REHA MUHTAR YAZDI: 'NAZLI ILICAK'LA ZIT AŞKIMIZ...'
REHA MUHTAR'IN SABAH'TAKİ YAZISI:
Nazlı Ilıcak'la zıt aşkımız..
Benim bu Nazlı Hanım'la aramda ne yalan söyleyeyim zıtların aşkı bir ilişkim var...
Şimdi bakıyorum da aramızdaki zıtların aşkı durumu, genetik...
Benim dünyaya gelmemden önce başlamış...
Bir kere, bu Nazlı Hanım'ın muhterem rahmetli pederi, Demokrat Parti milletvekili...
Benim sevgili babacığım ise, Cumhuriyet Halk Partili...
Hani halisinden, sızma zeytinyağı gibi, İsmet Paşa'nın ekolünden...
Ben koleji bitirip, üniversiteye girerken bu Nazlı, tatlı ve dişli hanımı televizyonlarda gördüm...
Allah sizi inandırsın, katıldığı programlarda, karşısındaki koskoca adamları zıpkın yemiş uskumru balığına döndürüyordu...
Genetik olarak karşımda olduğundan, gençliğimde de karşımda oldu bu hanımefendi...
Ben sol rüzgarların şişirdiği yelkenlerde, eşitliğin ve kardeşliğin gençliğini yaşar, güneşi zaptetmeye çalışırken, bizim hanımefendi, Milliyetçi Cephe Hükümetleri'nin, "Bana milliyetçiler suç işliyor dedirtemezsiniz" sözünün, gönüllü sözcülüğünü üslenmişti...
Söyleyiş biçimini ne kadar militan bulsam da söylediklerini bir o kadar faşizan buluyordum...
Sonra yıllar geçti, ikimizin de üzerinden netekim buldozer geçti!...
Adalet Partisi ve Halk Partisi'nin kendileri gitti, isimleri kaldı yadigâr...
Ben netekim'e, netekim o kadar çok karşı değildim...
Ne de olsa okulların önünde ölenler, can verip, şehit olanlar benim arkadaşlarımdı...
Ama bizim hanımefendi, netekim'e karşı hemen Bir Bilen'i icat etti...
Yazık oldu Süleyman Efendi'ye demedi, onu Bir Bilen yaparak mührünü kimselere yar etmedi....
Bizim cenahta ise Bir Bilen'den değil Bir Bölen'den söz edilmeye başlandı...
Sıtkım sıyrıldı...
Yeni Tonton ve yeni vizyon daha heyecanlı geldi...
Onu izlerken, zıtlarımın aşkı Nazlı hanımefendi, bu sefer İstanbul'daki yalısında Mavi geceler düzenlemeye başladı...
Tontonu, vizyonu yerden yere vurup, Süleyman Efendi'yle meydan meydan mavi mavi dolaştı...
6 kez gideni 7 kez getirtti... Vizyon Tonton vefat etti... Muhteşem Süleyman arz-ı endam etti...
Bu Nazlı hanımla aşkımız üzerinize afiyet zıtlaştıkça alevlendi...
O cumhur ben de cumhur, Süleyman da bizim başımız cumhur, artık olalım bir hamur derken...
Yine rahat durmadı...
Bu sefer çıktı muhteşem
Süleyman'ın da karşısına...
Durdu Necmettin'in yanında...
Taktı Merve'yi koluna...
Başladı Meclis'te tantana...
Ben yine bu Nazlı hanımefendiyle zıtların aşkını yaşamaya devam ettim...
Yaşamımız genetik olarak zıtların birlikteliğine
kodlanmıştı...
Bu genetik kodlanmanın üstüne bir de sevgili kızımın ismi Ayşe Nazlı çıkmasın mı?..
Nihayet Çarşamba gecesi, kızımın adaşı, genetik zıttım, demokrasi yoldaşım Nazlı hanımefendiyi başında kendi yaptığı o Türban'ıyla stüdyoda gördüm...
Gülsem mi ağlasam mı?..
Yetmedi, Yassıada'ya yazdığı mektuplar, düzenlediği Mavi geceler, Milliyetçilere işlettirmediği suçlar, başörtülü Merveler'le kolkola Meclis'teki haykırışlar, 28 Şubat'a karşı duruşlar...
Şimdi de o müthiş türbanıyla, Barlas'ın yanında, benim karşımda durmuş oturmuşlar...
Fesuphanallah...
Galiba bizimkisi bir aşk hikayesi...
Ateşle su, dikenle gül, ya da siyahla beyaz...
Bizimkisi demokrasi gibi biraz...