Mahşerin SEYYİDİ
‘MAHŞERİN SEYYİD’İ
Peygamber Efendimizin mübarek isimlerinden birisi de ‘SEYYİD’dir.
Hak teala bu ismin sahibi güzel zata salât ve selâm eyle.
Müfessirlerin Sultanı İbn-i Abbas (Radıyallahu anh), bu güzel ismi,“Allah katında ikrama nail olan kimse olarak” olarak manalandırdı.
Resûllullah ( Sallallahü Aleyhi vessellem) Efendimizin bu ismini dilinden açıkladı:
- Ben, Kıyamet günü bütün insanların SEYYİDİYİM.
Peygamber Efendimizin dünya ve ahirette SEYYİD olduğu sabit iken, bizzat kendisinin;
... Kıyamet günü” vurgulamasının çok derin manaları vardır.
O gün geldiğinde, Müslümandan kâfire bütün mahşer halkı, Resûllullah ( Sallallahü Aleyhi vessellem) Efendimizin SEYYİD olduğunu görecek ve şahit olacaktır.
Eshab-ı Kiram o günü şöyle anlattı;
- Evvel ve ahir gelen bütün ümmetler Arasat meydanında toplanacaklar.
Resûller, nebiler, sıddıklar, şehidler ve salihler ve bunlara katılan mü’min erkek ve mü’mine kadınlar; arşın gölgesinde türlü türlü nimetlerle nimetlenip kalırlar.
Geri kalan insanlar bir yere toplanır, etrafını melekler kuşatır ve iyice sıkıştırır.
Güneş başlarının üzerinde kalır.
Güneşin harareti ile herkes günahı kadar terlemeye başlar. Kimi topuğuna, kimi dizine, kimi beline, kimi boğazına ve kimi tepesine kadar tere boğulur.
Bin yıl bu hal üzerine kalırlar.
Hararet ve sıkıştırmadan bunalan ahali aralarında şöyle söyleşir;
- Cehennem azabına razıyız. Yeter ki bu sıkıştırma azabından kurtulalım. Gelin hepimiz babamız olan Âdem Aleyhisselam’a gidip, ondan şefaat talep edelim. Belki Rabbımız onun şefaatini kabul eder.
Gittikleri Âdem Aleyhisselam Nuh aleyhisselam, Nuh aleyhisselam İbrahim Aleyhisselam’a, o Musa Aleyhisselama, o İsa aleyhisselam’a yollar.
İsa Aleyhisselam kendinden şefaat isteyen ahaliden özür dileyip;
- “Size ben şefaat edemem. Resûllerin ve nebilerin hiç birisi bugünün heybet ve dehşetinden şefaate cesaret edemez. Bu şefaati ancak âlemlerin fahrı, Resûllerin Seyyid’i Hazret-i Muhammed Mustafa(Sallallahü Aleyhi vessellem) yapar. Siz ona gidin, mesrur olursunuz.” Der.
Bunun üzerine mahşer ehli Peygamber Efendimizi bulup şöyle yalvarırlar :
- Ya Resullalah, halimize bakın. Merhamet buyurun. Sıkıştırma, hararet ve güneş ile azap çekeriz. Diğer peygamberlere gittik, “Biz bu şefaati yapamayız” deyip özür beyan etti ve sonunda size havale etti. Bize merhamet edin. Hak Teâlâ’dan hesabımızın görülmesini şefaatle talep edin. Bizler böylece bu azabtan halas olalım.
Resûllullah ( Sallallahü Aleyhi vessellem), onların bu hallerine merhamet edip, “Size şefaat edeyim” diye vaad-i kerem de bulundu.
Yüce Arşın altına şefaat için mübarek başını secdeye koyduğunda, Âlemlerin Rabbi azamet ve celaliyle şöyle buyurdu;
- Habibim, Ahmed Resulüm, Yâ Muhammed, mübarek başını secdeden kaldır. Ne dilersen dile. Dilediğin kadar şefaat eyle. Şefaatini kabul ettim.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz Yüce Hakkın kendisine bu yollu yaptığı ihsan ve keremine şükür edip, O’na her türlü hamd eder.
Bu hal içerisinde tam 70 yıl Allahü teala’ya hamd ve sena etse gerektir ki, o zamana kadar öyle hamd etmek; ne kimsenin dilinden dökülmüş ne de kimsenin de aklına ve fikrine gelmiştir.
Bundan sonra kullarının hesabının görülmesi için, şefaat dilediğinde, Allahü teala, “Hesaplar görülsün ” diyerek bu şefaati kabul buyurdu, şu emri verdi:
- Ya Cebrail, Malik’e söyle cehennemi hazırlasın. Dünyada türlü türlü nimetlerimle nimete erip, mahlumu bana ortak ettiler. Gönderdiğim peygamberleri yalanlayıp, kabul etmediler. Bugün onları cezalandırma günümdür. Bugün onlara intikam(Allahü teâlânın şiddetli bir azâb ile cezâlandırması) günüdür.
Allahü teala bu fermanı ile gazabını açığa vurdu.
Cebrail Aleyhisselam Malik Aleyhisselam’a varıp; - Ya Malik, Allahü Azimüşşan cehennemin hazırlanıp mahşer yerine getirilmesini emretti.
Bunun üzerine cehennemin başına 70 bin zincir halka takılır. Öyle zincirlerdir ki. Her bir katı 70 bin halkadır. O halkaların her biri o kadar büyüktür ki, dünya yaratıldıktan ta kıyamete kadar ne kadar demir halk olduysa onun hepsini bir yere toplasalar bu halka kadar etmezdi.
Hazreti Malik, cehenneme tayin olunan meleklere emreder;
- Bu zincirlerin her birisini tutun
Her halkasına 70 bin melek yapışır. O meleklerden birisi, kanadıyla yedi kat yeri kaldırmaya kadirdir.
Bundan sonra Hazreti Malik cehenneme şöyle hitap eder;
- Ey cehennem, Yüce Hak senin hazırlanmanı emretti. Gazabını açığa vurup, küffardan ve müşriklerden intikam (Allahü teâlânın şiddetli bir azâb ile cezâlandırması) almayı murad buyurdu.
Şimdi Ey cehennem! Ateşin şiddetli, Yılan, çıyan ve akreplerin zehirli ve dibin derin olsun. Ağulu dikenin, zakkumun, sıcak suyun gayet şiddetli ve acı olsun. Hâsılı azap çeşitlerinin her biri zorlu olsun.
Bunun üzerine cehennem kükrer ve mahşer ehlinin üzerine doğru hücum eder. Bu hücumu o kadar korkunç ve şiddetlidir ki melekler kendisini zap edemez. Ateşler saçarak ve melekleri sürükleyerek insanların üzerine yürür.
Cehennemin içerisinden öyle büyük bir alev çıkar ki; öküz boynuzu gibidir. Bütün mahşer halkını sarar ve içine çekmek ister.
Bu dehşeti gören mahşer halkının akılları başından gidip, tıpkı birer sarhoş gibi oraya buraya yalpalarlar.
Kimi korkudan yere düşer kime yerinden kıpardayamaz. Oradakiler bu dehşetli manzara karşısında kurtulmaktan umutlarını keser.
Şaşkınlık ve sarhoşlukları o derece artar ki,
Hazreti İbrahim Halilullah dahi gördüklerinin dehşetinden başını arşın altında secdeye koyar ve şöyle yalvarır;
- Ya Rabbi! Bugün oğlum İsmail ve İshak’ı ve ehlim(hanımım) Sare ve Hacer’i istemem. Halil kuluna Necat ve selâmet ver Ya Rabbi!
O zamanda diğer bütün peygamberler secdeye baş koyup;
- Nefsi. Nefsi. Nefsi (Kendim kendim kendim) Diyerek yalvarır.
Müslüman ve kâfir bütün mahşer halkı dizlerinin bağı çözülmüş halde yere serilmiş durumdadır.
Sadece âlemlere rahmet için gönderilen Mübarek Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (Sallalahü aleyhi ve sellem) ayaktadır.
Nebilerin ve Resûllerin SEYYİD’i, müttakilerin (Günahtan sakınan, çekinen, takva sahibi.) imamı, Rabbinin Habibi, Resûl-ü Ekrem ve Nebiyy-i Muhterem Hazreti Muhammed Mustafa (Sallalahü aleyhi ve sellem) efendimiz Nur dolu mübarek başını arşın altında secdeye koydu.
Rahman, rahim, kerim ve deyyan (Kıyâmet günü, herkesin dünyâda iken yaptıklarının hesâbını ve hakkını en iyi bilen ve veren) olan Âlemlerin Rabbi Hazret-i Allah’a tazarru (Yalvarmak, yakarış.) ve niyaz eder;
- Bugün Muhammed’in nefsini dilemem. Evladımı ve ayalimi (Hanımımı) de dilemem. Ancak asi ümmetlerimi dilerim...
YA RABBİ! ÜMMETİM. ÜMMETİM. ÜMMETİM
Bunun üzerine; merhametliler merhametlisi, keremliler keremlisi olan celal sahibi Yüce Allah şöyle buyurur:
- Ya Habibim, başını secdeden kaldır ve ne dilerse dile, ne istersen iste. Dilediğin kadar şefaat et hepsini kabul ettim.
Böylece Hak teala; keremini, ihsanını ve iyiliğini izhar eder.( Açığa vurma. Meydana çıkarma)
Bunun üzerine Resûllullah ( Sallallahü Aleyhi ve sellem) Efendimiz mübarek başını secdeden kaldırır. Yüce Hakka her türlü hamd-ü sena eder. Sonra ateşi def etmek için cehenneme karşı yürür.
Peygamberimizin üstüne geldiğini gören cehennem;
- Bana doğru gelmeyin. Geri gidin. Şerefli nurunuza takat getiremem. Ateşim söner. Ben şunları isterim. Halikı ve râzıkı olan Yüce Allah’a şirk ve küfr edip; taşı, ağacı ve sair mahlûku ona ortak koşmuştur. Bu türlü müşrik ve kâfir olanlardan intikam alacağım.
Cehennemin bu sözüne karşılık günahkârların şefaatçisi Resûllullah ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz, şöyle buyuracaktır;
- Ey cehennem. Ümmetim hala mahşerdedir. Sen öbürlerini tutup atmaya gelince benim ümmetim korkar. Sen yerinde dur. Hak teala sana istediklerini yollar.
Bunun üzerine Hak teala’dan şu hitap gelir ;
- Cehennem, Habibim Muhammed’in emrine itaat et.
Daha sonra Cebrail kâse içerisinde bir miktar su getip Peygamber Efendimiz’e verir ve şöyle der; ”Bu suyu alevlere saçınız”
Resûllullah suyu saçınca cehennemin alevi mahvolur.
Peygamber Efendimiz Aleyhisselam’a sordu ;”Ya Cebrail bu su ne kadar azdı. O kadarcık su bu kadar çok ateşi nasıl söndürdü? Bu suyun aslı nedir?”
- Bu saçtığın su senin ümmetinden; Yüce Hakkı, havf (. Günaha düşme endişesi, yaptığı amellerin Allah katında makbul olup olmadığı korkusu) ve haşyet (Sevgiyle, hürmetle karışık korku) dolayısıyla ağlayanların gözyaşıdır. Onlardan çıkan sudur.
Mahşer gününde evvel ve ahir gelenlerin hepsi, Peygamber Efendimizin SEYYİD olduğunu böylece gözleriyle müşahede edecekler.
Bu sebepledir ki kendisine ‘Kıyamet günü insanların Seyyid’i” namı verildi.
Rabbım bize böyle bir peygamber nasib ettiği için ne kadar şükür etsek azdır.
Cenab-ı Hak bizleri; Hocamıza talebe, Habibi’ne ümmet ve kendisine kul olarak kabul buyursun inşallah.(ÂMİN)
Metin Özer