Medya
  • 13.9.2023 00:05

Sohbet-11 .. Mal hırsı

MAL HIRSI
Bir mümine para, Dini İslam’a ve ehlisünnete hizmet etmek için lazımdır. 
Yaşadığınız dünyada para başka hiçbir işinize yaramaz
Para sadece bu hizmetleri yapmak için bir araçtır. 
Para amaç değil, bir araçtır. 
Parayı araç kabul eden cenneti, amaç kabul eden cehennemi kazanır. 
Bunun ölçüsünü böyle bilmek lazımdır. 
Bir mümin öncelikle ilk hedef olarak ahiretini düşünmelidir. Çünkü mümin feraset sahibidir. Mümin akıllıdır. 
Akıllı bir kişi gelip geçici âlemi değil, sonsuz olan ahiret saadetine talip olur. Bu bakımdan; bu dünyanın peşinde koşanlar, mal mülk hırsı ile yaşayanlar çok büyük ahmaktırlar. Onların gözü kör olmuştur. Kalpleri kararmıştır. Ruhları nefislerinin kölesi olmuştur. Gözleri kapanmış, bütün hissiyatlarını kayıp etmişlerdir. 
Mal hırsı öyle bir hastalıktır ki, insana Rabbini unutturur. 
Rabbini unutan cenneti unutsun. 
Onların gözleri ve hisleri ancak cehennem ateşine düştüklerinde açılır. Açılır ama artık onlar için yapacak bir şey kalmamıştır. Onları o ateşten dünyadaki servetleri koruyamaz. 
Bu dünyada elde ettikleri mal, mülk ve para onların ahiretine hiçbir katkı sağlamayacaktır. Onlar kazandıkları her şeyi bu dünyada bırakıp, öbür tarafa sersefil bir halde, çıplak gidecektir.
Bu dünyadan ahirete hiçbir madde taşınamaz. 
Buna kişinin vücudu da dâhildir. 
İnsanın bedeni topraktır ve toprak olacaktır. Mahşerde ikinci kez halk edildiğimizde bu vücut ile değil, yeni bir vücut ile doğacağız. Dolayısıyla taşıdığımız vücut bile burada kalacaktır.
Dünyadan ahirete; yaptığımız sevaplar, iyilikler ve hasenatlar ile işlediğimiz kusur ve günahlar gider.
Rabbine muhabbetin ve sadakatin gider.
Bunlar parayla satın alınmaz.
Parayı araç gören müminler; kazandıklarıyla Dini İslam’a ve ehlisünnete hizmet etmiş olmanın rahatlığıyla ahirete çok zengin gider. 
Bunlar; mala mülke kapılanlar gibi ahirette fakir olmayacaklardır. Onlar gerçek anlamda; Allahü teala’nın indinde zengin olacaklar
Onların en büyük zenginliği, iman zenginliği olacak. 
Bu bir bardak gibidir. 
Bardağa malı mülkü dolduran, imanı koyacak yer bulamaz. 
Bardağı imanla dolduran ise malı mülkü koyacak yer bulamaz. 
Herkes bardağına ne isterse, onu koyar. Allahü teala bu anlamda kullarını özgür kılmıştır. “Bardak senin bardağın neyi istiyorsan onu koy ”demiştir. Burada bir ayırım yoktur. 
İşte bardağının içine koyduğun şeyle ahirete geldiğinde, o bardağın içindeki o kişinin yüzüne çarpıldığında, bardağına malı mülkü koyan için o koyduğu mal mülk ateş olur. Onu kavurur yakar. 
İmanı koyan içinde bardaktaki cennetten bir ırmak suyu olur onu ferahlandırır. 
Olayın özü hulasası budur. 
Şimdi burada dikkat edilecek husus; özellikle ahir zaman müminleri yanlarında ikinci bir bardak taşımalıdır. 
Esas bardağına imanla doldurmak için, daha rahat hizmet edebilmek için, bir araç olarak kullanmak için, mal mülk sahibi olmalıdır. Ama o yedek bardağı hiçbir zaman aslın yerine koymamalı onu da bu tarafta bırakıp öylece gitmelidir. 
Bu bir niyet meselesidir. Bu konuda niyeti hiç bozmamak lazımdır.
Asr-ı saadette fakirlik, ahir zamanda zenginlik makbuldür. 
Bütün bunların hulasasından anlaşılacağı gibi ahir zamanın ehlisünnet müminleri, herkesten çok gayret edecekler. Herkesten çok kazanacaklar. En iyilerini yiyecekler. En iyileri giyecekler. En iyi arabalara binecekler. En iyi yerlerde oturacaklar. 
Zenginliklerini nefisleri için, değil Dini İslam’a hizmet için kullanacaklar. 
Ahir zaman öyle bir zamandır ki, insanlar söylenene değil dış görünüşe önem verirler. 
Fakirin değil, zenginin sözünü dinlerler. 
Ahir zaman mümini zengin olmalı ki; Allahü Teâlâ’yı ve onun dinini daha çok insana anlatabilsin.
Niyet böyle olmalıdır. Bu noktada sakın ola niyetini bozmayın. 
Bütün bunları yapan müminler sürekli olarak Allahü teâlâya şükür ve dua eylemelidir. Diyecekler ki; “Yarabbi ben bu çirkin dünyanın, bu çirkin zenginliklerine sana hizmet edip senin rızanı kazanmak için gayret edip sahip oldum. Yarabbi benim kalbimi bunlara meyil ettirme. Benim kalbimi senden başkasına meyil ettirme. Sahip olduğum bütün malım ve mülkümü senin yoluna kullanmak ve harcamak nasip eyle” diye dua etmelidir. Bunları yaptıktan sonra, bol bol sadaka dağıtarak ve mümin kardeşlerine hayır hasenatlar yaparak sevaplarına sevap eklerler. 
Bu niyetin dışında el edilen mal ve mülk Allah korusun kişinin başına bela olur.
Allahü teala Tegabün suresi 15’nci ayeti-kerimesinden mealen; “Mallarınız ve çocuklarınız sizin için elbette bir fitnedir.” Buyurdu.
Fitne; Anarşi, bozgunculuk, günah, şirk, bela, düşman ve daha başka manalara da gelir. 
Buradaki fitne; İmtihan demektir. Mal ve çocuklar hayırlı olmazsa bela olur, fitne olur.
Büyükler bu Ayet-i kerimedeki çok ince bir noktaya dikkat buyurup şöyle dediler;
Allah teala malı evlat sevgisinin bile önüne koydu. Mala düşkünlük evlada düşkünlükten bile ileridedir.
Peygamber Efendimiz bu hali bir hadis-i şerifinde söyle açıkladı; 
“Âdemoğlu, yaşlanır. Fakat onun iki şeyi genç kalır: 
1- Mala karşı hırslı olması. 
2- Yaşamaya karşı hırslı olması.”
Dikkat edin, bu hadis-i şerifte evlat yok. Burada mal var. Büyüklerde zaten buna dikkat çektiler.
Aman kardeşim siz siz olun mal hırsına girmeyin.
Malı şeytan ve nefs sahiplenir.
Mal, şeytanın insanları aldatmada en büyük kozudur.
Şeytan mal ile imanı bozdurur, nefs ise mal ile azdırır.
Ümmeti Muhammed’e en büyük tehdit malıdır.
Rasûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu;
“Her ümmetin bir fitnesi vardır, benim ümmetimin fitnesi ise maldır.” 
Bu bakımdan zenginin imtihanı fakirden zordur.
Mal sahibi olmak tam bir bıçak sırtı durumdur.
Hayırda yani Allah için kullanan cennete, şerde yani nefsi için kullanan cehenneme gider.
Allah mallarını hayır için dağıtan zenginin malını katlar, saklayanların malını ise kısar.
Peygamber Efendimiz bu hali şöyle haber verdi;
Kulların sabahladığı her gün mutlaka iki melek yeryüzüne inip birisi: 
“Allah’ım! Malını infak eden (Nafaka vererek bir kimsenin geçimini sağlama) kimseye, verdiğine bedel olarak mal ver” diye dua eder. 
Diğeri de: 
“Allah’ım! Malını infak etmeyen kimseye, vermediğine karşılık olarak malını telef et” diye beddua eder.
Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri Yirmi dokuz yaşından sonra memleketine dönüp, helâl kazanmak için ziraatla ve insanlara doğru yolu göstermekle meşgul olmaya başladı. Kısa zamanda mahsulleri o kadar bereketli oldu ki idaresi için vekil tayin etti. 
1300'den fazla çiftliği vardı. Her birinde üç bin amele çalışırdı. 
Allahü teâlâ onun mahsulüne öyle bir bereket verdi ki, her sene sekiz yüz bin batman Zâhire uşr verirdi. 
Ambarlarına konulan mahsul, her çıkardıklarında, koyduklarından fazla geliyordu. Bu hâli görenler, Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerine hayran kalıp, daha çok bağlanıyorlardı. Kendisi bu hususta; "Bizim malımız, fakirler içindir. Bunca malın hassası işte bu noktadadır" buyurmuştur.
Bu bakımdan aman zekâtlarını ve sadakalarını ihmal etmeyin.
Rabbim cümlemize dinine hizmet edecek evlatlar, bize de Allah yolunda harcayacak mal ihsan etsin (AMİN)

METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ

Güncellenme Tarihi : 13.9.2023 00:45

İLGİLİ HABERLER