Medya
  • 29.3.2002 04:23

L'EXPRESS: YOLSUZLUKLARIN ARKASINDA PARTİLER VAR !

KAYNAK : Haber Vitrini TANSU SARITAYLI PARİS - Fransa'nın en etkin yayın organlarından haftalık L'Express dergisi, Türkiye-IMF, Türk ekonomisi, Türkiye'deki "rüşvet ve yolsuzluk" üzerine uzun bir incelemeye yer verdi. Yazıda Türkiye, "IMF'nin sevgili çocuğu" olarak nitelenerek yolsuzluğun kaynağının siyasi partiler olduğu öne sürüldü. Derginin 28 Mart tarihli sayısında Dominique Lagarde ve Nükte V.Ortaq imzasıyla yayımlanan 2 sayfalık haberde özetle şöyle denildi. "Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) sevgili çocuğu Türkiye'nin, kurumun verdiği kredilerin dörtte birini bu yıl tek başına alması bekleniyor. Hükümetin geçtiğimiz 5 Şubat'ta aldığı 16.3 milyar dolarlık (18.6 milyar euro) yeni kredi, 1999'dan bu yana aldığı kredilerin toplamının 31 milyar dolara ulaşmasını sağladı. Bu bir rekor. Elbette gayet siyasi nitelik taşıyan bir "cömertlik" sözkonusu. Washington'ın sadık müttefiki Türkiye, Beyaz Saray ve Pentagon'un strateji uzmanları tarafından anahtar ülke olarak görülüyor. Ancak bu defa IMF, bu oksijen balonuna karşılık bir dizireform yapılmasını istemeye karar verdi. YOLSUZLUKLA MÜCADELE Özellikle de ülkenin ekonomisini kangren eden ve bugün iş çevreleri tarafından -enflasyondan sonra- ikinci bela olarak görülen yolsuzlukla mücadele etmeye yönelik önlemlerin alınmasını istiyor. İş dünyasına yakınlığıyla bilinen Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (TESEV), ilk defa tamamen yolsuzluk konusunda bir araştırma yaptı. Kısmen Dünya Bankası tarafından finanse edilen bu araştırma, iki bölüm içeriyor: Geçtiğimiz yıl yayımlanan ilk bölümü, bireyleri, birkaç hafta önce açıklanan ikinci bölüm ise, şirket yöneticilerini kapsıyordu. Araştırma, toplam 3000 aile ile büyük ve küçük şirketlerin 1200 yöneticisi nezdinde yapılmıştı. TESEV'in araştırma grubunda yer alan Boğaziçi Üniversitesi siyasi bilimler profesörü Ali Çarkoğlu, "Olayın büyüklüğü ve özellikle de yaygınlığı karşısında şaşırıp kaldım" diyor. Bireylerin yüzde 18'i ve şirket yöneticilerinin yüzde 46'sı, son iki yıl içerisinde en az bir kez bir şeyler elde etmek için bir memura para verdiğini kabul ediyor. Ve ailelerin yarısından fazlası da, gerekirse bu tarz uygulamaya başvurmaya hazır olduklarını itiraf ediyor. Söz konusu iki araştırma, en fazla yolsuzluğa bulaşmış yönetimleri de sınıflandırıyor. Trafik polisinin tüm kategorilerin şampiyonu olarak ortaya çıkması sürpriz olmuyor. Bunu gümrükler takip ediyor. Ardından da hastaneler, belediyeler, eğitim kurumları geliyor. Ayrıca işadamlarının dörtte üçü, ihalelere sistematik olarak hile karıştığını tahmin ediyor ve aralarından üçte ikisi de, siyasi partilere yapılacak bağışların şirketlerinin işleyişi üzerinde doğrudan etkisi olabileceğine inanıyor. YOLSUZLUĞUN KAYNAĞI PARTİLER TESEV'in patronu ve kimya grubu Henkel-Türkiye'nin Başkanı Can Paker, "Burada hiyerarşideki üstünün izni olmaksızın bir memur hakkında kovuşturma açmak mümkün değil. Sistemimiz, bireyi değil devleti koruyor" diye yorumluyor. Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesi için çalışan bir başka dernek olan İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV)'nın başkanı Meral Gezgin Eriş de, "Yolsuzluğun, mali sektör ile ekonominin önemli bir bölümü üzerinde devletin uyguladığı kontrolle ilişkili olduğu" değerlendirmesini yapıyor. Ancak akademisyenler kadar işadamları da, TESEV'in raporunun buzdağının görünen tarafını yansıttığını düşünüyorlar. Zira can Paker'in altını çizdiği gibi, "Yolsuzluğun büyük bölümü, siyasi partilerden kaynaklanıyor." Siyaset adamları, kendilerine destek sağlamak, seçmenlerine, yakınlarına, dostlarına veya hafiyelerine teşekkür etmek için kamu gelirlerini kullanıyorlar. İstanbul'un banliyösündeki Bahçeşehir Üniversitesi İdari Bililer Fakültesi Dekanı Profesör Eser Karakaş, "Osmanlı İmparatorluğundan beri süregelen kedi gibi yedi canlı bir gelenek bu. Sultan, Devlet hazinesinden lütuf dağıtırdı. Şimdiki yöneticilerimiz de farklı bir şey yapmıyor. Türkiye'de, fikirlerini yaymak için değil suyun başını tutmak için siyasete atılıyorlar. Kamu parasını dağıtacak kişi olmak önemli" diyor. Para, partilere, "güzel" oy kullanan seçim bölgelerine, en iyi kontratları alacağından emin "dost" şirketlere gidiyor. Bir gözlemci, "diğerlerinin, kendi sıralarının gelmesini beklerken yelkenleri indirdiği" yorumunu yapıyor. BANKACILIĞIN ÇÖKME NEDENİ Eser Karakaş'ın "meşru yolsuzluk" diye nitelediği bu sistem, bankacılık sektörünün çökmesinin kökeninde yatıyor. Zira bir buçuk yıl evvel ülkeyi sarsan kriz, yirmi kadar özel bankanın iflasına yol açtı. Kamu kuruluşları da rekor seviyede bütçe açığı vermişti. Siyasetçilerin himayesi altındakilere çoğu kez tercihli borç faizleriyle yoğun krediler veren bankalar, faiz oranlarının yükselmesine dayanamadılar. Cr)dit Lyonnais tarafından 2001 başında yayınlanan bir raporda, sektördeki kaybın (20 milyarı kamu bankaları için olmak üzere) 50 milyar doları bulduğu tahmin ediliyor. Bankaları siyasilerin sağmal ineği haline getiren bu sistemin hemen hemen kurumsallaşmış olduğunu da belirtmek gerekir. 1999 ilkbaharında, (bizdeki Sosyalist Parti, Cumhuriyetçi Birlik Partisi ve Milli Cephe dengi üç partiyi biraraya getiren) şimdiki koalisyon hükümeti kurma çalışmaları sırasında en ateşli tartışmalar açıkça kamu bankalarının "paylaşımı" hususunda olmuştu. Taki partilerden her biri, üç büyük kurumdan birinin kontrolünü ele geçirene kadar. Bir başka pazarlık konusu da şuydu: "Para harcayan" bakanlıkların dağılımı. DERVİŞ'İN ÇABALARI Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Başbakan Bülent Ecevit'i "çamur deryası üstüne oturmakla" suçlamasının ardından patlak veren Şubat 2001 krizinden beri, Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş, eve biraz olsun çekidüzen vermeye çalışıyor. İlacı içirtmek için de IMF'nin isteklerini öne süren Derviş, uygulanması halinde durumu değiştirecek olan bir çok kanun metninin oylanmasını sağladı: Bankacılık faaliyetlerinin yeniden yap doğrudan etkisi olabileceğine inanıyor. YOılanması, Merkez Bankasının bağımsızlığı, telekomünikasyon, enerji veya kamu piyasaları gibi bazeı sektörlerde denetleme organları oluşturulması gibi. Gümrüklerden sorumlu meslektaşı da geri kalmadı. Hemen hemen tamamlanmak üzere olan bir enformasyon programının, kaçakçılık fırsatlarının önünü tıkaması bekleniyor. Ve birkaç hafta önce de gümrükçülerin önüne Devlet hizmetinde çalışanların yükümlülüklerini hatırlatan bir fasikül kondu. TANTAN'IN GİTME NEDENİ Yine de derin direnişler var. Haziran 2001'de İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, Enerji Bakanlığında bakanı bile istifa etmek durumunda bırakan büyük bir yolsuzluk meselesi hakkında jandarmaya araştırma yapma izni vererek partisine "ihanet" ettiği için görevinden oldu. Enerji Bakanı ise, milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması Millet Meclisi'nde reddedildiği için adli takipten yakasını kurtardı. TESEV üyesi, işadamı İshak Alaton, "Yolsuzluğu reddeden bir şirket dışlanıyor. Kanunları değiştirmek yetmiyor. Mantaliteleri ve işbaşındaki insanları değiştirmek gerekir" diyor. Ona göre, bu iltimas ve arpalık sistemini terk etmeye karşı çıkılması, Türk idarecilerin bir kısmı tarafından yapılan Avrupa karşıtı söylevlerin sebebini de açıklıyor. "Kopenhag kriterlerinin reddinin arkasında, özellikle Devlet kasalarındakini tüketmeye devam etme arzusunun yattığını" iddia ediyor. Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 16:02

İLGİLİ HABERLER