İŞTE, ERDOĞAN İLE BAYKAL ARASINDAKİ TÜRBAN PAZARLIĞI
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, TSK’nın terör örgütü PKK’ya yönelik Irak’ın kuzeyine yaptığı sınırötesi kara harekatının, kesin sonuç alınıncaya kadar sürdürülmesi gerektiğini söyledi. Baykal, bazı çevrelerden “Kısa kesin, askeri çözüm dışında çözüm bulun” telkinleri geldiğine dikkat çekerek, “TSK’nın elini kolunu kimse tutmamalıdır” dedi. Baykal, önceki gün VATAN gazetesinin de gündeme getirdiği Başbakan’ın kendisine yaptığı teklifi anlattı. Baykal, şöyle konuştu:
* Cumhurbaşkanı iyi ama...: Cumhurbaşkanı iyi bir insan, bizimle de ilişkisi iyi. Sıcak ve dost bir insan ama cumhurbaşkanı, anayasaya ve ilkelerine sonuna kadar sahip çıkacak bir insan olmalıdır. Peki cumhurbaşkanı böyle mi gerçekten?
* Kuyuya inmem: Bu arada ilginç bir şey oldu. Başbakan’ın bize “Anayasa Mahkemesine gitmeyin” diye teklifte bulunduğu aktarıldı. Çok yadırgadım. Hukuka, Anayasaya saygısı olan biri bunu nasıl söyleyebilir? Peki bunu niye götürmeyeceğiz? “17’nci maddeyi nasıl isterseniz öyle çıkaralım” sözü veriliyor. Bana öneri gelince, “Peki bunun arkasındaki imza, protokol ne oldu? Muhatabı ile konuşuldu mu, onlara sordu mu?” dedim. “Hayır” denildi. Sen daha önce yaptığın protokolü yarı yolda bırakmış bir insansın. Ben sana nasıl güvenirim de protokol yaparım. MHP’yi ipi ile kuyuya indirmiş, bizi de aynı iple aynı kuyuya indirmeye çalışıyor. O ipi de nereden bulmuşlar bilmem. Biz açık siyaset yapıyoruz. Kapalı kapılar ardında konuşmuyoruz. CHP olarak görevimizi yapacağız. Anayasa Mahkemesi’ne sunacağız.
* AKP sosyetisi oluştu: Bunlar tökezlemeye başladı. Sivil havacılıkta 800 bin dolar rüşvet teklifi, sonra BOTAŞ’ta. Yolsuzluk yuvası haline gelmiş. Bakan savcıya telefon açıp skandalı örtmeye çalışıyor. Ankara Belediyesi’ndeki olaylar ortada. Bunlar kendilerine örtülü af çıkarıyor. Başbakan ‘elitler’ diyor. Bir yandan da AKP kendi elitlerini, sosyetesini oluşturuyor. Bunlar bin 700 euroya çanta kullanıyorlar, altı, topukları kırmızı ayakkabı giyiyorlar. 7 yıldızlı otellerde tatil yapıyorlar. Kimlerden 7 milyon dolar hediye aldıkları belli değil. Alışveriş için artık dükkanları kapatıyorlar.
(VATAN)
"Baykal’ın “Türbana çözüm” formülü
İki gün arayla ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı Deniz Baykal’la ve “gündemin bir numaralı ismi” YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’la uzun görüşmeler yapma imkânı bulunca “türbana dair” hayli ilginç ve kayda değer analizler dinlemiş oldum. Her iki isimle yaptığımız röportajları gazetede okumuş olmalısınız. Şimdi biraz, Baykal ve Özcan’dan edindiğim türban sorununun çözümüne ilişkin gözlem ve izlenimlerimi aktarayım.
Baykal, Anayasal düzenlemelerin gündeme gelmesiyle birlikte türban konusunu ilahiyat uzmanlarıyla görüşerek, çeşitli kaynakları inceleyerek, en son Kuran’daki hükümler ışığında değerlendirmeler yapmış ve görüşlerini kamuoyuna aktarmıştı. Baykal, bu hassas ve riskli konuda farklı bir tavır sergilemişti. Bu, “Türkiye’nin sorunuysa” bir şekilde, uygun takvim ve metodoloji ile toplumsal uzlaşmanın sağlanması yoluyla çözümlenmeliydi. Baykal’ın yaklaşımını bu şekilde özetleyebilirim. Peki, “nasıl bir reçete?” öngörüyor. İşte Baykal’ın ağzından “türbanın çözüm formülü”:
“Sorun başörtüsü değildir, ithal türbandır. Bu sorunu laiklik inancı sağlam bir iktidar çözebilir. Yani laiklik sicili sağlam bir iktidar olmalı. AKP çözemiyor; çünkü başka hesaplar taşıyorlar ve toplumu kendilerine inandıramıyorlar. Türban krizinden çıkış, bu konuyu kesinlikle siyasi istismar, siyasi rant ve hasat malzemesi yapmayacak bir iktidarın yapabileceği iştir. AKP bu konuyu baştan beri siyasi istismar konusu yapıyor. Türbanı bir sorun olmaktan çıkaracak iktidar, ancak Türkiye’yi başka bir hedefe doğru götürmek, yaşam tarzlarını değiştirmek gibi bir gizli gündemi olmayacak iktidar olabilir.”
Baykal’a göre türban sorunundan çıkış “konunun kendi doğal mecrasında, yönlendirme olmadan, kişisel tercihler doğrultusunda, zaman içinde kendiliğinden bir çözüm” ile mümkün olacak.
Bence Baykal, bu görüş ve tutumuyla, “Türkiye’de türban sorununu CHP çözer” tezinin altını doldurmak istiyor.
YÖK Başkanı’yla görüşme
Gündemdeki bir numaralı isim haline gelen, atandığı günden beri tartışmaların odağındaki kişiyle, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’la, krizin doruk noktasında iki saate yakın bir görüşme gerçekleştirdim. Kendisine bütün soruları yönelttiğimi düşünüyorum. Haberin oluşturduğu havaya, internet medyasında ve televizyonlardaki etkisine bakılırsa YÖK Başkanı’na ilişkin büyük bir ilgi doğmuş durumda. Profesör Özcan adeta Türkiye’deki kutuplaşmanın simgesi haline gelmiş. Habere gönderilen yorumlar da bunu gösteriyor. YÖK Başkanı da hükümetle beraber anılmaktan, kutuplaşmanın bir tarafı haline getirilmekten rahatsızlık duyuyor. Bu tartışmaların üniversitelere zarar verdiğine inanıyor ve “eğer böyle giderse bütün akademik dünyanın dibe vuracağı” endişesini taşıyor. “Hükümetin emir eri değilim” cümlesinin perde arkasında böyle bir psikoloji yatıyor. Başkan şunu da vurguluyor: “Haklarımızı aramak için mücadele edeceğim ama asla kavga etmeyeceğim. Üslubuma daima özen göstereceğim.”
YÖK Başkanı, henüz ilgili prosedür tamamlanmamışken üniversitelere “türbanlı öğrencileri derslere alın” genelgesi yollayarak hatalı davrandı, acelecilik yaptı. Üniversitelerin bir kısmı Başkan’ı dinledi, diğerleri karşı çıktı. Peki, bundan sonra ne olacak? Rektörlere ne yapacak? Bunu sormuştum. “Toplantı yapacağım. İkna etmeye çalışacağım. Yine de aynı tutumlarını sürdürürlerse hukuki süreci başlatırım. Hukuk karar verir” demişti.
Dün çeşitli üniversite rektörlerine gazeteciler “ikna toplantıları” için düşüncelerini soruyorlardı. İçlerinden bir tanesi “belki biz YÖK Başkanı’nı ikna ederiz” cevabını verdi. YÖK Başkanı’nın “rektörlerle de kavga etmeyeceğim. Burası her türlü tartışmanın yapıldığı bir platforma dönüşecek” sözlerini hatırladım. Bakalım, kim kimi ikna edecek?"
(İsmail Küçükkaya-Akşam)
Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 13:40