Katil Generalden pişkin ifade
Darbe girişimi soruşturması kapsamında tutuklanan ve zırhlı birlikleri Boğaziçi ve FSM köprüleri ile Fenerbahçe Orduevi ve Üsküdar Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’ne gönderen Tuğgeneral Özkan Aydoğdu, ifadesinde “Dolayısıyla biz açık ve net olan emrin gereğini yerine getirmek için polisi dinlemeyip yolumuza devam edecektik. Emrin doğru olduğuna emin olduğumdan ve bu vakte kadar emir gereğini yerine getirmek için yetiştirilmiş olduğumdan, emrin gereğini yerine getirmek için çalıştım” dedi. Köprüye gönderilen tank onbaşı ise "Sabah 06.00’a kadar çatışma oldu. Tanklardan ateş edildi. Askerlerden de ateş edenler vardı. Sonrasında komutanlar ‘Pes ediyoruz’ deyip askerleri tank başına topladı. Oradaki polislere teslim oluyoruz dediler" diye ifade verdi.
Soruşturma kapsamında tutuklanan Tuzla Piyade Okulu Komutanı Tuğgeneral İrfan Can ise “Benim soruşturmaya konu olaylarla bir ilgim alakam yoktur. Komutanlığını yapmış olduğum birliğe mensup hiç bir askeri unsur katılmamıştır. Birlik sınırı dışına çıkmamıştır. Yurtta Sulh konseyi hakkında da benim bir bilgim yoktur. Soruşturmaya konu olaylara ben bulaşmadım” diye konuştu.
“YURTTA SULH PLANINDAN BAHSETTİ”
Tuğgeneral Özkan Aydoğdu ifadesinde şunları söyledi. İstanbul 2’inci Zırhlı Tugay Komutanlığı görevini Tuğgeneral olarak yapmaktayım. 13 Temmuz Çarşamba günü Kahramanmaraş’taki 5’inci Zırhlı Tugay Komutanlığı’nda tugay komutan yardımcısı Albay Uzay Şahin tugayıma geldi. Tugayımın Suriye’deki planları ile hazırlıklarımız vardı. Onun tugayına konuşlanacaktım. Onunla ilgili konuları konuşacağımız için geldiğini düşündüm. Konuştuk. Daha sonra üst düzey komutanların da desteklediğini söyledi. ‘Yurtta Sulh Hareket Planı”ndan bahsetti. Bunun üst komutanlık tarafından onaylanmış olduğunu söyledi. Üst komutanlıktan kastı Genelkurmay Başkanlığı mıydı onu bilmiyorum. Ben de kedisine sormamıştım. O planda tugayımın yapacağı işler bana anlatıldı. Talimat, emir, yazı ve diğer belgeleri görmedim. Ancak Albay Uzay Şahin’in anlattıkları 15 Temmuz günü Genelkurmay Bakanlığı’ndan geldiğini hatırladığım sıkıyönetim planlaması ile birebir uyuşuyordu. En azından benimle ilgili kısmının uyuştuğunu gördüm. Aynı gün Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan Albay Muzaffer Düzenli gelmişti. O da bana aynı şeyleri anlatmıştı. Olay günü de öncesinden emniyet mesajı gelmişti. Yani çarşı çıkışlarını da iptal etmiştim. Herhangi bir saldırıya karşı gerekli tedbirleri almıştım. Bir kısım personeli de takviye kuvvet olarak planlanması için tabur komutanı Yarbay İrfan Arak, Yarbay Şakir Çınar’a talimat vermiştim.
“10 SAVAŞ TOP MERMİSİ, 2 BİN MG3 MERMİSİ, 5 BİN MERMİ”
Albay Uzay Şahin ve Muzaffer Düzenli’nin anlattıkları ve gelen sıkıyönetim planında benim emrim altındaki askeri birliklerin Sabiha Gökçen Havalimanı, TSM Köprüsü, Boğaziçi Köprüsü’nün Anadolu yakası, Üsküdar Çevik Kuvvet Amirliği, 1’inci Ordu Komutanlığı’nın takviye edilmesi, Ümraniye Avea, Acıbadem Telekom binalarının emniyet altına alınması hususları vardı. Emri aldığımızda bunu incelediğimizde Ümraniye Telekom bunların içinde yoktu. Olay günü 18.30 sularında evime giderken Küçükyalı kavşağına geldiğimde tugay komutanı yardımcısı Albay Mehmet Kapan beni arayarak, ‘komutanım önemli bir şey var. Tugaya gelir misiniz’ dedi. Tugaya döndüm ve döndüğümde az önce size anlattığım emrin yazılı bir metin halinde geldiğini gördüm. Emir ıslak imzalı değildi. Evrakın gizlilik numarası vardı. Gönderen Genelkurmay Başkanlığı imzası vardı. Ben de birliklerime durumu hemen bildirip emniyete alınması emrini verdim. Bunun üzerine tanklar çıktı. Tankların içine 9 ya da 10 savaş top mermisi, 2 bin MG3 mermi serisi, ZMA’lara 3 kutu yani 165 top mermisi almalarını söyledim. Zırhlı personel taşıyıcılara da alabildikleri kadar yaklaşık 5 bin mermiyi almalarını söyledim. FSM ve Boğaziçi köprülerine iki tank, iki zırhlı personel taşıyıcı, Sabiha Gökçen Havaalanı’na 4 tank 2 ZPT, 2ZMA, 1’inci Ordu Komutanlığı’nın emniyeti için 4 ZPT, Acıbadem telekom için 4 ZPT, Üsküdar Çevik Kuvvet için 8 tank, 2 ZPT, 2 ZMA olarak adlandırılan araçtan gönderdim.
“EMRİN DOĞRU OLDUĞUNA EMİN OLDUĞUMDAN GEREĞİNİ YERİNE GETİRMEYE ÇALIŞTIM”:
Mümkün olduğunca araçlar görevli personel ile mühimmatlı bir şekilde gönderilmişti. Tank aracının normalde şehir içi trafiğine ya da askeri kışla ya da birlik dışında tatbikat gibi bir sebeple gönderildiğinde normalde bir taşıyıcı ve gerekli güvenlik tedbirleri de alınarak gönderilir. Ancak biz gelen emir gereğince tankların paletlerinde zaten birlik içerisinde de plastik koruyucular takılı olduğundan dolayı herhangi bir taşıyıcı veya eskort olmaksızın normal yürür şekilde trafiğe çıkarttık ve emirde belirtilen noktalara gönderdik. Emirdeki hususlar açıktı. Sıkıyönetim ilan edildiğini, sıkıyönetim geri polise bize yardımcı olmaları tebliğ edilecekti. Polis bizimle işbirliği yapacaktı. İş birliği yapmayan polisler bir kenara alınıp, en azından mukavemet etmeleri engellenecekti. Zaten araçlar zırhlı araçtı. Polis herhangi bir şekilde ateş etse bile bu tank içerisindeki askeri personel etkilenmemektedir.
POLİSİ DİNLEMEYECEKTİK
Dolayısıyla biz açık ve net olan emrin gereğini yerine getirmek için polisi dinlemeyip yolumuza devam edecektik. Emrin doğru olduğuna emin olduğumdan ve bu vakte kadar emir gereğini yerine getirmek için yetiştirilmiş olduğumdan, emrin gereğini yerine getirmek için çalıştım.
“TÜMEN KOMUTANIMA YALAN SÖYLEDİM”:
Sonra personel Sabiha Gökçen’e giden tabur komutanım olsun, köprüye giden tabur komutanım olsun, beni daha sonra telefondan arayarak halkın yoğun trafiğinden dolayı ilerleyemediklerini, boş alan bulamadıklarını, tankların üzerine sivil insanların çıkmaya başladıklarını, bunları yapan sivil halkı korkutmak için ve araçların yanından uzaklaşmaları için gerekirse havaya birkaç el ateş etmelerini söylemiştim. Benim personelim insanların üzerine ateş etmemiştir. Onlar havaya ateş etmişlerdir. Ancak yapılan ateşlerden sonra sivil halk uzaklaşmamıştır. Vatandaşın üzerine tank ve zırhlı araçlarla yürümemişlerdir. Emrin doğruluğuna inandığım için beni arayan tümen komutanım Tümgeneral Yavuz Türkgenci beni arayarak dışarıda herhangi bir askeri aracın veya personelimin olup olmadığını sordu. Ben de bana verilen emri yerine getirdiğim için kendisine telefonda yalan söyleyerek dışarıda sorumlusu olduğum birliğin herhangi bir aracı ya da personeli veyahut askeri unsuru olmadığını söyledim. Daha sonra da kullanmış olduğum tugay komutanı olarak komutanlık makamına tahsis edilmiş olan telefonu tümden kapattım.
“GENELKURMAY BAŞKANININ KURTARILDIĞINI TV’DEN DUYDUM”:
Gece yarısından sonra daha doğrusu sabaha karşı, emrin kendisinden geldiğini düşündüğüm Genelkurmay Başkanı’nın bir yerden kurtarıldığını TV’den öğrendim ve darbeye karşı olduğu yönündeki beyanlarını duydum. 3’üncü Kolordu Komutanlığı’ndan da Kurmay Başkanı Fatih İlhan imzalı askeri birlikleri kışlaya geri çekmemiz gerektiği mesajlarını almıştık. Tanklar insan kalabalığı arasında sıkışıp kalmıştı. Bir süre sonra kendi personelim ile de telefon irtibatım kesildi. Sadece Yarbay İrfan Arat Ümraniye Çevik Kuvvetten sıyrılarak 1’inci Ordu Komutanlığı’na geldiğini emrin ne olduğunu sordu. Ben de durumun bu olduğunu teslim olmayı düşündüğümü söyledim. Tankları ve zırhlı araçları geri çekememiştim. İrfan Yarbaya destek olması için çıkarmayı planladığım tankları da askeri birliğin önünde nizamiye kapısı civarında bulunan vatandaşlardan dolayı çıkartamadım. Üsteğmen Murat’a vatandaşa kesinlikle ateş etmemesini, çıkamadığı takdirde bir boşluk bulup birlik içinde kalmasını söyledim. Sonra sabahın ışımasını bekledim. Gece karanlığında istemediğim çatışma ortamı olabilir diye günün ışımasını bekledim. Nizamiyede birlikleri ikna ederek onları hareketten vazgeçirmişler.
“KIZIMIN DÜĞÜNÜNE KATILACAKTIM”:
Soruşturma kapsamında tutuklanan Tuğgeneral İrfan Can ise şunları söyledi: “Tuzla Piyade Okulu Komutanlığında Tuğgeneral rütbesiyle görev yapmaktayım. Samsun Terme’de yapılacak olan kızımın düğününe katılmak için 15 Temmuz’da izine ayrıldım. Uçağım Sabiha Gökçen’den 23;00 de kalkacaktı. Uçağa binmek için havalimanında beklerken İstanbul’un değişik yerlerinde meydana gelen askeri hareketliliğe ilişkin askeri olayları izledim. Vekaleti vermiş olduğum Albay Rıfkı Keser’i aradım ve benim sorumlu olduğum birlik içerisinde bulunan hem tank hem de zırhlı muharebe aracı (ZMA) ‘nın birlik dışında olup olmadığını sordum. Bu olaylarda yer alıp almadığını sordum. Hiçbir araç ve personelin dışarı çıkmadığını söyledi. Çıkmamıştır da. Genelkurmay’da, Deniz Kuvvetleri’nde, Hava Kuvvetleri’nde bulunan karşı görüşlü kişiler vardır. Bu olan olayları tüm TSK’ya mal etmemek lazımdır. Silahlı kuvvetlerimiz yıpratılmamalıdır. Piyade okul komutanıyım. Şu an buraya ne için geldiğimi de bilmiyorum. Benim sorumlu olduğum piyade okulunda hem öğrenci hem de diğer askeri personel olmak üzere 3 bin personel vardır. 24 tank, 17 ZMA 11 tane de ZPT vardır. Silahlı kuvvetlerin envanterinde bulunan tüm ağır silahların hepsi de orada mevcuttur. İç Hizmet Kanunu’nda hizmete mütarip olan emri yerine getirilmesi hizmete mütarip olmayan yerine getirilmemesi açıktır.
“YURTTA SULH KONSEYİ HAKKINDA BİLGİM YOK”: Uçakla Terme’ye gittim. Ancak düğün Pazar günü yapılacaktı. Cumartesi akşamı bağlı olduğum muhabere destek komutanı Korgeneral Metin İyidil beni aradı ve birliğime dönmemi söyledi. Bende bunun üzerine Cumartesi günü akşam 20:50 uçağına bindim ve uçak Sabiha Gökçen Havalimanı’na indi. Sonrasında havalimanında bir kaç tane polis memuru geldi. Benim bilgime başvurmak üzere İstanbul Emniyetine götürdüler. Benim soruşturmaya konu olaylarla bir ilgim alakam yoktur. Komutanlığını yapmış olduğum birliğe mensup hiç bir askeri unsur katılmamıştır. Birlik sınırı dışına çıkmamıştır. Yurtta Sulh konseyi hakkında da benim bir bilgim yoktur. Soruşturmaya konu olaylara ben bulaşmadım.”
'KOMUTANLAR PES EDİYORUZ' DEDİ
Tank Onbaşı Adem Öztürksoy:
“General Nurettin Baransel Kışlası’nda tank onbaşı olarak görev yapıyorum. Kışladan 4 Unimog görevlendirildi Kuleli Askeri Lisesi’ne gidileceği söylendi. Komutanlar içeri girdi, biz araçların başında bekledik. Kuleli Askeri Lisesi’nden tam teçhizatlı askerlerin araçlara binmelerini komutanları emretti. Tatbikat var denildi. Biz tatbikatı kışla içerisinde sandık ama bizi dışarı çıkardılar. Araçlar Boğaz Köprüsü’ne geldi. Boğaziçi Köprüsünü kapatmamızı istediler. Biz iki araç olarak köprüyü kapattık. Anadolu’dan Avrupa’ya geçişi tamamen kapattık. Askerler ve komutanlar, vatandaşlara, ‘evlerinize gidin. Sizin için daha güvenli’ diyorlardı. Sonra Leopar tipi 3 tane tank geldi. 2 tane ZTP geldi. Sonra halk üzerimize doğru gelmeye başladı. Üzerimize doğru gelince komutanlar havaya ateş açtı. Ben aracın başında olduğum için silahım yoktu. Sabah06.00’a kadar çatışma oldu. Tanklardan ateş edildi. Askerlerden de ateş edenler vardı. Sonrasında komutanlar ‘Pes ediyoruz’ deyip askerleri tank başına topladı. Oradaki polislere teslim oluyoruz dediler. Silahları bıraktılar. Ancak vatandaş üzerimize doğru gelince tekrar havaya ateş açıldı. Sonra polis geldi. Köprünün ortasına doğru bizi götürdü. Orada da vatandaşlar saldırmaya çalıştı. Ancak polisler sivilleri ayırdı.”