Hasbıhal -5!. Bu din kitapla geldi sohbetle yayıldı
HASBIHAL-5
BU DİN KİTAPLA GELDİ SOHBET İLE YAYILDI
Din-i İslam kitap ile indi ve sohbet ile bütün insanlığa yayıldı.
Allah-ü teala dinini anlatması ve yayması için evliyalar, alimler ve mürşitler yolladı.
Onların vazifesi dini yaymaktı yani cihad etmekti.
Bunun için de sohbet ettiler.
Sohbetler için de dergâhlar kurdular. O dergâhlarda yetiştirdikleri talebeleri vasıtasıyla da dini bütün dünyaya yaydılar.
Sohbet;
Evliya ve alime farz, seyyidlere vacip ve mümine sünnettir.
Evliya ve alime farzdır, çünkü onun vazifesi budur. Evliya sohbet etmekle yükümlüdür. O zaatların bir kısmı kelamı ile, bir kısmı kalemiyle bir kısmı da hem kelamı hem kalemiyle sohbet ederek dini yaydı.
Seyyidlere vaciptir; Onlar damarlarında taşıdıkları asil ve mübarek kan nedeniyle seyyidler çok muhterem kimselerdir. O kıymetli soy itibarıyla her türlü saygı ve övgüyü hak ederler. Allah onların eksikliğini vermesin.
Seyyidlerin taşıdıkları bu mübarek kan, onlara bir de mesuliyet getirir. Onların mesuliyetlerinden birisi de sohbetin kendilerine vacib olmasıdır.
Mümine ise sohbet sünnettir.
Mübarek peygamberimiz sallahü aleyhi ve sellem, bütün ömrünü sohbet ederek geçirdi.
Müminler Rasûlullah’ın yaptığını yapmakla mükelleftir. Bu yüzden müminlere sohbet sünnettir.
Mümin bir kimse alim kimselerin sohbetlerini naklederek hem sohbet hem de cihad etmiş olur.
Ehl-i beytten ve meşhûr velîlerden. İslâm âlimlerinin gözbebeklerinden olup, seyyid ve on iki imâmın altıncısı. Hazret-i Ali'nin torunlarından olan Cafer-i Sadık (Radıyallahü anh) aynı zamanda Silsile-i aliyyenin dördüncüdür.
Bir gün devrin meşhûr âlim ve zâhidlerinden Dâvûd-i Tâî, Câfer-i Sâdık Hazretlerinin yanına gelmişti. Ona dedi ki:
- "Ey Peygamber efendimizin torunu! Bana bir nasîhat ver. Çünkü kalbim karardı.
Cafer-i Sadık Hazretleri buyurdu ki: "Ey Dâvûd! Sen, zamanımızın en zâhidi, Allah'tan en çok korkanısın. Benim nasîhatıma ne ihtiyâcın var?"
Dâvûd-i Tâî hazretleri şöyle cevap verdi;
- "Ey Resûlullah'ın torunu. Sizin bütün yaratılmışlara üstünlüğünüz var. O büyük Peygamberin kanı damarlarınızda dolaşmaktadır. Onun için herkese nasîhat vermeniz, üzerinize vâciptir, borçtur."
Cafer-i Sadık Hazretleri şöyle karşılık verdi;
- "Ey Dâvûd! Ben kıyâmet günü gelince, ceddim Muhammed aleyhisselâmın elimden yakalayıp; "Niçin bana hakkıyla uymadın?" demesinden korkuyorum. Bu işler, nesep, soy işi değil, ibâdet ve amel işidir.
Dâvûd-i Tâî bu sözleri duyunca ağlamaya başladı ve dedi ki:
- "Yâ Rabbî! Onun varlığı Peygamberlik soyundan meydana gelmiştir. Sözleri yaşayışı herkese senettir, delildir. Dedesi Resûl aleyhisselâm, annesi Betûl (Hazret-i Fâtıma) olduğu halde, böyle düşünürse, Dâvûd da kim oluyor ki, yaptıklarının bir kıymeti olsun!"
Büyüklerin bu konuşması bizler için ibret vesikasıdır. Onlar böyle düşünürken biz kimiz ve yaptıklarımızın ne kıymetimiz olur?
Rabbim bizlerin günahlarımızı affedip merhametiyle muamele eylesin.
Mümin için sohbet nedir biliyor musun?
Sohbet, yakıcı güneş altında çölde yürüyen adama verilen sudur.
O sudan içen, derecesine göre lezzet alır.
Hakiki lezzet ise; suyu içtikçe susuzluğun gitmemesi ve daha çok susamamaktır.
Büyüklerin sohbetinin lezzeti buradan gelir.
Sohbet yapan evliya, o sohbet sırasında bu dünyadan çıkıp başka âleme geçer.
Onlar zahiren hocalarından öğrendiklerini söylerler. Ama sohbet anında gittikleri o alemde, bunları görür ve aslında gördüklerini anlatır.
Bazıları sohbet sırasında farklı âleme gider, o âlemde sırlar âlemidir. O âlem sadece belli seviyedeki âlimlere açılır. O âleme giren evliya bir şaşkınlık yaşar.
Allahü Teâlâ’nın her türlü sırrı bu âlemdedir.
O âlemi gören büyük zatlar ve evliyalar, oradan dönünce çok farklı bir hallere girer. O yaşlarına kadar hiçbir şey bilmediklerini anlarlar.
O âleme gidip gelip dönen büyük evliyalar çok telaşlı olurlar. Çünkü gördükleri âlemde insanların başına gelenlere de şahit olmuşlardır.
Bu felaketleri gördükleri için talebelerini bu felaketten koruyup, başına bir şey gelmemesi için bir saniye boşluk vermeden sürekli sohbet, sohbet, sohbet ederler.
Gördükleri sır olduğu için anlatamazlar ama. talebelerini kurtarmak için üstü kapalı da olsa oradaki bazı şeyleri ima ederler.
İşte büyüklerin sohbetini can kulağıyla dinlemenin önemi buradadır.
Büyüklerin sohbetlerini; kelime kelime ve satır, satır çok dikkatli takip etmelidir. Çünkü o kelime ve satırlar arasında öyle şeyler vardır ki; sadece onu dinleyip onu yapmak bir kulun kurtuluşuna neden olur.
Sohbet bir mümine nasip olabilecek en kıymetli nimetlerden birisidir. Bunun bir başka yönü daha vardır.
Allahü Teâlâ uysal olanı sever.
Bir talebe hocasının karşısında dizini kırıp huşu içinde onu dinlediğinde, Allahü Teâlâ bunu yapan o kula öyle muhabbet duyar ki; ona cennetinde köşk hazırlatır.
İşte sohbet, “bereketlenmektir” der iken kastımız bu idi. Sohbet erleri hem dünyada hem ahirette bereketlenir.
Merhametlilerin en merhametlisi Yüce Rabbimiz; adının anıldığı, yolunun anlatıldığı bu mübarek sohbetlere meleklerini gönderir.
Sohbet edilen yerde melekler halka halinde hem sohbeti dinlerken kendilerinden geçer. Derler ki; “Allah’ın güzel kulları, bunlar ne mübarek kullardır ki; burada yaratıcımızı anıyorlar. Onu sohbet edeni dinliyorlar. Burada oturan kişilere Allahü Teâlâ öyle hediyeler hazırladı ki; bunlar bunun farkında olsa hepsi sevincinden aklını oynatır. Bu kullar ne güzel kullar “deyip onların etrafında halka olup arşa kadar çıkarlar.
Hocasını dinleyen ve onun sohbetinde bulunanlar, orada oluşan bu mübarek nur ile nurlanır. Bu nur onların kalbini parlatır.
İşte biz “iman sahipleri cevher gibidir” der iken bu kalpleri anlattık.
Allahü Teâlâ dünyaya nazar eylediğinde gördüğü parıltılar işte bu kalplerdir.
Sohbet ehlinin kalbi tıpkı güneş gibi pırıl, pırıl parlar. Kalplere o parlaklığı hocasının sözleri verir.
O yüzden sohbet deyip geçmeyin.
Kalbin kararmasını önleyen bu sohbetlerdir.
Kişi tek başına ne kadar uğraşırsa uğraşsın kalbini bu şekilde parlatamaz. O kalbin parlaması için hocasının nazarı gerekir.
Talebesine nazar eden hoca, gözden göze geçen şua ile onun kalbe girer ve çıkar.
İşte o dokunuş kalpteki her türlü pisliği söker atar. O kişinin kalbi anasından yeni doğmuş gibi tertemiz, pırıl, pırıl hale gelir.
O yüzden büyükler talebelerini hep görmek isterler. Bilirler ki onların kalbini parlatmak ancak böyle mümkündür. O büyük ile fiziki temas yok ise onun sözleri de tıpkı nazar gibidir.
Sohbeti kulağı ile değil kalbi ile dinleyen talebe tıpkı hocasını görmüş gibi temizlenir paklanır.
VESSELAM
Allah’a emanet olunuz
METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ