Sandıktan 7.5 milyon dolarlık dev miras çıktı

7.5 milyon dolarlık dev miras sandıktan çıktı! Harem ağasının serveti sahiplerini buldu

513 yıl önce ölen harem ağalarından Hüseyin Ağa'nın torunu, 1960'ta sandıkta tapu buldu. Tapu, Çardaklı Hamamı ve bir konak arsasını kapsıyordu. 7.5 milyon dolar değerindeki iki yere ait tapular, 63 yıl süren tespit davasının sonuçlanmasıyla 16 mirasçıya teslim edildi.İstanbul'da Padişah 2'nci Bayezid dönemi Darüssaade (Harem Dairesi) ağalarından olan ve 1510'da başı kesilerek ölen Hüseyin Ağa'nın, Küçük Ayasofya Camii haziresindeki Çardaklı Hamamı ile yıkılmış konak alanıyla ilgili 63 yıldır devam eden süreç sonuçlandı.

Osmanlı dönemine ait tapuların mirasçılarıyla ilgili birçok davaya danışmanlık yapan avukat Gülen Dokuzoğlu Can, 16 mirasçı adına, 2019 ve 2020'de Isparta Sulh Hukuk mahkemelerine toplam 12 mirasçılık tespit davası açtı.

Dava konusu, Küçük Ayasofya Camii haziresindeki, 1503'te Hüseyin Ağa tarafından inşa ettirilen Çardaklı Hamamı ve küçük bahçesiyle Hüseyin Ağa'nın yaklaşık 80 yıl önce yıkıldığı ve belediye tarafından yeşil alana dönüştürülen konağının bulunduğu 323 metrekarelik alanları içeriyordu.
 

24 MART'TA TESLİM EDİLDİ
Davalar, 2021 ve 2022'de sona ererken, en son mirasçılık davası da hissedarlardan Fatma Tevhide Meral Üstün, Ayşe Zeyda Üstün, Sevil Tansal ve Emine Banu Göker adına Isparta 2'nci Sulh Hukuk Mahkemesi'nce 4 Şubat 2022'de karara bağlandı.

Kararların ardından mirasçılar adına yapılan başvuru üzerine Fatih Tapu Müdürlüğü'nce nüfus kayıt güncellemeleri ve ilgili diğer işlemler tamamlanıp, 24 Mart 2023'te 2 alanla ilgili tapular tescil ve teslim edildi.

Söz konusu yerlerin toplam değerinin 7.5 milyon dolar olduğu belirtilirken, 1.5 milyon TL civarındaki vergilerin ödenmesinin ardından Çardaklı Hamamı'nın restorasyonu planlanıyor.
Hüseyin Ağa'nın mirasçılarının Küçük Ayasofya Camii haziresi içindeki diğer ada-parsellerde devam eden 37 tapu davası daha bulunuyor.

1960'ta Hüseyin Ağa'nın torunlarından Fatma Güzin (Ataman) Kitaplı'nın sandıkta bulduğu Osmanlıca bir belgenin tapu olduğunun ortaya çıkması üzerine, o yıllarda başlatılan dava, Kitaplı'nın ölümünden sonra, ailenin diğer üyeleri tarafından devam ettirildi.