MÜSİAD BAŞKANI ECEVİT'İN HASTALIĞININ FATURASINI ÇIKARDI : 15 MİLYAR DOLAR
KAYNAK : Haber Vitrini
MÜSİAD Genel Başkanı Ali Bayramoğlu ekonomi yönetimine seslendi
UYARIYORUZ!
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Ali Bayramoğlu, kriz senaryosu oluşturmak gibi bir amaçlarının olmamakla birlikte, ekonomide işlerin iyi gitmediğini belirterek, Türkiye’nin içine düşürüldüğü kısır
döngüden çıkması için sorumluluk makamında görünen kişilerin “engel oluşturmaktan” acilen vazgeçmeleri gerektiğini söyledi.
Belirsizliğin ekonomiye faturasının her geçen gün katlanarak arttığını ifade eden MÜSİAD Başkanı, bu belirsizlikten nemalanan mevcut statüko ve
spekülatörlerin, buna destek veren medyanın, güçsüz ve iradesiz hükümetle daha fazla rant elde edebilmek için erken seçime gidilmesine engel olmalarının
ekonominin ve ülkenin geleceğini tehlikeye attığını kaydetti.
Bayramoğlu, “İki aydır yatağından çıkamayan Başbakan’ın dün DSP Grubu’nda önce “Ufukta seçim var” deyip sonra yanlış anlaşıldığını söylemesi durumun vehametini bir kez daha gösterdi. Piyasadaki dalgalanmalar ülkeye katma değer
kazandırmak isteyen sanayici ve işadamlarının başını döndürüyor, dengesini kaybettiriyor” şeklinde konuştu.
Ekonomideki son gelişmeler üzerine bir açıklama yapan Bayramoğlu, “Sorumluluk makamında görünen kişilerin engel oluşturmakta inat etmeleri halinde Eylül
ayından itibaren kaçınılmaz olarak doğacak olumsuzluklar dolayısıyla millet ve tarih önünde sorumlu olacaklarını şimdiden ilan ediyoruz” şeklinde uyarıda
bulundu. Bu arada alınması gereken çok önemli kararların eşiğinde Meclis’in bunları sonuçlandırmadan tatile girmesinin yanlış olduğunu söyledi.
GELECEĞİMİZ TEHLİKEYE ATILIYOR
Bayramoğlu, Mayıs ayının sonunda sayın Başbakanın sağlık durumundaki olumsuzlukların saklanamaz hale gelmesi, koalisyonu oluşturan siyasal partiler arasındaki temel görüş ayrılıklarının uyumsuzluk haline dönüşmesi, ülkede bir hükümetin olduğu konusunda şüpheler doğurmaktadır. Bayramoğlu, “Yükselen siyasal riskin para piyasalarında risk primini artırması sonucunda %52 seviyelerinin altına inmiş olan iç borçlanma faizleri kısa vadede %75’in
üzerine çıktı. Benzer şekilde 1.400.000 TL. seviyesinde seyretmekte olan dolar kuru, bir ayda %17,8 oranında artarak 1 milyon 650 bin TL’ye çıktı” dedi.
Başbakan’ın hastalığının yolaçtığı ekonomik belirsizliğin Türkiye’ye maliyetinin 15 milyar doları geçtiğini dikkat çeken Bayramoğlu, “Ecevit’in hastalandığı günden bugüne bono faizleri 22 puan artarak yüzde 53’lerden yüzde
75’e, dolar kurunun 1 milyon 400 binli seviyelerden 1 milyon 640 bine, İMKB endeksinin ise 11.500 seviyesinden 8-9 binli seviyelere geriledi. Şimdi bütün bunlar yetmiyormuş gibi iktidar koltuğunda oturanlar Meclis’i 3 aylık tatile
çıkararak zaman kazanmaya çalışıyor. Belirsizliğin ekonomiye faturası hergeçen gün katlanarak artıyor” dedi.
DERVİŞ DE EKONOMİDEKİ ETKİSİNİ KAYBETTİ
Bayramoğlu, “2001 yılı Mart ayından itibaren ekonominin yönetimini uhdesinde tutan ve her türlü ekonomik karar ve uygulamanın takibini gerçekleştiren Sayın Derviş’in de son zamanlarda ekonomideki hakimiyet ve kontrolünü kaybettiği
gibi bir durum ortaya çıkmıştır. Nasıl tek sorumlunun olması yanlışsa ortada hiçbir sorumlunun olmaması kimin, neden yetkili ve sorumlu olduğunun bilinmemesi ekonomimizin karşılaştığı en önemli sorunlardan biridir” şeklinde
konuştu.
AB KONUSUNDA UYUMSUZLUK
Ayrıca AB ile ilişkilerde çözüm ihtimalinin giderek azalması gibi unsurlar dolayısıyla ülkede siyasal riskin belirgin biçimde arttığını ifade etti.
İdam, ana dilde eğitim ve Kıbrıs konusunda, koalisyon partileri arasındaki derin görüş ayrılıklarının bir türlü giderilememesinin AB sürecinin önünü tıkadığına dikkat çeken Bayramoğlu, “Hükümet partileri arasındaki uyum
sentetik bir beraberlikten öte anlam taşımıyor. Beraberliği iktidarda kalma pahasına sağlıyorlar. Ama ne piyasalarda ne de AB konusunda bu sentetik uyum
belirsizliği ve endişeleri dağıtmıyor” dedi.
REEL SEKTÖR DURGUNLUKTAN KURTULAMADI
Geçtiğimiz yıl Türkiye’de II. Dünya Savaşından beri en büyük ekonomik daralma yaşandığını, yıllık olarak GSMH %9,4 ve GSYİH da %7,5 oranında gerilediğini hatırlatan Bayramoğlu, GSMH büyüme hızlarının üçer aylık dönemler itibarıyla incelendiğinde 2001 yılı ilk çeyreğinde –3,1 ikinci çeyreğinde –12,1 üçüncü çeyreğinde –9 ve son çeyreğinde de –12,3 değerlerinin gözlendiğini bildirdi.
Bayramoğlu, 2002 yılının ilk çeyreğinde bazı olumlu işaretlerin ortaya çıktığı söylenmekle beraber piyasalarda hala durgunluğun olduğunu, imalat ve ticaret
sektöründe ciddi bir hareketlenmenin yaşanmadığını hatırlattı.
Bayramoğlu, GSMH verilerinin bir önceki yılın aynı dönemi ile karşılaştırıldığında 2002 yılının ilk çeyreğinde olabilecek gelişmeler hakkında şunları söyledi:
“Geçen yılın özellikle son çeyreğinde yaşanan daralmanın ve tarım kesiminde kış döneminde olumsuz hava şartlarına bağlı olarak yaşanan gerilemenin de etkisiyle milli gelirin reel olarak 2001 yılı ilk çeyreğindeki düzeyinin
altında kalacağı düşünülüyor. Ayrıca reel hesaplamalarda enflasyon etkisinden arındırma yapılırken kullanılacak olan rakamlar, yıl başından itibaren düşen enflasyonun 12 aylık etkileri tam olarak yansıtamayacağı için yine reel büyüme
hızını olumsuz etkileyecek. Bu çerçevede GSMH’nın %2,3 daralması ve GSYİH’nın ise %1 civarında artması tahmin ediliyor”
FİNANS SEKTÖRÜNDE YAŞANAN SIKINTILAR
Fon’a devredilen Pamukbank\'ta gerçekten bir hadise varsa, bunun bugün oluşmadığı ayların, yılların birikimi olduğu biliniyorsa bu zamana kadar neden sürüncemede bırakıldığının da açıklanması gereken hususlar olduğuna değinen Bayramoğlu, \"Pamukbank benzeri başka bankalar varsa ki BDDK bunlar için kuruldu ama işlevini tam yerine getirmedi, iki üç ayda bir operasyonlar yapılacak mı? Her şey açıklanacak rakamlarla aydınlığa kavuşacaktır\"
ifadelerini kullandı.
Türkiye\'de finansal krizin nedenlerinden birinin yanlış yönetim diğerinin ise, bankaların sağlıklı bankacılık sistemine göre çalışmamasından kaynaklandığını söyleyen Bayramoğlu, “Türkiye\'de bankalar, mevduatlarını
sadece devlete borç verir bir nitelikte sistemlerini oluşturdular. Aslında en büyük ekonomik problem bu” dedi. Bayramoğlu, ayrıca BDDK’nın kararlarının
spekülasyona konu olmasını ve bankaların yabancılara peşkeş çekileceği iddialarının güvensizlik ortamını artırdığını söyledi.
\"Bankanın rasyoları hakikaten kötü müydü? Rehabilite edilecek bir imkan vardı da, bu yapılmadan el koyma yolu mu tercih edildi? Önce bu sorulara cevap bulunması gerekiyor” şeklinde konuşan Bayramoğlu, Türkiye\'de işadamlarının
kollarına kelepçe takılmasının, itibarlarının uluslararası arenada zedelenmesinin maalesef yine uluslararası arenadaki cazibeyi kaybettirdiğini belirtti.
“KREDİ NOTU DAHA DA DÜŞEBİLİR”
1994 yılında yaşanan finansal krizin, Türkiye’nin kredi notuna ilişkin, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard and Poor’s (S&P) tarafından açıklanan tedirginlikle tetiklendiğini hatırlatan Bayramoğlu,
bugünkü durumun değişmemesi halinde çok daha zorlu bir sürecin başlayacağını kaydetti.
Bayramoğlu yaptığı açıklamada, S&P’nin, altı ay önce olumluya çevirdiği Türkiye’nin görünümünü, 26 Haziran günü yine durağana çevirdiğini bildirerek,“Bu değişikliğe gerekçe olarak hükümeti oluşturan koalisyon partileri
liderlerinin erken seçimi benimsememesine rağmen, Başbakan Ecevit’in sağlık durumu ile gerektiğinde yerini kimin alacağının belli olmaması gibi unsurların, Hükümetin etkinliğini azaltarak, erken seçimi zorlayabileceği
kaydedildi” diye konuştu. Bayramoğlu açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Ayrıca Hükümetteki bir değişikliğin, seçim kampanyası çerçevesinde, IMF destekli ekonomik programın uygulanmasını da riske sokabileceği ifade edilerek
bütün bu belirsizliklerin, Hazine bonolarının faiz oranlarının yükselmesine neden olduğu, faiz oranlarının şimdilik IMF destekli ekonomik program
çerçevesinde bulunmasına rağmen, siyasi belirsizliğin devam etmesi halinde, şimdiye kadar elde edilen ekonomik kazançların da kaybedilebileceği uyarısı
yapılmıştır. Daha açık bir biçimde ifade etmek gerekirse, durumun değişmemesi halinde en geç yaz aylarının sonunda Türkiye’nin kredi notunun düşürülmesi
gündeme gelebilecektir.”
BÜTÇE HEDEFLERİ DE BIÇAK SIRTINDA
IMF’in desteklediği istikrar programının en zayıf noktasını bütçenin oluşturduğunu belirten Bayramoğlu, bütçede faiz dışı fazla hedefinin, milli gelirin %5,6’sı kadar olması önemli bir kriter olarak ortaya koyulduğunu
hatırlatarak şunları söyledi:
“Bunun gerçekleşebilmesi ise -bütçe gelirlerinin reel sektörün mevcut durumu veri olarak kabul edildiğinde- ancak harcamalarda beklenmedik bir artış olmamasına bağlı olduğu anlaşılıyor. Bir örnek vermek gerekirse; faiz
harcamalarının 2001 yılına göre nominal olarak sadece %5,5 oranında artması ve dolayısıyla milli gelir içindeki paylarının da %22’den %15’e gerilemesi gerekiyor. Bu çerçevede yaşanabilecek her türlü sapma, programın bütçe
hedeflerinde ciddi tahribata yol açma riskinibarındırıyor.”
İlk 5 aylık veriler incelendiğinde yıllardan beri MÜSİAD’ın dikkat çektiği gerçeklerin daha net olarak olarak ortaya çıktığını kaydeden Bayramoğlu, bütçeyi iç borç faizinin kemirdiğini söyledi. İlk 5 ayda bütçe harcamalarının
yüzde 60’ına yakın kısmının faiz ödemelerine gitmesine, borç ödemelerinin yüzde 106 artarak 25 katrilyona tırmanmasına ve faiz ödemelerinin vergi gelirlerinin yüzde 117’sine ulaşmasına dikkat çeken Bayramoğlu, faizin bütçe
gelirlerine oranının yüzde 98’e tırmanmasının ekonominin ve ülkenin geleceği için çok büyük bir tehlike olması yanında ekonomi yönetiminin acziyetini ortaya koyduğuna işaret etti.
“İÇ BORÇ YÜKÜ KORKUTUYOR”
Hazine’nin, iç borçlanmada değişken faizli ve döviz cinsinden enstrümanlara ağırlık vererek faiz ve kur riskini bankacılık kesiminin üzerinden aldığını hatırlatan Bayramoğlu iç borç yükünün artış riskiyle karşı karşıya olduğunu vurguladı.
Bayramoğlu, “İç borcumuz 80 milyar dolar, dış borcumuz ise 120 milyar dolara ulaştı. 148 milyar dolar GSMH’mız var. Borçların GSMH’ye oranı ise yüzde 135.Yani bu dönem (2001) içerisinde kişi başına borç 850 dolar daha arttı”.
Türkiye’nin toplam kamu borcuna ilişkin stok, vade yapısı, borç servisi, milli gelire oran gibi göstergelerde kritik bir durumda olduğu ve daha fazla zorlanmaya tahammülünün olamayacağının bilinen bir gerçek olduğuna dikkat
çeken Bayramoğlu, “Yaşanan olumsuzlukların bu çerçevede yol açabileceği sıkıntılar, ülkemizi telafisi mümkün olamayacak zararlarla karşı karşıya bırakabilecektir” dedi.
“PİYASALAR YENİ KRİZE GEBE”
Türkiye’nin kredi notunun düşürülmesi durumda yaşanabilecek muhtemel gelişmeler hakkında da görüşlerini açıklayan Bayramoğlu, kredi notundaki muhtemel bir azalmanın sonucunda kurumsal yatırımcıların Türkiye’yi
unutacakları, faizlerin ve dövizin patlama yapacağı, enflasyonun mali dengeyi daha çok bozacağı uyarısında bulundu. Bayramoğlu’na göre, kredi notunun tekrar
düşürülmesiyle karşılaşacağımız durum özetle şöyle:
YATIRIM FONLARINDAN DIŞLANIRIZ
Uluslararası yatırım fonlarının portföy dağılımlarında geçerli olan belli kurallar var. Buna göre her ülkenin risk düzeyi ve kredi notu ile
söz konusu ülkeye ait menkul kıymetlerin portföydeki ağırlığı arasında doğru orantı söz konusu. Bir başka deyişle, Türkiye’nin kredi notunda olası bir
azalma, başka hiçbir şey olmasa bile, kurumsal yatırımcıların kaçınılmaz olarak portföylerindeki Türkiye’ye ait enstrümanları azaltmalarına yol açacak.
Kurumsal yatırımcılar dışındaki diğer yatırımcı grupları da yükselen reel faizler sayesinde elde ettikleri kazançları realize edebilmek amacıyla dövize
yöneldiklerinde sıkıntı bir derece daha artacak.
YENİ BİR KISIR DÖNGÜYE GİRERİZ
Gelen satışlar, faizler ve döviz kuru üzerindeki yukarı doğru baskıyı artıracak ve Türkiye ekonomisinin kırılganlığı daha da belirginleşecek. Böylece kendi kendini besleyen bir kısır döngüye girilmesi
tehlikesi doğacak. Bu arada Mayıs ayı sonundan itibaren hızlanan kur artışı enflasyon üzerinde olumsuz etki yapacak, önümüzdeki dönemde enflasyonun programda hedeflenen düzeyleri zorlaması sonucunda hem nominal faizler hem de bütçe harcamaları artacağından mali denge olumsuz etkilenecek.
BORÇLARIN DÖNDÜRÜLMESİ ZORLAŞIR
Bahsi geçen gelişmeler Türk bankacılık sisteminin uluslararası piyasalarda yeni kaynak bulmasını ve/veya vadesi gelen borçlarının roll-over edilmesi olasılığını azaltacaktır. Benzer şekilde Türkiye’de yerleşik firmaların ‘kredi line’ları da daraltılacak.
LİRANIN DEĞER KAYBETMESİ İYİ AMA...
Ödemeler dengesinin cari hesap kısmına ilişkin gelişmeler olumlu. Ayrıca TL’nin son dönemde reel olarak değer kaybetmesinin ihracat ve turizm gelirleri üzerinde olumlu etkileri olacağı da bekleniyor. Ancak, yeni kaynak ihtiyacını ortadan kaldıran bu durumun, mevcut ödemelerin yapılması veya iç piyasadaki borçlanma imkanlarına ilişkin olası sıkıntılar karşısında iç borcu dış borçla ikame etme imkanının sınırlanması halinde yeterli olacağı konusunda ciddi tereddütler oluşturuyor.
FEDAKARLIKLAR BOŞA, BEKLENTİLER BAŞKA BAHARA...
Bütün bu olumsuzlukların, katlanılan bunca fedakarlıktan sonra güçlükle de olsa yılın üçüncü ayından itibaren belirgin biçimde pozitife dönen beklentiler üzerindeki yıkıcı etkisinin sonuçları ise reel sektörü ve buna bağlı olarak finansal sektörün kredi riskini olumsuz etkileyecek.
SEÇİM HÜKÜMETİYLE ACİLEN ERKEN SEÇİME GİDİLMELİ
“Erken seçim tek çıkış olmamakla birlikte uyumsuz koalisyon, güvenini yitirmiş TBMM, pazarlıklara dayalı siyaset ve ekonomi yönetimi, Başbakan’ın hastalığı nedeniyle gerçekleştirilemeyen Bakanlar Kurulu ve diğer toplantılar istikrar ve güven için erken seçimi kaçınılmaz bir yol olarak sunmaktadır” şeklinde konuşan Bayramoğlu, “Eğer bu koalisyon ülkeyi seçime götüremeyecek ise mutabakat ve tam temsile dayalı bir seçim hükümeti oluşturulmalı, bu hükümetin ülkeyi selametle seçime götürmek dışında tek konusu ekonomi olmalıdır” dedi.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 17:19