KAYNAK : Haber Vitrini
ANKARA- Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, Türk Parlamenterler Birliği tarafından düzenlenen "Küreselleşme ve Avrupa Birliği Sürecinde Türk Kamu Yönetimi" konulu sempozyumda yaptığı konuşmada, ekonomik krizin Türkiye'yi birçok açıdan geriye götürdüğünü söyledi.
Özilhan, krizden çıkış yollarını ararken sadece ekonomide değil, hemen hemen her alanda köklü değişikliklere de ihtiyaç olduğunu vurguladı. Özilhan, "Yaşadığımız kriz, sadece ekonomik kriz değildir. Ekonomik krizin arkasındaki en büyük yapısal neden, bu hantal, verimsiz kamu yönetimi düzenini ayakta tutma, büyütme çabalarıdır" dedi.
Bu tür çabaların, sürdürülemez boyutta kamu açığına neden olduğunun altını çizen Özilhan, "Ağır işleyen bürokrasi, şişkin kadrolar, verimsiz iktisadi faaliyeti, etkinlikten uzak, israfa yatkın, hizmet üretmeyen örgütlenme ve yönetim biçimiyle devlet, bugün varoluş nedeninin çok uzağına düşmüştür. Bunu görebilmek ve kavrayabilmek çok önemli. Çünkü krizi aşabilmek için büyük kaynak sarf ediyoruz. Ekonomimizi rekabet edebilir bir yapıya kavuşturmaya çalışıyoruz. Bütün bu çabaların mevcut kamu yönetimini kökünden değiştirecek reformlar olmadan sonuç vermesini beklemek ne yazık ki, hayalcilik olacaktır. Bu köklü değişim gerçekleşmezse, bugün çözdüğümüzü sandığımız
sorunlar yarın yeniden karşımıza çıkacaktır" diye konuştu.
Türkiye'nin yönetim anlayışında değiştirme sürecinin ağır aksak ilerlediğini kaydeden Özilhan, "Bize gerekli olan zihniyet değişikliğidir" dedi. Bunun zor bir süreç olduğunu da vurgulayan Özilhan, "Çünkü değişim, çıkar ve mevki hesaplarının aritmetiğini bozucu nitelik taşımaktadır. Değişim, bazı iktidar alanlarını daraltacak, şeffaflığı ve hesap vermeyi gerektiren düzenlemeleri beraberinde getirecektir" şeklinde konuştu.
Kamu kaynaklarının üzerindeki denetimin artması halinde yolsuzlukların önünün alınacağını belirten Özilhan, bu reform sürecinin işletilebilmesi için önemli fırsatlar bulunduğunu, bunlardan birinin de AB olduğunu söyledi.
ÇOK GERİDE KALDIK
20-30 yıl önce Türkiye ile aynı konumda olan ülkelerin Türkiye'yi fersah fersah geçtiğini ifade eden Özilhan, birkaç yıl öncesinin Doğu Bloku ülkelerinin AB üyeliği için müzakerelere çoktan başladığını hatırlatarak,
2002 yılının Türkiye için hayati önem taşıdığını belirtti ve şunları söyledi:
"Türkiye'nin siyasi kriterlere uyum için taahhüt ettiği bazı yasa değişiklikleri var. Bunlar için 'kısa vadeli taahhütlerimiz', 'orta vadeli taahhütlerimiz' gibi ayırımları yapmak da anlamsızlaşmaya başladı. 2002 yılı sonunda mevcut 13 aday ülkeden 10'unun müzakereleri tamamlamış ve bu ülkelerin 2004 yılında üye olarak alınmaları karara bağlanmış olacak. Geriye Bulgaristan, Romanya ve Türkiye kalacak. Bunlar arasında müzakere başlatma noktasına gelememiş tek ülke Türkiye. Çünkü gerekli kriterleri yerine getirebilmiş değiliz. Son kalan üçlüden de koptuğumuz takdirde, boşlukta kendi başına salınan yalnızca AB üyeliği bakımından değil, pek çok bakımdan da geleceği belirsiz bir konuma düşeceğiz. Bu yüzden AB üyeliğini samimiyetle istiyorsak, yasalarımızın AB'nin asgari demokratik standartlarına uyumu yönünde ciddi bir ilerleme sağlamamız gerekiyor."
KRİTERLER TUTTURULMALI
2002 yılı ilerleme raporunun müzakerelerin açılması açısından tarihi bir önem taşıdığını hatırlatan Özilhan, bu yüzden TBMM'nin ve hükümetin önce Anayasa değişikliği paketi, ardından da temel hak ve özgürlükler paketini çıkarması konusundaki olumlu adımların devam etmesi gerektiğini söyledi. Bu açıdan Türkiye'de tartışılan ölüm cezasının kaldırılması ve kültürel yaşam ve bireysel özgürlükler gibi konuların Türkiye'nin geleceği bakımından hayati önem taşıdığını ifade eden Özilhan, bu kriterlerin AB üyesi tüm ülkelerde belirli bir standartın hakim olması açısından önemli olduğunu kaydetti. Özilhan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde ölüm cezasının sadece savaş ve çok yakın savaş tehditi hallerinde uygulanmasının kurala bağlandığını ve Türkiye'nin de buna uymasının istendiğini belirtti. Özilhan şöyle devam etti:
"Bu çerçevede anadilde yayın ve kamuoyunda anadilde eğitim hakkı olarak anılan, ancak bizce anadilin serbestçe öğrenimi olarak yorumlanması gereken konular Kopenhag Kriterlerine ve Katılım ortaklığı Belgesi'ne de girmiş durumda. Diğer bir deyişle bunlar Türkiye için özel olarak ileri sürülmüş şartlar değil. Bunlar bütün adayların uymakla yükümlü olduğu şartlar. Türkiye'de son günlerde bu konularda gerek hükümet nezdinde, gerekse kamuoyunda bir uzlaşma oluşmaya başlamıştır. Dileğimiz somut bu olumlu havanın somut yaklaşımlara çevrilerek Kopenhag Kriterlerine uyumun haziran ayından önce tamamlanmasıdır."
Türkiye'nin AB üyeliğinin bir devlet politikası olduğunu hatırlatan Özilhan, koşullar ve sorunların bugün ortaya çıkmadığına işaret ederek, gereken müzakerelerin sonuna kadar sürdürülmesini istedi. Egemenlik hakkı konusuna da değinen Tuncay Özilhan, AB'nin siyasi ve ekonomik bir bütünleşme projesi olduğunu ifade etti. "Dolaysıyla, ekonomi
politikası, dış politika ve milli savunma alanlarında egemenlik paylaşımı kaçınılmaz olarak söz konusu olacaktır" diyen Özilhan, AB üyesi bütün ülkelerin Nice Zirvesi'nde olduğu gibi egemenlik hakkıyla ilgili pazarlıklarını yapmaktadırlar" şeklinde konuştu.
Kopenhag Siyasi Kriterleri'nin yanı sıra Türkiye'nin siyasi partiler yasası ve seçim yasasında da reforma gitmesi gerektiğini anlatan Tuncay Özilhan, şunları söyledi:
"Bu hükümet Türkiye tarihinde reform niteliğinde en çok kanun çıkaran yapısal değişim konusunda en çok adım atan hükümettir. Ama yine de kriz sürecinde piyasalarda güven uyandıramamıştır. Çünkü, atılan her adım öncesinde açık bir isteksizlik ve direniş gösterildi. Parti hesaplarının, popülizmin öne çıktığı bir görüntü sergilendi. Oysa sürtünmesiz biçimde bu yasalar çıksa ve en önemlisi hızla uygulamaya geçilse durum çok farklı olabilirdi. Siyasi istikrar, ülkenin geleceğinin anahtarı niteliğindedir. İlk bakışta ekonominin düzlüğe çıkmasıyla bağlantısız görünse de, piyasalarda güven duygusu uyandırarak krizden çıkışı hızlandıracak, yabancı yatırımın önünü açacak olan siyasi istikrardır. İstikrar açısından endişe uyandıran bir siyasi yapının egemen olduğu bir ortamdan geleceği olan bir ülke manzarası çıkması mümkün değildir."
Bir yandan derin bir ekonomik krizle mücadele ederken bir yandan da köklü değişikliklere gidilmesinin zorluğuna işaret eden Tuncay Özilhan, Türkiye'nin bir yol ayırımında olduğunu söyledi. Özilhan, "Bu krizden hangi yolla çıkacağımız bizim en az 25 yıllık geleceğimizi belirleyecek. Bu bugünün doğan çocuklarımızın 25 yıl sonra iş hayatına atıldıklarında nasıl bir Türkiye bulacaklarının belirlenmesi demektir. Türkiye'de kamu kesimi kendini yenilemeden AB'ye tam üye olmamızın gereklerini yerine getirecek bir zihniyet değişikliği sağlanmadan küreselleşen dünyada Türkiye'ye gurur
duyacağımız bir yer açmak mümkün olmayacaktır" dedi.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 16:03