FEHMİ KORU/ YENİ ŞAFAK
Gerçeğin peşinde
Sizi şimdiden uyarıyorum: 'Ombudsman' sözcüğünü bolca işitmeye kendinizi hazırlayın. Şimdilik sadece 'medya' ile irtibatlı olarak dolanımda bu İskandinav kaynaklı sözcük, ancak yakında başka alanlarda da sık sık kendini hissettirecek. Hatta hissettirmeye başladı bile. ''İnsan Hakları Danışma Kurulu kalkacak, yerini bağımsız ve sürekli bir sekretarya alacak'' diyorlar ya, işte o bağımsız kurul pek çok başka ülkede faal olan 'kamu ombudsmanı' yerine geçecek...
Bazıları öyle anlasa da, Ak Parti hükümeti insan hakları konusunda çalışmak üzere Başbakanlık'ta oluşturulmuş danışma kurulunu beğenmediği için değil son zamanlarda kopan gürültünün sebebi; devlete dönük şikâyetleri değerlendirmek üzere bağımsız bir kurulun oluşturulmasını AB istiyor... Hükümet de hemen üzerine atılmıyor bu 'kamu ombudsmanı' talebinin; tam tersine, başına geleceği bildiği için ayak sürüyor...
Hükümetin başına gelecek olan, Doğan Medya Grubu'nun (DMG) başına gelenden farklı olmayacak çünkü... Gazetenin birinde ombudsman kurumu bulunması bir itibar vesilesi, 'Basında Güven' diye kasım kasım övünmeye sebep olacak çapta önemli bir adım; ancak senin kasandan maaş alan o kişiyi, diyelim ''Aleyhimde konuştu'' diye veya ''Çok sevdiğim adamımın hatasını sütununda dile getirdi'' diye görevden de alamıyorsun...
Devlet de, atayıp maaşını ödediği 'kamu ombudsmanı' ne derse, ne söylerse itirazsız kulak vermek, söylediklerini dinlemek zorunda. O kişinin eleştirilerine kızsa ve bozulsa bile yapabileceği bir şey yok. Atamadan önce iyi düşünmen, ölçüp biçmen gerekiyor, ama atadıktan sonra kendine çeki düzen verip sözlerini altın değerinde kabul etme dışında bir seçeneğin yok...
Milliyet'in 'okur temsilcisi' konumuna getirilen Yavuz Baydar'ın başına gelen biraz da bunun için ilgimi çekiyor. Aydın Doğan'ın kendini ''Basında Güven'' diye reklâm eden gazetesinde 'okur temsilcisi' kurumunu oluşturan Umur Talu'yu desteklemesi cesur bir adımdı; ülkemizin ilk 'gazete ombudsmanı' Yavuz Baydar da o koltuğu iyi dolduran saygın bir isimdi. Bazen patronu ve yayın yönetmeni yazdıklarından hoşlanmadı, bazen de ben kendisini yeterince sivri dilli bulmadım; ama o dengeli bir biçimde sürdürdü görevini...
Sonra, birdenbire, sadece Milliyet'i değil DMG yayın organlarındaki diğer görevlerini de bırakıverdi. CNN-Türk'te yetkinlikle sürdürdüğü 'Soru-Cevap' programı yok artık, Milliyet'in okur temsilcisi de o değil, bir başka kıdemli meslektaşımız...
İyi de, ne oldu da böyle oldu? Yollar neden ayrıldı?
''DMG ne düşünüyor?'', ''Milliyet yönetmeni olayı nasıl açıklıyor?'' diye burada çırpınışım, en başından beri önemsediğim, oluşturanları alkışladığım bir kurumun yara almasını arzu etmemem yüzünden... Ombudsman atayarak çok ileri bir ilk adımı gerçekleştiren grup ve buna imkân sağlayan yayın yönetmeni susmakla, yaptıklarının önemini kendileri küçültüyorlar...
''Bilmiyorduk'' diyemezler, çünkü Yavuz Baydar'ın kendisi, DMG'nin yayın yönetmenleri ve kıdemli yazarlarının da üyesi oldukları Yayın Konseyi üyelerine 'olanı' açık bir dille anlattı. Mektubu elimde. Dahası, konu benim burada ilk değinmemden sonra, uluslararası medya kuruluşları tarafından da gündeme alındı. Bu kuruluşlar arasında, Yavuz Baydar'ın bir zamanlar başkanı olduğu Dünya Okur Temsilcileri örgütü de var, Aydın Doğan'ın yönetiminde olduğu WAN da, Vuslat Doğan Sabancı'nın görev yaptığı IPI da... Yurtdışından yükselen tepkiler elimin altında olduğu için biliyorum, konu Türkiye dışında olağanüstü ciddiye alınıyor; ciddiye alan ciddiye almaları önemli insanlar Türkiye'de de var...
Yavuz Baydar, DMG Yayın Konseyi üyelerine gönderdiği 5 Kasım 2004 tarihli mektubunda, ''Her iki görevimden de ayrılmak zorunda bırakıldım; yaşananlar, sıradan bir 'yolları ayırma' hadisesi değil, 'kendi isteğiyle ayrılış' da değil, 'tasarruf vb nedenlerle görülen lüzum üzerine...' de değil, çok farklı'' diye anlatıyor başına geleni. Peki neymiş yaşananlar? İddiası şu: ''Okur Temsilcisi (Ombudsman) görevinin gereğini yerine getirip, Milliyet Gazetesi tarafından yayımlanmış olan bir 'yalan haber'i düzelttiğim ve arka planını okurlara DMG Yayın İlkeleri ışığında aktardığım için doğan 'infial' nedeniyle DMG ile tüm ilişiğim kesildi.''
İşte zurnanın 'zırt' ettiği yer de burası. Milliyet'in okur temsilcisi durduk yerde veya kendiliğinden görevini bıraksaydı ''Yolları ayrıldı'' der önemsemezdik. Hatta, mektubunda belirttiği gibi, ''Bu iş bize pahalıya mâl oluyor, tasarruf tedbiri olarak okur temsilciliği uygulamasından vazgeçtik'' gerekçesi de mâkul kabul edilebilirdi. Oysa, Milliyet bir başka meslektaşımızla okur temsilciliği görevini sürdürüyor. Kendiliğinden ayrılmayan, ya da tasarruf gereği konumu kaldırılmayan bir okur temsilcisi o görevin niteliğinin yara alması demek... Hele bir de, ''Yalan haberi düzelttiğim ve arka planını okurlara aktardığım için kapı önüne konuldum'' iddiası söz konusuysa, neler olup bittiği ile yakından ilgilenmemiz şart hale geliyor...
Yavuz Baydar'ın Yayın Konseyi üyelerine yazdıklarına başvurarak gerçekleri arama yolculuğumuzu sürdüreceğiz. Konsey konuyu görüştü ve bir karara vardıysa veya Milliyet yayın yönetmeninin anlatılanlara itirazı varsa, bu sütun onlara da açık.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 23:20