Medya
  • 16.3.2006 00:09

TAKİ DOĞAN ZAMAN GAZETESİ'NE YÜKLENDİ : ZAMANE ÇOCUKLARI

HABERTÜRK Ankara Temsilcisi Taki Doğan'ın yazısı:

Aslında Kara Harp Okulu’ndaki “Şu Çılgın Türkler” tiyatrosu ve arkasından gezilen sergi ve kokteyl sırasındaki ortamı analiz etmeyi düşünüyordum.

Ancak, şu yoğun çalışma tempomda gazete bile okumaya fırsat bulamazken ve hatta zamansızlıktan bazı gazetelerin yüzüne bile bakamazken telefon yağmuruna tutuldum.

“Zaman’ı okudun mu?”

Zaman’a zaten zamanım yok. Akşamüstü sayfaları karıştırdım. Zaman’ın zamane çocuklarına Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi, Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç ile akademisyen ve gazeteci üstad Prof. Dr. Haluk Şahin, gazetecilik öğretmeye çalışmışlar ama bu çocuklar anlayamamış.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’e “İddianameden sonra sizden sert bir açıklama bekleniyordu” şeklindeki sorumu yorumlayarak “Muhtıra bekleniyordu” diyen gazeteciye meslektaş tepkisi manşetiyle güya bana gönderme yapmışlar.

Bak sevgili kardeşim;

Gazeteciliğin hangi konumunda, neresinde ve nasıl oluştuğunuza dair bir fikrim yok. Işık yuvalarındaki tedrisatınızdan sonra paraşütle Bab-ı Ali’ye indiğinizi söylüyorlar. Ben sizi bilmem ve tanımam. Çünkü 35 yıldır benim ve gerçek Bab-ı Ali emekçilerinin kulvarında değilsiniz.

Işıklı, nurlu kulvarınıza da girecek halim yok.

Bir kere, haberi bilmediğin için haberciliği kime soracağını da bilememişsin. Mehmet Altan çok değerli bir entellektüel, saygın bir İktisat profesörü ve düşünürdür. Gazetedeki yazıları da fevkalade başarılı. Peki ama haberci mi? Haberciliğin sorulacağı ilk kişi o olabilir mi? Madem "gazeteci böyle soru sorabilir mi?" diye soracaksın, gidip Ertuğrul Özkök'e, Ufuk Güldemir'e, Sedat Ergin'e, Güneri Cıvaoğlu'na, Mehmet Barlas'a sorsana. Haberi bilmezsen, haberci ile haberci olmayanı da ayırdedemezsin tabi ki.
Kimin nerede ne kuyruk acısı var, benim derdim değil.

Benim derdim, haber ve habercilik. Günde 8 kapı dolaşıp bir de aktüel program yaparak kendi yağımda kavrulan, haberi de aslanın ağzından almaya çalışan inatçılığımla bu işi yaşam biçimi olarak görmüş bir emekçiyim.

Şimdi aklınca beni “Darbe Çığırtkanlığı” yapmaya çalışan askerlik hikayesi yarım kalmış biri olarak tanımladın. Aferin sana...

Doğuştan “Asker” adamın, askerlik hikayesi yarım kalmaz. Bir Cumhuriyet çocuğu olarak “Efendi”, “Hoca Efendi”, “Mürid”, “Şeyh” gibi takıntıları olmayan, “Dergah”, “Işık Yuvası”, “Ocak - Bucak” bilmeyen ama şükürler olsun 3-4 sene de olsa tayin yemiş, üniforma giymiş, kışla havasını içine sindirmiş, bu ülkenin -ister beğen ister beğenme- kurumsallaşmış, Peygamber Ocağı Silahlı Kuvvetler camiasında bulunmaktan da onur duymuş bir kişiyim.

Şimdi, gelelim senin derdine:

Kime şirin görünüp, hangi talimatı yerine getirdin? Bize çamur bulaşmaz, biz Bab-ı Ali yokuşunun merdiveninin ilk basamağından başlayarak çıkışımızı sürdürüyoruz. Sen, nasıl haber alınır, gazetecilik nasıl yapılır, kamuoyunun merak ettiği bir haberin kahramanları nasıl konuşturulur bilir misin?

Bülent Ecevit’in hastalandığı dönemde Cumhurbaşkanı Sezer’e “Sayın Ecevit oturuyor mu, uzanıyor mu?” diye sorarak ülkenin Başbakanı’nın yatalak olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştım.

Sayın Özkök’e sorularımın yanıtı bütün gazetelerin manşetinde yer alırken Zaman’ın editörleri iki sütuna sıkıştırarak nasıl saklayacaklarını planlıyordu.

Madem soruyu etik bulmuyorsun, o soruya verilen cevabı neden kullanıyorsun ? O soru etik değilse, o soru ile alınan sonuç da etik olmamalı, senin aklına göre. Demek ki, senin meselen gazetecilik değil, sen fikrini beğenmediğini, senin gibi düşünmeyeni sorguluyorsun. Senin gibi düşünmeyenin gazeteci olmadığını sanıyorsun.

O beğenmediğin sorularla Genelkurmay’ın nabzı tutuldu. Başbakan’dan talepler ortaya çıktı. Gündem oluştu. Askerin tavrı ortaya çıktı.

Bunları Sayın Ekşi, Erinç ve Şahin de anlatmaya çalışmış, anlayamamış, bir de tepki diye manşet atmışsınız.

Gazeteciye meslektaş tepkisi olmadığı gibi övgüsü var. Üstelik haberin dibinde. Görmek istemezsen bakamazsın. Bakamazsan gazeteci olamazsın. Gazeteci olamazsan, gazeteci kimliği taşıyanlara sataşamazsın.

Bu hak, sadece Bab-ı Ali kulvarında koşanlara verilir. Zaman’ın zamanelerine değil.

Alındım mı? Niye alınayım ki? Bu cevap da zamanelere değil, zamane kafasında olanlara.

Herkes işine baksın çocuklar...

Son not: iddianameden sonra Asker’in tepkisini merak edenlerin arasında Zaman’ın yöneticileri de vardı. Telefon açıp, “Abi ne bekliyorsun, sert bir açıklama gelir mi? Muhtıra olur mu? Balans ayarı yapılır mı?” diye soran zamane çocuklarının yöneticileriydi.
Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 09:48

İLGİLİ HABERLER