İŞTE ERDOĞAN'IN DEĞİŞTİRDİĞİ ULUSA SESLENİŞ KONUŞMASI
MUAMMER TAN
ANKARA - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ülke ekonomisinin çok sağlam bir zemin üzerinde, sağlıklı ve dirençli bir şekilde yoluna devam ettiğini belirterek, "Yüzümüzü güldürecek gelişmeler birbirini izliyor. Türkiye'nin son 5.5 yıla yakın zamanda aldığı mesafe gerçekten tarihi bir başarıdır" dedi.
Erdoğan, 'Ulusa Sesleniş' konuşmasında, Şubat ayının özellikle dış politika açısından son derece önemli gördükleri yoğun bir trafik içinde geçtiğini söyledi. Almanya'ya yaptığı ziyaret ve temasları hakkında bilgi veren Erdoğan, Almanya'nın önemine dikkat çekerek, "İki ülke birbirini iyi tanımak, iyi anlamak, ilişkilerin gelişmesinde, problemlerin çözüme kavuşturulmasında samimi gayret içinde olmak mecburiyetindedir" dedi. Avrupa'daki Türkler'in yaşadıkları ülkeye ve topluma intibaklarının 'asla öz değerlerinden, kültür ve geleneklerinden uzaklaşmaları anlamına gelmediğini' vurgulayan Erdoğan, "Bu konuda Türkiye'nin hassasiyetini Alman yetkililerine ve kamuoyuna da açık ve net olarak ifade ettim" ifadesini kullandı. "'Entegrasyona evet ama asimilasyona hayır' dedim. Asimilasyon bana göre bir insanlık suçudur, bunu da açıkça dile getirdim" diyen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Olması gereken budur, doğrusu budur, Türkiye Avrupa'da yaşayan insanlarının yaşadıkları topluma entegrasyonuna sonuna kadar evet, asimilasyona ise hayır demeye devam edecektir. Aslında daha önce de bir çok kez dile getirdiğimiz bu görüşlerin, Alman medyası ve siyaset dünyasında yol açtığı tartışmaları biraz da şaşkınlıkla izliyoruz. Zira demokratik toplumlar, tanımları gereği çoğulcudur, çok sesli ve çok renkli olmak durumundadır. Farklı renkler, demokratik toplumlar için bir zafiyet değil, tam aksine bir zenginlik ve güç kaynağı olarak görülmelidir. Öyle zannediyorum ki, Alman dostlarımız da entegrasyonun, toplumu oluşturan bütün fertleri aynılaştırmak, tek tipleştirmek olmadığı konusunda bizimle hemfikirdir. 'Çokluk içinde birlik' olarak ifade ettiğimiz çoğulculuk ilkesi, çağdaş özgürlükçü demokrasinin temel değerlerinin başında gelmektedir. Farklılıkların olmadığı bir yerde zaten özgürlük bir talep ve ihtiyaç olarak ortaya çıkmayacaktır."
Erdoğan, 'açık ve samimi' olarak Almanya'daki vatandaşların yaşadıkları topluma entegre olmalarını istediklerini dile getirerek, "Onları artık Alman toplumunun uyumlu ve ayrılmaz bir parçası olarak görmek istiyoruz. Elbette insanlarımız vatandaşlığını aldıkları ülkeye ve topluma bağlılıklarını gösterecektir. Bu ahlaki ve hukuki bir zorunluluktur. Ancak Alman vatandaşı olmaları, oradaki kardeşlerimizle insani akrabalık bağlarımızın sona ermesi anlamına gelmez. Kimsenin bunu istemeye hakkı olmadığı gibi bundan rahatsız olmasına da gerek yoktur" diye konuştu.
ALMANYA'DAKİ YANGIN FACİASI
Almanya ziyaretinin hemen öncesinde yaşanan ve 5'i çocuk, 9 Türk vatandaşının canına mal olan yangın faciasının Türk milletinin her ferdini derinden yaralandığını belirten Erdoğan, ziyaretinin başında olay yerine giderek oradaki insanların acılarını paylaştığını ve incelemelerde bulunduğunu hatırlattı.
"Böyle acıların bir daha hiç yaşanmaması en büyük temennimizdir" ifadesini kullanan Erdoğan, "Ancak bu elim hadisenin en ince ayrıntılarına kadar incelenmesi, eğer kaza dışında bir suç ihtimali varsa gereğinin dikkatle ve hassasiyetle yapılması da çok önemli...Alman makamlarına milletimizin bu konudaki hassasiyetini belirterek, soruşturmanın takipçisi olduğumuzu ilettik" diye konuştu. Erdoğan, Türkiye'den 4 kişilik bir uzman ekibinin de katıldığı soruşturmanın kesin sonuçlarının en kısa sürede kamuoyuna açıklanacağını umduğunu dile getirerek, "Ne yazık ki, bu trajik hadiseden sonra Almanya'nın başka bölgelerinde de bir dizi yangın olayı yaşandı. Sonuçları bu kadar ağır olmasa, daha ucuz atlatılmış olsa da arka arkaya gelen bu yangınlar, bizi derinden kaygılandırmaktadır. Alman makamlarının benzer trajedilerin yaşanmaması için gereken her türlü tedbiri almakta olduğuna inanıyor, herkesi söz ve eylemlerinde dikkatli ve sağduyulu olmaya çağırıyorum" dedi.
KOSOVA'NIN BAĞIMSIZLIĞINI İLAN ETMESİ
Kosova'nın 17 Şubat tarihinde bağımsızlığını ilan ettiğini ve Türkiye'nin, Kosova Cumhuriyeti'ni tanıyan ilk ülkelerden biri olduğunu söyleyen Erdoğan, "Buradan bir kere daha Kosova Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını ülkem ve milletim adına kutluyorum" dedi.
Bu gelişmenin Balkanlar'da barış ve istikrara hizmet etmesini temenni eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu tarihi görev ve sorumluluk şu anda Kosova halkının ve Kosovalı yöneticilerin omuzlarındadır. Balkanlarda huzurun tesisi, biraz da Kosova'da yaşanacak bu tecrübeye bağlıdır. Bu sebeple Kosova'da her kesime eşit mesafede duran, barış, huzur, istikrar, birlik ve beraberliğin korunması için samimi çaba gösteren bir yönetimin bulunması her zamankinden önemli hale gelmiştir. Türkiye'nin Kosova ile ortak bir tarihi, kültürel bağları, ortak değerleri var. Yıllar yılı Kosova'nın yaşadığı her sıkıntının Türkiye'de de mutlaka yansımaları olmuştur. Bugün de birr305?lıkların olmadıçok vatandaşımızın Kosova'da halen akrabaları, yakınları yaşamaya devam ediyor. Kosova'da güzel şeyler olmasını, barışın ve huzurun tesisini samimiyetle istiyoruz. Biliyorsunuz Kosova Barış Gücü'ne 750 personelden oluşan bir taburla destek vererek bu beklentimizi daha önce de göstermiştik. Kosova halkının yaşadığı sıkıntılara milletimizin ne kadar büyük bir hassasiyet gösterdiği, vatandaşlarımızın Kosova halkına yardım elini
uzatmak için ne büyük bir gayret içinde olduğu da hala hatırlardadır.
Bugünden sonra da Kosova Cumhuriyeti'ne siyasi ve ekonomik anlamda katkı ve desteğimiz sürecektir. Kosova halkının ve yönetiminin bu hassas süreci başarıyla tamamlayacağına, birlik ve beraberliklerini koruyarak bütün Balkanlar'a yayılacak bir barış ve huzur örneği ortaya koyacaklarına gönülden inanıyorum."
"EKONOMİ SAĞLAM ZEMİNDE YOLUNA DEVAM EDİYOR"
Konuşmasının son bölümünde ekonominin bugünkü durumu ile ilgili bilgiler veren Erdoğan, "Türkiye ekonomisi, hamdolsun çok sağlam bir zemin üzerinde, sağlıklı ve dirençli bir şekilde yoluna devam ediyor, yüzümüzü güldürecek gelişmeler birbirini izliyor" dedi.
"Ancak daha yapacağımız çok iş var" diye devam eden Erdoğan, "Daha ulaşmak istediğimiz çok fazla hedef var. Ben, milletimizin ekonomi noktasındaki beklentilerini çok iyi biliyor, çok iyi anlıyorum" ifadelerini kullandı. Geçmişte Türkiye'yi yönetenlerin yıllar boyunca çok büyük vaatlerde bulunduğunu, enflasyonu düşürmeyi, milli geliri çoğaltmayı, ihracatı, üretimi, istihdamı artırmayı vaat ettiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, iyileşme dönemlerinin saman alevi gibi gelip geçici olduğunu, arkasında da kendilerine hep büyük krizlerin enkazını bıraktığını söyledi. Millete, yeni bir hayal kırıklığı yaşatmaya hiç kimsenin hakkı olmadığını dile getirerek, yaşanılan acı tecrübelerden yola çıkarak, meseleyi kökten ele aldıklarını, kronik sorunlara
el attıklarını, yıllardır yapılmayanları yaptıklarını ve sağlıklı bir büyüme zeminine nihayet kavuştuklarını anlatan Erdoğan, şunları söyledi:
"Dikkat ediniz, bir nesil, ömründe ilk kez enflasyonu tek haneli oranlarda görüyor. Türk milleti tarihinde ilk kez 23 dönem üst üste büyümeye şahit oluyor. Bakınız, kişi başına milli gelir, 2006 yılında 5 bin doları aştı, şimdi ise 7 bin dolar civarında...İhracatta yıllık 106 milyar dolar seviyesine ulaştık. Turizm gelirlerimiz 18 milyar doları aşmış durumda...Küresel yatırım miktarı 22 milyar dolara ulaştı.
Bunlar, Türkiye'de ilk kez oluyor. Bu, büyümede istikrardır. İstikrarlı bir şekilde hayat şartlarımızın iyileşme gösterdiğini bu rakamlar ortaya koymaktadır. Bizim hedeflerimiz belli...Türkiye'de kişi başına düşen milli geliri öncelikle 10 bin dolara çıkarmayı hedefliyoruz. Türkiye'yi dünyanın en güçlü 10 ülkesi arasına sokmak için çalışıyoruz. Yoksulluğu azaltma noktasında çok önemli mesafeler kaydettik, daha fazlasını da yapacağız, yapıyoruz. Türkiye'nin son 5.5 yıla yakın zamanda aldığı mesafe gerçekten tarihi bir başarıdır. 2002 yılında iç piyasadan borçlanabilmek için yüzde 63.4 faiz ödemek zorundaydık. Bugün bu oranı yüzde 16'lara kadar düşürdük. Türkiye'nin borçları, bakınız, buranın altını özellikle çiziyorum, ilk kez bizim dönemimizde gerilemeye başladı. 2005 yılından itibaren, kamu kesimi net borç stoku nominal olarak gerilemeye başladı, 249 milyar YTL. seviyesine kadar geldi ve bu gerileme devam ediyor. Borcumuzun milli gelire oranı ise, yüzde 78.4 seviyesinden yüzde 39'lara kadar geriledi. Bunun
net rakamları da önümüzdeki günlerde belli olacak ve açıklanacak. Merkez Bankamız'ın rezervleri bugün yaklaşık 70 milyar dolara ulaşmış durumda...2002 yılında bu rakam neydi biliyor musunuz? Sadece 27 milyar dolar. Bu arada mutlulukla ifade edeyim ki Uluslararası Para Fonu'na da borçlarımızı ödedik, ödüyoruz. 23.5 milyar dolardan devraldığımız bu borcu, bugün 6,9 milyar dolara kadar düşürdük. Bunlar, hem sağlam bir zeminde olduğumuzu gösteren, güçlü bir ekonomi yolunda ilerlediğimizi gösteren rakamlar, hem
de geleceğe ilişkin umutlarımızı artıran rakamlar...Türkiye bunu hak etmiştir. Milletimiz bunu hak etmiştir. Türkiye, bunun çok daha iyilerini hak etmektedir, Allah'ın izniyle o seviyelere de hep birlikte ulaşacağız. Bundan çok daha müreffeh, daha mutlu ve aydınlık günleri inşallah hep birlikte yaşayacak, göreceğiz."