Gündem
  • 26.4.2009 11:03

İSTİKLAL MADALYASI SAHİBİ 13 ERMENİ...

Kurtuluş Savaşı’nda Osmanlı-Türk cephesinde savaşan bazı Ermeniler İstiklal Madalyası almıştı. Onların izini sürdük, 13’ünün hikayesine ulaştık...

Küçüklüğümün Tercan Amca’sı ile ne zaman bir sofraya oturulsa, eski günlerden bahsederlerdi babamla. Aynı masada bir Tercan daha olurdu; ağabeyim. Babam, kadim dostunun çocuğu olmayınca, adını yaşatmak için oğluna onun adını vermişti: Tercan Ali. Hiç bahsedilmezdi ama Tercan Amca, zamanında karısının bileziklerini satarak, kimseye söylemeden babamın bir borcunu kapatmıştı. Yaşça biraz büyüktü, “Oğlum” diye severdi babamı. O sofrada, kim Müslüman, kim Hıristiyandır konuşulmaz, Ermenilik nerede biter,
Türklük nerede başlar, karışırdı. Tercan Amca’nın Ermeniliğini, karısı ile çocuklarının değişik ve güzel isimlerinin anlamını sorduğumda öğrenmiştim. Ancak o zaman...

Kocaman dünya içinde bu, sadece benim küçük hikayem. Bütün kavgaların ortasında, bütün gerçekliğiyle duruyor. Kavgalıların arasına geçip, kollarımızı iki yana açıp “Artık yeter” demek için herkesin kendi hikayesinden yola çıkması lazım. Babamla Tercan Amca bunu yapabildiyse, herkes yapabilir. Hikayesi olmayanlar ise benimkini ya da bir başkasınınkini ödünç alıp çocuklarına anlatabilir. Burasının aynı zamanda Agop Amcalar’ın, Hilda Abla’ların, Aris’in, Alis’in de memleketi olduğunu hatırlamamız gerekiyor.
En önemlisi de memleketin insana en fazla ihtiyaç duyduğu zamanda, mesela İstiklal Harbi’nde bu insanların isimlerinden, dinlerinden önce vatanlarını koruduklarını da unutmamalıyız.
15 Mayıs 1919’dayız. İzmir, Yunan işgali altında. İlk kurşun, gazeteci Hasan Tahsin’in ölümüne ve yazılı tarihe göre, İstiklal Harbi’nin yani Kurtuluş Savaşı’nın başlamasına neden olmuştu. Atatürk 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmıştı ve vatan seferberlik haline geçmişti. Doğu, Güney ve Batı cephelerinde savaş sürerken bir yandan da art arda çıkan iç isyanlar bastırılmaya çalışılıyordu. Kadınlar erkeklerini vatanı müdafaa etmeleri için savaşa uğurluyordu. Bu da yetmiyor, kendileri de cephenin gerisinde mücadele veriyordu. Ta ki 11 Ekim 1922’de Mudanya Mütarekesi imzalanıp da ateşkes ilan edilene, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları çizilene kadar.

HEPSİ KAHRAMAN OLDULAR
Delikanlılar, genç adamlar olarak ‘bütün’ gidenler ‘eksik’ dönüyordu. Kimilerinden ise bir daha haber alınamıyordu... İşte böyle bir savaşın sonunda, vatan için hizmet edenlere İstiklal Madalyası verilmesi kararlaştırıldı. Bunun için özel kanun hazırlandı ve dendi ki, “İş bu madalya sahibine bütün memurlar, askerler, zabıta ve diğerleri özel hürmette bulunacaktır.” İstiklal Harbi’ne Türkler kadar çok sayıda olmasa da Ermeniler de katıldı ve
içlerinden bazıları İstiklal Madalyası aldı. Onların izini sürdük ve 13’ünün hikayesine ulaştık... Araştırma oldukça meşakkatli bir sürecin sonunda gerçekleşti. Genelkurmay’ın yayınlarını düzenleyen ATASE Başkanlığı’nda geçirilen saatler, TBMM kütüphanesindeki makale ve kitap taramaları başlangıç oldu. Onlarca telefon görüşmesini ve yazışmaları hiç saymıyorum. Prof. Dr. Çetin Yetkin’in verdiği bilgiler konuyu derinleştirdi. Son olarak çok nadir bir kitap olan “Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler 1453-1953” kitabınının 1953 baskısına ulaşmam araştırmamı tamamlamamı sağladı.

MADALYAYI HEP TAŞIDILAR
Madalya alan Ermenilerin sayısı tam olarak bilinmiyor. Nüfusa oranla azımsanmayacak bir sayıda oldukları sanılıyor. 29 Kasım 1920’de Saruhan Milletvekili Necati Bey tarafından Büyük Millet Meclisi’ne sunulan ‘İstiklal Madalyası Kanun Tasarısı’, kanunlaştırılıp 4 Nisan 1921’de yürürlüğe girdi. Ohannes Erkan, Stepan Talaşlıoğlu, Kiyork Gülsöken, Agop Ayık, Karabet Ayvat, Hrant Kiremitçi, Karabet Kargıcı, Ohannes Özçınar, Artin Gülükyan, Petir Sevinç, Vahan Keleşoğlu, Ohannes Kasparyan ve Agop Özel bu kanun çerçevesinde madalya alan Ermeniler arasındaydı. Savaşa katılan, fakat madalya almayanlar da var; Pendikyan Terziyan, Agop Dilaçar, Berç Keresteciyan, Ohannes Kiremitçi, Mihran Kiremitçi ve soyadı bilinemeyen Hagosyan adındaki vatandaşımız gibi. Madalya alanların tümünün ortak özelliği, son nefeslerine kadar madalyalarını göğüslerinde taşımış olmaları...

OSMANLI’DA ÜST DÜZEY GÖREVLERDE ÇALIŞTILAR

Osmanlı İmparatorluğu döneminde Ermeniler, devletin en üst kademelerinde çeşitli görevlerde hizmet verdiler. Aralarında mimarlar, tercümanlar, sarraflar vardı. Belki savaşlara katılmadılar ama önce Osmanlı’nın ve sonrasında da Türkiye Cumhuriyeti’nin refahı için çalıştılar. İşte onlardan birkaçı...

Abdülmecid’in sarrafı
Agop Düz Çelebi, kuyumculuk ve sarraflık yapan Düz Çelebi ailesinden. Darphanenin yapılandırılmasında hünerini gösterdi; para kesmeyi kolaylaştıran, iş gücünden tasarruf sağlayan buharlı makineler getirtti.
Hastalığıyla yakından ilgilenen Sultan Abdülmecid Han, onu İtalya’ya gönderdi. Agop’un orada hayatını kaybedip İstanbul’da defnedilmesinden sonra, çocukları saray sarraflığına tayin edildi.

Osmanlı orduları başhekimi
Sarkis Garabetyan, Osmanlı’nın Girit’teki ordularının başhekimliğini yaptı. Kısa süre sonra Yusuf Paşa’nın Varna’nın müdaafasında kumandanlığa getirilmesiyle, Rumeli kıtasına geçip Osmanlı- Rus savaşında görev aldı.
Osmanlı orduları baş tabipliğine getirildi. Sarkis Garabetyan 1828 yılında Yusuf Paşa ile birlikte esir düştü. Diğer esirlerle birlikte Odesa’ya nakledilip 1833’e kadar orada kaldı.

Saray doktoru ve Başhekim
Dr. Şaşyan Manuel, saray doktoru olan babası Şaşyan Boğos’un ardından aynı görevi üstlendi. 1775-1858 yılları arasında yaşayan Şaşyan Manuel, Sultan 2. Mahmut Han ile Abdülmecid’in hükümdarlığında bu işi sürdürdü. Şişli Pangaltı’da inşa edilen Ermeni Katolik Hastanesi’nin başhekimliğini de
yaptı. Sultan Abdülmecid Han tarafından onur nişanı ile ödüllendirildi.

Abdülhamid’in mali müşaviri
Sakız Ohannes Paşa, 1897’de Sultan’ın emriyle Hazinei Hassa Nazırlığı’na
getirildi. 10 yıl hizmet ettikten sonra 1908’de araştırmalarını derinleştirmek üzere görevinden ayrıldı. Recaizade Ekrem onun iktisat konusundaki yeteneğini anlatmak için şu cümleyi yazmıştır: “Eğer edebiyata başlamayıp iktisada kendimi vakfetmiş olsaydım, Sakız Ohannes Paşa kadar iyi yazmış
olmayacaktım.

Başkumandanın tercümanı
Andon Tıngır Yaver Paşa, 1812-1908 yılları arasında yaşadı. 24 yaşında devlet
hizmetinde çalışmaya başladı. 1846 senesinde Paris elçisi Süleyman Paşa’nın tercümanı oldu. Türk Kuvvetleri başkumandanı Serdar Ömer Paşa’nın sekreterliğini ve tercümanlığını yaptı. Bu sürede birçok askerî sırra vakıf oldu. Tuğgeneral, PTT İdare Müdürü ve son olarak da Şûrayı Devlet Azası ve Rumeli Beylerbeyi olarak toplam 57 yıl hizmet verdi.
Ölümsüz yapıların mimarı Balyan Ailesi Krikor ve oğlu Garabet Balyan, İstanbul ve çevresinde Darphane, Beşiktaş Sarayı, Defterdar Sultan Sarayı, Üsküdar Selimiye Kışlası, Aynalı Kavak Köşkü, Tophane Nusretiye Camii, Beyazıt Yangın Kulesi, Yıldız Köşkü,
Harbiye Askeri Lisesi, Ortaköy Camii, Ihlamur Köşkü gibi 34 yapı inşa etti. Balyanlar, 18. ve 19. yüzyıllarda sarayın baş mimarları olarak çalıştılar.

ARTİN GÜLÜKYAN
1899 doğumlu Gülükyan da Kuvayı Milliye’ye katılanlar arasında. İstiklal Harbi sırasında İstanbul’daki Selimiye Kışlası’ndaydı, tezkeresini Diyarbakır’dan aldı. Cephe gerisinde 18. İnşaat Taburu’nda görev yaptı.

KARABET KARGICI
1892’de Isparta’da doğdu. Amcası Kugas Kargıcı, pehlivandı. Karabet Kargıcı, hayvan alım satımıyla, besicilikle, ticaretle uğraştı. Babası Kirkor’la birlikte askere gitti, cephede esir düştü ama kurtuldu.

AGOP ÖZEL
1897’de Zir’de doğdu. İstiklal Harbi’nden sonra sıvacılık yaparak hayatını kazandı. Madalyasını 1971’de aldı.

KARABET AYVAT
Marangozdu. Madalyasını 1980 yılında, 85 yaşındayken alabildi. Yunan işgali
sırasında askere alındı. Savaş sırasında Garp Cephesi’nden Ankara’ya
gönderildi. Hem cephede hem de cephe gerisinde görev yaptı.

OHANNES ERKAN
1898 Zir doğumlu. 20 yaşında askere alındı. İstiklal Harbi’nde Eskişehir’deki askeri inşaatlarda çalıştı. Madalyasını 1971’de aldı, 1980’te vefat etti.

OHANNES ÖZÇINAR
1973’te öldü. Madalyasını, ailesi 1976 yılında aldı. Savaş sırasında develerle
Yozgat’tan Kayseri’ye cephane taşıdı. Develerin altında kalıp yaralandı, üç ay
hastanede yattı.

AGOP AYIK
1900 Zir doğumlu. İlk görev yeri 1920’de Kırşehir’deki taburdu. Tezkeresini
Eskişehir’den aldı. Askerliğinin son aylarını sıhhiyeci olarak tamamladı. 1968’de İstiklal Madalyası’yla ilgili kanunun güncellenmesiyle,
başvurusunu yapıp 1970’te madalyasını aldı.

(HABERTÜRK)

Güncellenme Tarihi : 14.5.2016 22:42

İLGİLİ HABERLER