ESRA YARGICI
İSTANBUL- Bel ağrılarının, her 100 kişiden 80'inde görüldüğü belirtilerek, alçak mutfak tezgahlarının, özellikle kadınlarda bel fıtığına zemin hazırladığı bildirildi. Bel fıtıklarında 'bel çektirme' yönteminin, anatomik açıdan mümkün olmadığı savunularak, bazı bel burkulmaları ve tutulmalarında ise bu yöntemin, uzman kişilerce uygulanabileceği ifade edildi.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Hidayet Sarı, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, kadınların iş yaptıkları mutfak tezgahının, bel sağlığı açısından risk faktörü oluşturduğunu söyleyerek, "Bizde, genellikle alçak evye ve alçak bir mutfak tezgahı oluyor. Hanım, eğilmek zorunda kalıyor. Bu eğilme hareketi, otomatikman bel omurlarına çok aşırı yük bindiriyor. Şöyle bir örnek vereyim: 70 kg'lık bir kişi, ayakta, sabit dik dururken, diske 70 kg'lık bir yük biner. Her eğilme durumunda bu 150-200 kg'a çıkar. Ağır kaldırma durumunda 260 kg'a kadar çıkar. Ve basıncı arttığı için de diskleri son derece zorlayıcı, yırtıcı etki yapıyor. Ve ileride bel fıtığına, disk fıtığına zemin hazırlıyor. O bakımdan, mutfak tezgahlarının yüksek olması, hanımın da fazla öne doğru bükülmeden çalışması, en doğru davranış olur" dedi.
BEL FITIĞININ SAFHALARI
Bel fıtığının safhaları olduğunu kaydeden Prof. Dr. Hidayet Sarı, "Başlangıç safhasında hastalık, bir-iki haftalık yatak istirahatı ve ağrı kesicilerle rahatlıkla düzeliyor. Bacağa ağrıların vurmaya başladığı orta safhada ise, gerekiyorsa, korseleme ve fizik tedaviye geçilebilir. İlerlemiş safhada da, eğer nörolojik bulgular, yani sinir hasarı bulguları fazla ağır değilse, yine fizik tedavi ve egzersiz tedavileri uygulanır. Ancak, sinirde fazla hasar meydana gelmişse, yani hastanın ayağı yukarı doğru kalkmıyorsa, her iki bacakta güçsüzlük ortaya çıkmışsa ve hasta yürüyemiyorsa, cerrahiye o zaman başvuruyoruz" diye konuştu.
Araştırmalara göre, ameliyat geçirenlerin, ilk bir-iki yıl ağrılarının düzeldiğini ve rahat ettiklerini vurgulayan Prof. Sarı, "Ancak üç-dört yıl sonra, ameliyat olanla olmayan arasında bir fark kalmıyor. Hatta ileri yıllarda, belki ameliyat olanda daha fazla komplikasyon çıkmaya başlıyor. Buradan çıkan sonuç şu: Belin biomekaniğini bozan her türlü şey, ileride bir sorun olarak karşımıza çıkacaktır. Kısa vadede çözüm üretse bile, ileride çıkacaktır. Her bel fıtığı teşhisinde ameliyat olmaya kalkılmamalı. Eğer ameliyat gerekiyorsa da ameliyat olunmalı. Ama gerekiyorsa olunmalı. Sonuçta, ileri yıllarında cezasını çekme durumu ortaya çıkar. Çünkü, cerrahi olarak bozulan bir anatomik yapıyı tekrar düzeltme şansımız yok" dedi.
'BEL ÇEKTİRME' DOĞRU MU?
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Hidayet Sarı, günümüzde çok yaygın olan 'bel çektirme' yöntemiyle ilgili olarak da şunları söyledi:
"İki kişi tarafından, birisi kollarından, birisi bacaklarından tutarak ani bir çekişle omur arasını açma ve fıtığı onların tabiriyle geri çekme düşüncesi söz konusudur. Bel fıtıklarında bu mümkün değildir. Yani, bel fıtığını ani bir çekişle yerine oturtmak mümkün değildir. Çünkü yırtılan, çıkan bir doku, çekmekle tekrar eski durumuna gelmiyor. Olay, anatomik olarak mümkün değil. Bazı bel burkulmaları, bel tutulmaları vardır, akut dönemde bunlarda işe yarayabilir. Onda da hastanın teşhisinin doğru olması ve metodun düzgün olması lazım. Buna manipülasyon metotları denir. Ve bunun yine uzman kişilerce yapılması lazım. Türkiye'de bunun eğitimi maalesef yok. Dışarıda, bunların dört yıllık eğitimleri var. Hastalığın safhasında yapacakları manipülasyonu, yani beli çevirmesini, çekmesini, tekniğini biliyorlar ve buna göre uyguluyorlar".
Fizik tedavi kliniklerinde bu yöntemin bilimsel olarak uygulandığını anlatan Prof. Dr. Hidayet Sarı, "Ama teşhisi konmuş, uygun vakaya uygulanmalı. Ama bacağına ağrısı vurmuş, siyatik ağrısı meydana gelmiş, bel, bacak ağrısında ağır disk fıtığına uygulanması son derece sakıncalı. Çünkü fıtığı daha da yerinden kopartıp, hastada bacakları tamamen felç etme durumu olabiliyor. Ve omurlarını kırabiliyor. Bunlar başımıza geldi. Maalesef başka yerlerde belini çektirmiş, kırdırmış, fıtığı ağırlaşmış ve bize tekrar düzelmesi için başvuran hastalarımız çoğunlukta" diye konuştu.
Duruş bozukluğu ve çalışma şartlarının etkisinin de boyun ağrısına zemin hazırladığını belirten Prof. Sarı, "Boynun kötü kullanımı, yazmada, çizmede, araba kullanmada, televizyon seyretmede, hepsinde geçerli. Boynun, hiçbir bükülme göstermeksizin, herhangi bir aktivite sırasında ve dönme halinde olmaksızın serbest biçimde ve dikey doğrultuda bakması lazım. Boynu büken, eğen, kaldıran sistemlerden ziyade, boynun dik, düzgün kullanma, sistemli şekilde masayı, çalışma şartlarımızı düzenlememiz lazım" dedi.
UZUN SÜRELİ BİLGİSAYAR KULLANMAYIN
Bilgisayar kullanımında, masanın, ekranın, klavyenin, çalışma ve duruş şeklinin mutlaka iyi bir ergenomi uzmanı tarafından kişiye belirtilmesi ve gösterilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Hidayet Sarı, "Kişinin de bu imkanları sağlaması lazım. İkinci olarak, 20 dakikada bir ara verilmeli. Ama 20 dakikada bir insanın kalkıp ara vermesi, çalışma hayatında mümkün değil. Ama, 45 dakikada çalışmayı aynıolanda daha fazla komplik bir ders saati düşünürsek, 45-50 dakikada bir 5-10 dakika verilip, boyun hareketleri yapılır. Şöyle bir gevşeyip, esneyip ve ondan sonra tekrar çalışmaya geçmesini özellikle tavsiye edebiliriz" diye konuştu. Prof. Sarı ayrıca, mekanik kaynaklı ağrılarda ağrı kesici almanın, sadece ağrıyı kestiğini, olayı ise düzeltmediğini bildirdi.
Boyun ağrılarının baş ağrısı yapmasının tartışmalı konu olduğunu kaydeden Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Hidayet Sarı, "Özellikle nörologlar, yani sinir uzmanlarının, boyun problemlerinin baş ağrısı yapmayacağı şeklinde genel kanaatleri vardır. Ancak, en üst boyun omurumuz C1, C2 dediğimiz omur arasında başa giden sinirlerde çıkmaktadır. Eğer sıkışmışsa, şiddetli baş ağrısı yapabilir. Boyun kaslarının aşırı kullanımı, gergin duruşu, çalışma şartlarının ağırlığı, stresin birikmesi, şiddetli boyun ağrıları yapabilir. Bir de C1 sinirinin sıkışmasına bağlı, boynun arkasından başlayıp, kulağa, göze vuran bir ağrı gelişebilir. Böyle bir oluşum da mümkün" dedi.
TEŞHİS YÖNTEMLERİ
Prof. Dr. Sarı, bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme merkezlerinin artmasıyla birlikte, hekimlerin de bu rahat görüntülerden teşhise gitme imkanının belirdiğine dikkat çekerek, "Hastalar ellerinde raporlarıyla, görüntüleriyle geliyorlar. Bunlar teşhiste esas basamak değildir. Esas basamak, hastanın dinlenmesi, fizik muayenesi, nörolojik muayene ile değerlendirilmesi ve hastanın durumunun belirlenmesi gerekir. Hatta bunda psikolojisi dahil, çalışma şartları, evdeki geçimi dahil...Yani, sadece MR değil. Bütün bunların değerlendirilip, hastanın bir bütün olarak ele alınması lazım. Bunların sonucunda hastaya teşhis konulamamışsa ve tedavide cerrahi bir girişim gerekiyorsa, o zaman MR'a başvurulabilir" diye konuştu.
Eğer, kişinin fizik muyaene bulgularıyla, MR bulguları uyum sağlamıyorsa, MR'ın, hekim açısından teşhiste bir yol gösterici olmadığını ifade eden Prof. Sarı, "Bizim kendi bulgularımız, fizik muayene bulguları, çok daha objektif ve hastaya uygun bulgulardır. Yeter ki, ciddi sistematik muayene yapılmış olsun. Dolayısıyla bunlar hastalığın teşhisi değildir" dedi.
Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte, hekimlik yönünün kullanılması yerine, hastanın görüntülerine bakıp teşhis yönü kullanılma durumuna girdiğini anlatan Prof. Sarı, "Bu da çok kötü teşhis ve tedavi hatalarına yol açmaya başladı. Maalesef bu da teknolojinin kötü kullanımı olarak, ülkemizde yaygınlaşmaya başladı. Hekim olarak bundan şikayetçiyim" diye konuştu.
EVDE ÜRETİLEN ÇÖZÜMLER
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Hidayet Sarı, insanların, evlerinde hekime gitmeden ürettikleri bazı çözümlerle (sıcak-soğuk veya masaj uygulamaları) ilgili olarak da şunları kaydetti:
"Sıcak, ağrı ve kas spazmını çözmede bir metottur. Uygulanabilir ama, iltihaplı dönemde, şiddetli ağrılı dönemde sıcak ters etki de yapabilir. Çünkü dokuyu şişirebilir. Uygulayacağınız sıcağın hastalık safhasına göre değişmesi lazım. Soğuk da ağrı kesici etkiye sahiptir. Kas spazmını dolanda daha fazla komplika çözer. Soğuğu, akut dönemde yapmak lazım. Müzminleşmiş dönemde de sıcak uygulamak doğru olur. Ama bunların süresi, miktarının bilimsel olarak bilinmesi lazım ki, uygulansın. Bunun süresini fazla yaparsa, zarar verebilir, yakabilir. Soğuktan dolayı dokuda buz yanığı meydana gelebilir. Ama olay belliyse ve hasta da artık kendisini tanıyorsa, hafif sıcak ve soğuk uygulamanın çok zararı yok. Yalnız, teşhisin doğru olması gerekiyor".
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 21:29