi telaffuz etme zamanı geliyor:

"Geriye tek eksik kaldı.

Güzel bir aile fotoğrafı..."

Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 10:08

İLGİLİ HABERLER